“Divan-u Lugati’t-Türk” ün ilk çevirmeni

Ali Şamil Hüseyin oğlu,
Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Folklor Enstitüsü,
Bakı-Azerbaycan

 “DİVAN-U LUGATİ’T-TÜRK” ÜN İLK ÇEVİRMENİ

Özet: Kaşgarlı Mahmud’un “Divan-u Lugati’t-Türk” eserinin yayınlanmasından hemen sonra onun Türkçeye çevrilmesine başlandı. Azerbaycan Bilimler Akademisinin araştırıcısı Halid Said Hocayev ve bir kaç eleman bu işe görevlendirildiler.

  1888 yılında Özbekistan’ın başkenti Taşkent’in Bostanlıg ilçesine bağlı Köşkörğon köyünde doğmuş Halid Said Hocayev medreseyi bitirdikten sonra İstanbul’a gitmiş, Darülfünunun Tarih-Edebiyat Fakültesinde okumuştur. Azerbaycan'da istiklal savaşına katılmış Müslümanlara yardım için 1918 yılında Nuri Paşa’nın emrinde Kafkas İslam Ordusu kurulur. Bu orduya Halid Said de alınır. Kafkas İslam Ordusu Azerbaycan’dan sonra Türkistan’da Rus esaretinden kurtulmağa çalışan Türklere yardım için görevlendirilir.

Halid Said de bölgeyi iyi bilen birisi gibi orduya alınır. Bu ordu Azerbaycan’ı Rus işgalinden kurtarıp Cumhuriyetin kurulmasını gerçekleştirir. Sever, Mondros anlaşmaları Kafkas İslam Ordusunun Hazardan Türkistan’a gitmesini engelliyor. Halid Said de ordunun bir çok subay ve erleri gibi iki yıl Azerbaycan’da çalışır.

1920 yılında  Rus Sovyet Orduları Azerbaycan’ı işgal ettiğinde Halid Said Özbekistan’a gitmek zorunda kalsa da, 1922 yılında geri döner, Bakı’da ve ilçelerde öğretmen olarak çalışır. 1926 yılında “Osmanlı, Özbek, Kazak dillerinin mukayeseli sarfi”, 1929 yılında “Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım”, 1933 yılında “Muhtasar Üslubıyat ” ve s. kitaplarını yayımlatır.

Özbekistan’dan öğrenciler alıp da Bakı’daki Üniversitelerde ve liselerde okutulmasına, Latin alfabesinin Türk Cumhuriyet ve toplumları arasında yayılmasına  çaba gösteren bu büyük insan  yeni kurulan Bilimler Akademisinde çalışır, Üniversite ve meslek liselerinde öğretmenlik yapar. 1935 yılın 1 Eylülden  “Divan-u Lugati’t-Türk”in  Arap dilinden Türkçe’ye çevirmek ve yayına hazırlamak için görevlendirilir. 1937 yılın  Nisan ayında bu işi bitiriyor ve eseri Leningrad’da (S.Peterburga) çalışan ünlü Türkologlardan Akademisyon İgnati Kraçovski (16.03.1883-24.01.1954) ve Prof. Sergey Malov’a (16.01.1880-06.09.1957) görüş için takdim etmeye hazırlar.   Maalesef  bu eserin basılması gerçekleş mir. 1937 yılın 9 Haziran'da Halid Said Hocayev göz altına alınır. Onu Sovyet Rusya’sının esareti altında ezilen halkları azat etmek  ve  Vahit Türk-Tatar devleti yaratmak için aydınlarla ve bürokratlarla gizli teşkilat kurmakta suçlanır. 1937 yılın 12 Ekim’de  ise meslektaşlarıyla birlikte kurşuna dizilir.

            Anahtar kelimeler: Halid Said Hocayev, Osmanlı, Özbek, Kazak dillerinin mukayeseli sarfi, Kaşkarlı Mahmut, Divan-u Lugati’t-Türk

       Giriş

 Sovyetler döneminde kurşuna dizilen ünlü Türkologlardan birisi gibi Halid Said Hocayev’in de adının anılması yasaklanmış ve arşivlerde gizli tutulmuştur. Öğrenci olduğum yıllardan Halid Said Hocayev ismine büyük ilgi duymuş ve o zamandan başlayarak hakkında bilgiler edinmeğe çaba göstermiştim.

Sovyet İttifakı Komünist Partisinin 20. kurultayında 30 yıla yakın Sovyetler Birliğini yönetmiş Yosif Stalin düşman, hain gibi tanıtılmağa başlatıldı. Şunun için hakimiyete sadık bildikleri az sayıda araştırıcıya kapalı arşivlerde işlemeye izin verdiler ve onlar Stalin’i ifşa edecek belgeleri açıklamakla görevlendirildiler. Arşivlerdeki belgelerle tanışlık, onların yayımlanması yalnız Stalin’i değil, Sovyet kuruluşunu, sosyalizm ideolojisini nüfuzdan salıyordu. Buna göre de 1964 yılının Ekiminde  dahili darbeyle Nikita Huruşov ve taraftarlarını görevden aldılar. Bununla arşivler ve medya üzerinde sansür yeniden güçlendirildi. 20-50 yıllar hakkında gerçek  bilgilere dayanan kitap ve makalelerin yayımlanması yeniden engellendi.

Zaman  ise her şeyi yoluna koydu. Gençler geçmişe kınayıcı-gücümseyici gözle bakıyorlardı. Hakikat arayışında olan bu gençlerin dünya bakışını Sovyet medyasının yalanları değil, sürgün ve hapislerden geri dönenlerin acı hatıraları, dış ülkelerden yayımlanan radyolar, ülkeye gizli getirilen kitap, dergi ve gazeteler etkiliyordu. 20-30. yıllarda neler baş verdiğini öğrenmeye can atan gençlerden biri gibi men de ister ayık düşünceli öğretmenlerimizle, ister üniversite arkadaşlarımızla sohbetlerimizde bir sual etrafında daha çok tartışırdık: Neden milli düşünce aşılayan gazete ve dergiler, yazarlar, araştırıcılar yasaklandığı  halde millette alçaklık kompleksi aşılayan satirik-mizah yayımlarının tanıtılmasına ve öğrenimine geniş yer ayrılır?

İyi anlıyorduk ki, satirik (mizah) dergilerde yayımlananlar da halkı ve milleti uyandırmaya, dünyanın gelişmesine ayak uydurmaya çağırma cehtleridir. 25 yıl çeşitli aralıklarla Tiflis’te, Tebriz’de ve Bakıda yayımlanan “Molla Nasreddin” dergisinin hizmetleri çok büyüktür. “Molla Nasreddin” dergisi ve “Molla Nasreddin”  edebi mektebinde birleşen satirik yazarların hayat ve faaliyeti geniş tebliğ edildiği halde, Alibey Hüseynzade, Ahmetbey Ağaoğlu, Haşımbey Vezirov, İsmayıl Gaspıralı vb. aydınlar daim tenkit ediliyordu.


1.Halid Said hakta ilk bilgim

 “Molla Nesreddin” dergisi hakkında daha geniş bilgi elde etmek gayesiyle Halid Said Hocayev’in 1929 yılında Bakı’da yayımlanan “Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra Duygularım” kitabını okudum. Bu kitabın da okunması bir çok kitap gibi 1937 yıldan yasaklanmıştır. 1960’lı yıllarda yeniden okunmasına izin verilmişti.

            Bu, bir Türk aydınının Kırım’a, Tataristan’a ve Türkistan’a ettiği seferi anlatan seyahatname idi. Azerbaycan’a bütün varlığı ile bağlı olan Halid Said Hocayev’in bir Özbek Türkü olduğunu buradan öğrendim. Sonraları bu sevginin sadece Azerbaycan’a münhasır dar bir coğrafya sevgisi değil, bütün Türk Dünyasını kucaklayan Türklük sevgisi olduğunu anladım.

Latin alfabesi ile yayımlanan eserin adının altında “Bakı-Kırım-Türkistan, Bakı-Türkmenistan-Özbekistan. Birleşmiş yeni Türk elifbası ile Azerbaycan lehçesinde birinci olarak bu eser tab edilir” kaydı vardı. Kitap 148 sayfadan ibaretti ve esere Bakı Üniversitesi Şark Fakültesi öğretim üyesi olan Kazan Türkü Aziz Öveydullin (yazarın adı kaynaklarda Qaziz Salihoviç Qubaydullin şeklinde geçiyor) kısa ve anlamlı bir önsöz yazmıştır (Hocayev, 1929) .

 1.1.  Ortak Türk gramerinin yazarı

Okuduğum kitap Halid Said’a ve sanatına olan ilgimi artırdı. Ancak ilave bir bilgi edinemedim; çünkü onun hakkında hiçbir şey yazılmamıştı. Eski gazete ve dergileri, kütüphanelerde olan 1920 ve 1930’lu yıllarda yayımlanan kitapları araştırmaya başladım. Halid Said’in 1926 yılında Bakı’da Arap alfabesiyle yayımlattığı “Osmanlı, Özbek, Kazak Lehçelerinin Mukayeseli Sarfı” ve 1933 yılında Latin alfabesiyle yayımlattığı “Muhtasar Üslubıyat” (o bu kitabı Abdulla Tağızade ile birlikte yazmıştır. Kitap birkaç baskı yapmış, ortaokul ve lisede sentaks ve üslup konusunda ders vermek için yazılmıştır) adlı kitaplarını ve birkaç makalesini bulup okudum.

Halid Said ve çağdaşlarının ortak Türk dili, edebiyatı, tarihi yazmak istekleri bizlerde gurur hissi doğururdu. Çünkü, okuduğumuz dersliklerde ve ilmi edebiyatlarda  yalnızca Oğuz, Kıpçak, Karlık grupları değil, hatta bu gruplara dahil olan diyalektler de ayrı-ayrı diller gibi öğretilirdi.  Bununla hiç razılaşmasak,  itirazımızı bildirsek de, katiyetle mukavemet gösteremiyorduk. Bizi kızdıran hem de o idi ki, üslubıyata ait yeni dersliklerde de Halid Said’in, Abdulla Tağızade’nin zahmetleri değerince kıymetlendirilmiyordu. Anlayamıyorduk ki, muallimlerimiz kendi öğretmenlerinden neden söz açmıyorlar? Neden onların  ilmi yaratıcılıklarını, eserlerini  gereğince öğretmiyorlar?!

Halid Said ve Abdulla Tağızade’nin orta mektep ve tehnikumlarda(liselerde) ders vesaiti gibi okunulan, Latin elifbası ile yayımlanmış «Muhtasar üslubıyat» kitabının editörlüğünü ünlü Türkolog Bekir Çobanzade yapmıştı. Dört bölümden ibaret olan bu kitapta üslubıyat böyle anlatılır: «Üslubıyat danışık ve yazılarımızda ifadeni muhtelif maksatlarla ve noktası-noktasına uygun olarak kurmak usul ve gaydalarını öğrenen ilimdir» (Hocayev, 1934:5).

2.1. DTK (KGB) arşivlerinde Halid Said hakkında

Muallimlerimiz ve tanıdığımız araştırıcıların sustuğunu gördükten sonra daha fazla bilgi edinmek gayesiyle aile bireylerini aradımsa da bulamadım. Azerbaycan’da yaşayan insanların arasında “Hocayev” soyadını taşıyan kimseler çok azdı ve ben onların arasında aradığımı bulamadım.

DTK (KGB) arşivleri açılanda bizlere malum oldu ki, araştırıcılarımızın bir çoğu Halid Said’i yakından tanıyıp ve onun yaratıcılığını yüksek kıymetlendirmişlerdir. Meselen: Prof. Eli Sultanlı kaydediyor: «O, indi de önemini kaybetmemiş olan Türk dillerinin mukayeseli gramerini yazmıştır. Bu kitap kohum (akraba) dillerin mukayeseli grameri sahasında çok kıymetli eserdir. Onun üslubıyata dair eseri orta mektep muallimleri ve ali mektep öğrencilerinin uzun müddet yegane vesaiti olmuştur. Son yıllar Azerbaycan dilinin  tarihini öğrenmek için Arap kaynaklarını dilimize tercüme ediyordu. Onun bütün eserleri gösterir ki, o,  özünün bütün gücünü ve enerjisini Azerbaycan dilciliğinin inkişafı işine adamıştı.

Halid Said alçakgönüllü, az konuşan, kendi işine vicdanla yanaşan bir adam idi.»

Akademik Feyzulla Kasımzade yazar: «Halid Said’in muallim ve öğrenciler arasında büyük nüfuzu var idi. Onu talebeler çok severdi… o namuslu, vicdanlı bir Sovyet öğretmeniydi.»

Akademisyen Memmedağa Şireliyev şunu yazıyor: «Men Halid Said’i 1933 yılından tanıyorum. Hapis olunana dek o menimle eski metinlerin okunması meşgalelerini aparmıştı. Derste olduğu gibi, maslahat saatlerinde da hiç vakit antisovyet hareketlere yol vermemişti… Men Halid Said’i vicdanlı, namuslu bir Sovyet vatandaşı kimi tanıyorum.»

Prof. Mikayıl Refili yazar: «Ebdülrza Salamzade, Seyid Hüseyin Sadıqzade, Halid Said Hocayev, Veli Huluflu, Henefi Zeynallı, Ali Kerimov hakkında her zaman olumlu fikirde olmuşum.» (Babayev, 2003:141-142)

1956 yılın Mayısında DTK-nın emektaşına bu gibi olumlu fikirler yazan, onun üstünden mahkumluğunun götürülmesine çalışan araştırıcıların nedense gündelik matbuatta bir satırına bile rast gelmedik.

1973 yılında üniversiteyi bitirdiğimde beni Nahçıvandakı “Şark kapısı” gazetesinde çalışmaya gönderdiler. Merkezden uzak düşmem  arşivlerde, zengin kitap fondu olan kütüphanelerde çalışmamı engelledi. Yalnız mezuniyet ve ezamiyetlerde Bakı’ya gelerek  Emin Abid’in hayat ve yaratıcılığı mevzusunda doktora tezi üzerinde çalışanda 20-30’li yıllarda Sovyet repressiyasının(temizlik hareketinin) kurbanı olmuş aydınlar hakkında rastladığım bilgileri de topluyordum. 1979 yılda Halid Said’le ilgili topladığım materyaller esasında yazdığım makaleyi Özbekistan’a gönderdimse de hoş haber almadım. Dergi ve gazetelerden makalenin yayımlanmayacağı haberi geldi.

 

2.2.Milli Bilimler Akademisinin arşivindeki belgeler

 

Bu hal yalnız Özbekistan’da hakim değildi. Azerbaycan matbuatı da repressiya(temizlik hareketinin)  kurbanları hakkında makaleleri yayımlamamak için çeşitli bahaneler getiriyordu. Bir taraftan da belgelerin yetersizliyi öz işini görürdü. Kurşuna dizilmiş ve hapishanelerde öldürülmüş araştırıcıların devri matbuattaki ve arşivlerdeki eserleri ile tanış olsam da, özgeçmişlerini kesinleştiremiyordum. İyi bir araştırmacı ve kaynaklar üzerinde çalışmayı seven rahmetli Rasim Tağıyev bana yardım etti. O bana Azerbaycan Bilimler Akademisi’nde çalışan bütün bilim adamlarının şahsi çalışmalarının bulunduğu arşivin yerini gösterdi. Emin Abid’in çalışmalarını bulduktan sonra başka araştırmacıların da eserlerini bulmaya başladım.

Arşivde çalışan hanım, Halid Said’le ilgili dosyayı bana verdiği zaman şunları söyledi: ‘‘Arşivde çalıştığım 25 yılda Siz, Halid Said’le ilgilenen ikinci şahıssınız’’.

Benden önceki kişi dilcilerimiz, dil tarihi uzmanlarımız veya Azerbaycan-Özbekistan edebi ilişkileri üzerinde çalışan araştırmacılarımızdan birisidir diye düşündüm. Yakın zamanlarda inşallah onun Halid Said’le ilgili makalesini okursam kim olduğunu öğreneceğim. Dikkatimi Halid Said’in şahsi dosyasında bulunan belgelere yönelttim. 16 sayfalık dosyada Halid Said’in  ömür yolunu yeterince anlayacak kadar bilgi vardı. Ancak onları içiniz sızlamadan okumanız mümkün değildir.

2.3. Halid Saidin  “Divani lüğeti it-Türk”ün tercümesine hizmetleri

Şahsi dosyanın ilk sayfası Halid Said’in Kabartay-Balkar Vilayet Komitesi’ne-Kumukov’a 1937 yılın 1 Haziranda yazdığı mektupla başlıyor. “Sizin 4.3.1937 tarihli mektubunuzu aldım ve büyük bir merakla okudum. Sorularınıza geç cevap verdiğim için özür dilerim.

1-Kaşğarlı Mahmut’un eserinin tek nüshası İstanbul’dadır ve eser orada çoğaltılmıştır.

2-Ben eserin tercümesine 1935 yılın 1 Eylülünde başladım ve içinde bulunduğumuz yılın Nisan ayında bitirdim. Eseri yayıma hazırlıyorum ve redakte edilmesi için Temmuz ayının 1’ine kadar redaktörlere, Akademsyon İgnati Kraçovski (16.03.1883-24.01.1954) ve Prof. Sergey Malov’a (16.01.1880-06.09.1957) takdim etmek üzere Leningrad’da götüreceğim”.(AMEA arşivi, 1937:1)

Mektubun üzerinde şöyle bir not düşülmüş: “Hocayev hapsedildiği için mektup yollanmasın ve şahsi dosyasına ilave edilsin”. Not, 9 Haziran 1937 tarihinde imzalanarak düşülmüş. Her iki tarihi karşılaştırarak Halid Said’in 1937 yılında Haziran ayının 1-9’u arasında hapsedildiğini belirledim. Sonralar KGB arşivlerinde araştırmacılara çalışma izni verildiği zaman akademik Ziya Bünyadov Halid Said’in mahkeme dosyasını buldu ve onun 3 Haziran 1937 günü hapsedildiğini yazdı. Said’in dosyası 12493 numara ile KGB arşivlerinde bulunmaktadır. (Bünyadov, 1993: 167)

Hapsedilirken aile üyeleri karısı 35 yaşındaki Sara hanımdan, kızı 12 yaşındaki Behice’den, kardeşi 30 yaşındaki Sultandan, bacısı 28 yaşındaki Ruhsara’dan ibaret olup. KGB(DTK) emektaşları evden 27 adet muhtelif kitap, Türkiye’de yayımlanan «Cumhuriyet» gazetesinin 1933 yıllın nüshasını, 1927 yılda yayımlanan beş dergi, «Elifba» kitabı vb. belgeler götürürler. (Babayev, 2003:134-135)

H.S.Hocayev’in  Azerbaycan Milli Bilimler Akademiyasının arşivinde saklanan dosyasının 2-7. sayfalarında çalışma karnesinin fotokopisi ve işe girebilmesi ile ilgili olarak yazdığı 26 Nisan 1934 tarihli dilekçesi ve anket sonuçları yer almaktadır. 10-15. sayfalarda Halid Said tarafından yazılan eserlerin adları ve her eserin konusu hakkında iki üç cümlelik bilgi notu vardır. Buradan da Halid Said’in 13 eserinin tahminen 125 forma tuttuğu, tercüme ederek yayıma hazırladığı Divan-ı Lügat-it Türk’ün de 70-80 forma olduğu anlaşılıyor.

Onun Rus dilinde yayımlanmış «Divani lugat i tyurk» (Mahmuda Kaşkarskoqo) makalesi beni bir daha hayrete düşürdü. Bu makalesinde (Trudu Azerbaydjanskogo…, 1936:105-112)  tercümenin özelliği, uygulanacak yeni kaydalar ve s. etraflı bilgi vererek yazıyor ki, “Divan”da  Türk sözleri Arapça açıklandığına ve sözlerin düzülüşü lazım olan kelimeni kolay bulmaya imkan vermediğine göre günümüzün insanı ondan yararlanmakta zorluk çeker. Buna göre de tercüme yeni kurallarla basına hazırlanacaktır. Yeni kurallar şunlardır:

1.“Divan”ın üç cildine sapılmış gramer bilgileri bir yerde toplanacak ve Mahmud Kaşgarlının kitaba yazdığı ön sözden sonra verilecek.

2.Fiiln gayri muayyen  şekli (Çağdaş Azerbaycan Türk’çesinin gramerinde şu şekil yoktur) ve gayri keti gelecek zaman forması açıklanmıyor. Yeni kuralla açıklanacak.

3.“Divan”daki sözlerin hepsi çağdaş alfabe sırasıyla  verilecek.

4. “Divan”daki sözlerin hepsi Arap ve Latin karakterli Azerbaycan Türkçe’si Bakı  için hazırlanmış alfabe ile verilecek.

Halid Saidin metotig makalesi 4 bölümden ibarettir. Birinci bölümde “Divan” hakkında umumi bilgi veriliyor, ikinci bölümde yeni kurallar aydınlatılıyor, üçüncü bölümde tercüme zamanı rastlanılan zorluluklardan söz açılıyor, dördüncü bölümde ise “Divan”dan örnekler veriliyor.                        Hocayev H.S..(1936).

Bu muhteşem eserin 1960’lı yıllarda Türkiye’de ve Özbekistan’da tercüme edilerek yayımlandığından haberdardım. Ama bilmiyordum ki, Halid Saidlerin kurşuna dizilmesi şu işi 30 yıl geciktirip. Azerbaycan’da ise «Divan» 2006 yılında Dr. Ramiz Asker tarafından yayımlanmıştır. 1985 yılda Arif Rehimov filoloji bilimler namzedi alimlik derecesi almak üçün takdim ettiği dissertasiyada (doktora tezi) şunu yazar: «30’lı yılların ikinci yarısında SSRİ EA Azerbaycan filialı Dilcilik bölümünün buyruğuyla M.Kaşğarlı «Divan»ını Azerbaycan diline tercüme etmek için Hocayev’in başkanlığında Prof. P.K.Juze, E.Elesgerzade, F. İsmihanov ve E.Demirçizadeden ibaret tercüme grubu oluşturuldu» (Rehimov, 1985:12).

 Açıkça gördüm ki, Halid Said «Divan»dan, gramerden, üslubıyatdan yazanda da, yol kayıtlarında da Türk halklarının aynı kaynaktan geldiğini inandırıcı dille okuruna anlatıp. O, isim, sıfat, zamir (avazlık), fiil ve edat bölümlerine ayırdığı 110 sayfalık “Osmanlı, Özbek, Kazak Lehçelerinin Mukayeseli Sarfı»  kitabının ilk sayfasında şunu yazar: “Türk dillerinin muhtelif şiveleri arasından öyle bir dil düzenleye bilimiyiz ki, onu bütün Türk uluslarına yabancı olarak her biri tarafından ayrıca öğrenmek lazım olmasın» (Hocayev, 1926:1).

Şahsi dosyanın 16. sayfasında Prof. Bekir Çobanzade’nin bir notu göze çarpmaktadır. Çobanzade 2.12.1935 tarihinde yazıp imzaladığı notunda şunları söylemektedir: “Said Hocayev’in 14 ilmi eseri vardır. Bunların içinde Türk dilinin sentaksı ile ilgili sonuncu esere özellikle dikkat etmek gerekir. Bu eserde Hocayev Doğu ve Rus dilciliğinin sentaks teorisi sahasındaki düşüncelerin tamamından faydalanmış ve Türkçe’nin sentaksı ile ilgili zengin materyaller toplamıştır”.

Bekir Çobanzade, herhangi bir tez yazıp savunmadan Halid Said’a dilcilik konusunda Bilimler namzedi (doktorluk) unvanı ile doçentlik ilmi derecesinin verilmesini teklif ediyor. (Azerbaycan, 1934:16)

 

2.3. Halid Said’in ilmi ve bedii yaratıcılığı

 

Türkoloji’nin bugünkü seviyesinden baktığımız zaman Halid Said’in yaptığı hizmetler küçük görünebilir; ancak 1920’li yılların seviyesinden baktığımız zaman ne kadar büyük ve önemli bir iş yaptığını daha iyi anlarız. Ülkenin esas ideolojisinin proleter enternasyonalizmi olduğu, Türkçülükle meşgul olanlara pantürkist damgasının vurularak takibata uğratıldığı, hapislere tıkıldığı bir zamanda Halid Said “Türk Dillerinin Tarihi Grameri”, “Türkistan Tarihinin Kısa Özeti”, “Türk Edebiyatı Nazariyesi”, “Çağatay Edebiyatından Tebliğler”, “Karşılaştırmalı Gramer” vs. eserler yazıyordu. Orhun yazıtlarını çağdaş dilimize çevirerek ona açıklamalar getiriyordu.

Halid Said ilmi çalışmaları yanında kesintisiz olarak tercüme işlerini de yürütmüştür. Rusça’dan tercümelerle birlikte kadim Türkçe’den ve çağdaş Özbekistan Türkçe’sinden Azerbaycan Türkçe’sine aktarmalar da yapmıştır. Özbekistanlı yazar Abdulla Kadiri’nin “Geçmiş Günler” adlı romanını aktararak 1928-1929 yıllarında Bakı’da yayımlatmıştır. Gençlik neşriyatı bu eserin 1979 yılında İsak İbrahimov’un Rusça’dan yaptığı tercümesini yayımladı. Halid Said’in aktararak yayımlattığı eser ise unutuldu.

Halid Said’in şahsi dosyasının 9-10 sayfalarında Rusça yazdığı özgeçmişi yer tutmaktadır. Bu özgeçmiş yazar tarafından kaleme alındığından dolayı bizim için önemlidir ve aynen aktarmak istiyoruz.

 2.1. Halid Said’in  kısa özgeçmişi ve ona bir bakış

 “Ben 1888 yılında Taşkent şehrine 25 kilometre uzaklıkta bulunan Köşkörğon (Köşkör, Koşa,-cift, ğon-kala-A.Ş) köyünde dünyaya geldim. Köyümdeki okulu bitirdikten sonra Taşkent’teki medreseye yolladılar; çünkü o zamanlar Rusça tedrisat yapan okulları “kafirlerin okulu” olarak kabul ediyorlardı. Medresede beş, altı yıl okudum ve 1905 yılında ihtilâl meydana geldi. İhtilâlden sonra oluşan ve bütün Doğuyu bürüyen harekatın bana da etkisi oldu. Şunu düşündüm; hayatıma yeniden düzen vermeliyim. Ancak çevre çok muhafazakâr olduğundan dolayı tahsilimi Rusça devam ettirmek adeta imkânsızdı. Ben de başka bir çıkış yolu aradım. Etrafımdaki mollalardan ve hacılardan Konstantinopol ile ilgili tatlı ve efsanevi sohbetler duymuştum. Bu şehri görmeyi çok arzu ediyordum; ancak maddi imkânım emelime ulaşmaya engel oluyordu. Babam ise bana çok cüzi maddi yardım edebiliyordu; bana karşı çok cimrice davranıyordu. Problemin çözümü tesadüfen bulundu. Yakın köylerin birinde köylüler arasında arazi yüzünden problem meydana geldi. Köy için tayin edilen vergilerin miktarına uygun olarak köylülere dağıtılacak toprakları ölçüp vermek gerekiyordu. Medresede okurken Arapça kitaplardan toprağı ölçme tekniğini öğrenmiştim. Müracaat ettim ve beş altı ay içinde Konstantinopol’a gitmek için gereken parayı kazandım. Parayı aldıktan sonra bir problemim daha kalmıştı ve onu da halletmeliydim. O zamanlar genel valiliğin emriyle Türkistanlılara pasaport verilmesi yasaklanmıştı. Bir tanıdığın tavsiyesi ile takriben dört-beş rubleye Çin’e gitmek için bir pasaport aldım; ancak pasaportun üzerinde ne tarih vardı, ne de sahibinin adı düzgün okunabiliyordu. Artık bu pasaportu rahatlıkla kullanabilirdim. Bununla Konstantinopol’a gittim. Oradan da Mısır veya Suriye’ye gitme düşüncem vardı. Tesadüfen Konstantinopol Üniversitesi’nde iki yıllık hazırlık kurslarının açılacağı ile ilgili ilanı okudum. Bununla da burada kalıp kurslara devam etme kararına vardım. Deneme kurslarına 430 kişi kabul edeceklerdi. Müracaat eden 1750 kişi arasında ben de vardım. Yapılan elemeyi kazandım ve üniversiteye kayıt yaptırarak altı-yedi yıl Konstantinopol’da kalarak tahsilimi bitirdim.

1918 yılında Türkistan’a dönmek gayesiyle Azerbaycan’a geldim; ancak irtibat yolları kapalı olduğu için Azerbaycan’da kalmaya mecbur oldum. Gence Lisesinde öğretmenliğe atandım ve ancak 1920 yılında Türkistan’a gidebildim. Oranın elverişsiz iklimi benim tekrar 1922 yılında Azerbaycan’a dönmeme sebep oldu. O zamandan beri de burada orta ve yüksek okullarda öğretmenlik yapıyorum.

                                                                     26 aprel (Nisan) 1934-Bakı”

      Yazarın 1918 yılından sonraya ait özgeçmişi bende biraz şüphe uyandırdı; Bunlar aşağıdakiler idi:

      1918 yılın martında Bolşevikler ermeni silahlı desteleriyle birlikte Bakı’da, Şirvan’da, Guba’da, Lenkaran’da ve d. bölgelerde soykırımı yapanda insanların Hazar denizi yoluyla Türkistan’a ve İran’a kaçtıklarını  yaşlı neslin hatıralardan duymuş ve okumuştuk.

1918-1920’li yıllarda yüzlerce insanın Azerbaycan’dan Özbekistan’a, oradan da Azerbaycan’a geldiğini biliyoruz. Peki Halid Said neden Taşkent’e gidememişti? Elimizde konuyla ilgili belge olmasa da o devrin olayları bizi başka türlü düşünmeye sevk ediyor. Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen Rusya, elindeki müstemlekelerini kaybetmek istemiyordu. Kendisi toparlanana kadar hakimiyeti altında tuttuğu halkların birbiriyle savaşmasını istiyordu.

 Yeni kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin düzenli ordusu, polis teşkilatı olmadığı için halkını koruyamıyordu. Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelen halk da yegane ümit kaynağı olan Osmanlı Devletine baş vurdu. Osmanlı Devleti, yapılan dünya savaşında ağır kayıplara uğrasa da kısa zamanda Nuri Paşa’nın emrinde Kafkas İslam Ordusu’nu kurarak Azerbaycan’a yolladı. Osmanlı askerleri ve subayları ile gönüllülerden oluşan Kafkas İslam Ordusu gelerek karargahını Gence’de kurdu. Orduda sadece askerler bulunmuyordu. Orada Ahmet Ağaoğlu gibi Turancı ideologlar da vardı. Ordunun gayesi sadece Kafkasya’ya müdahale etmek değil, Hazarı arkada bırakıp  Türkistan’ı da Rus işgalinden kurtarmak, esaret altındaki soydaşlarına bağımsız devletlerini kurmak için yardım etmekti.

Ahmet Ağaoğlu’nun yanında Halid Said gibilerinin olması doğaldı. Kafkas İslam Ordusu Hazar Denizini geçsiydi Halid Saidlere büyük ihtiyaç duyacaktı. Kafkas İslam Ordusu üzerine aldığı görevi şerefle yerine getirdi. Güçlü bir hamle ile dış müdahalecileri darmadağın edip 15 Ekim 1918 tarihinde Bakı’yi işgalcilerden temizledi. Azerbaycan Hükümeti de Gence’den Bakı’ya taşındı. Ancak Mondros Mütarekesi Almanya’nın müttefiki olan Türk Ordusunu Kafkasya’dan uzaklaştırmakla Osmanlı Devleti’ni zor durumda bıraktı. Kafkas İslam Ordusu Türkistan’a doğru yürümeyi yarıda bırakarak geri dönmek zarureti ile karşı karşıya geldi.

      Böyle oldukta Osmanlı Ordusunun askerleri ve subayları  istifa vererek Azerbaycan vatandaşlığını kabul ederek Doğunun ilk Halk Cumhuriyetinin  ordusunu oluşturulur. O dönemin gazete ve dergilerini okuduğumdan, yaşlı neslin hatıralarını tekrar-tekrar  dinlediğimden Sovyet tarihçilerinin yazdıklarına katılmıyordum. Halid Said Hocayev’in Kafkas İslam Ordusuyla birlikte geldiği ve bu ordunun subaylarıyla birlikte çalıştığı, 1920. yılın Mayısında Gence’de Sovyetlere karşı ayaklanmadan sonra  cezadan yaka kurtarmak için Özbekistan’a gittiğini düşünürdüm.

Bu konudaki şüphelerimiz asılsız değilmiş. KGB arşivlerinde 1937’li yıllarda hapsedilenler ve kurşuna dizilenlerin sorgulanma evrakları içinde Halid Said’in şu itirafnamesi göze çarpıyor: “1918 yılında İstanbul Üniversitesi’nden bir grup öğrenci ile birlikte Nuri Paşa’nın ordusu içinde (Kafkas İslam Ordusu kastediliyor) Azerbaycan’a yollandım. Biz ordunun “Özel Şubesi”ne tayin edildik”.

 Halid Said 1918-20 yıllarda Gence’deki Öğretmenler Lisesinde ve Erkekli Lisesinde  ders dediğini yazır. Elimizde  belgeler olmasa da Halid Said gibi Turancının iki yıl öğretmenlik etmesine inanmak olmuyor.

Halid Said’in Gence’den Taşkent’e gitmesi Bolşeviklerin Azerbaycan’ı işgalinden (28 Nisan 1920) sonra Gence’de meydana gelen isyanla (20 Mayıs 1920) aynı zamana rastlıyor. Gence İsyanı sebebiyle yakalanarak hapsedilenlerin tam listesi elimizde yoktur. Bu isyanla ilişkisi olmayan, “Azerbaycan Edebiyatı” adlı muhteşem bir eseri yazan, öğretim üyesi Feridun Bey Köçerli’yi Bolşevikler kurşuna diziyor idiyse, onun tanıdığı olan ve milliyetçiliği ile göze batan Halid Said’e el sürmeyebilir miydi?! 1937 yılında yapılan sorgulamada KGB’nin sorgu hakiminin Halid Said’in yüzüne karşı söylediği; “Azerbaycan’dan Türk ordusunun çekilmesinden sonra sizin Türkiye istihbarat birimleri ile ilişkinizin olduğu konusunda yeteri kadar bilgimiz vardır” (Bünyadov,1993: 167) şeklindeki sözleri de söylediklerimizi doğrular niteliktedir.

 3.2. Halid Said’in Bakı’ya ikinci gelişi

 Bu konu henüz yeterince araştırılmamış bir şekilde durmaktadır. Eylül 1920 tarihinden itibaren Taşkent’te Yüksek Pedagoji okulunda öğretim üyesi, sonra müdür olarak çalışan Halid Said, Ekim 1922 tarihinden itibaren de Bakı’nın Balahanı kasabasındaki ameleler için açılmış İşçi Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Halid Said belgelerde Bakı’ya dönüş sebebini, Taşkent’in havasının sağlığına dokunduğu şeklinde gösteriyor. Halid Said’in Sovyet makamlarına yazdığı belgeler elimizdedir ve onun böylesi bir sebebi ortaya sürmesi bizce doğal karşılanmalıdır. Ancak uyanık bir araştırmacı onun Taşkent’ten Bakı’ya dönmesinin gerçek sebebini mutlaka bulmalıdır. Bunun için Özbekistan KGB arşivi ve özel hizmet organlarının arşivleri dikkatle incelenmelidir. Tahminimize göre Halid Bey takipten kurtulmak için veya yeni bir Türklük merkezi oluşturmak için Bakı’ya dönmüştür.

 

3.3. Halid Said’in siyasi faaliyeti

 

 Halid Said’in Bakı’dan en uçtaki dağlık bir bölge olan Kusar’da oluşturulan pedagoji kurslarında çalışmak üzere gitmesi ile (16.5.1923) Müsavatçıların toplu şeklinde tutuklanması ve sorgulanmaya başlanması aynı zamana rastlamaktadır. O, Ekim 1924 tarihinde Bakı’ya döner. Semerkant’tan gelip Bakı’da öğrenim gören öğrencilere rehber olarak tayin edilir. Çok geçmeden “öğrenciler arasında antibolşevik ve milliyetçi propaganda yaptığından dolayı” (Genç,1993:) işinden uzaklaştırılır.

Halid Said bütün baskılara ve takibatlara rağmen Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığının emriyle Azerbaycan’da tahsil yapan öğrencilerle ilgili yetkili temsilci tayin edildiği zaman bile, Azerbaycan Yüksek Pedagoji Enstitüsü’nde, Samed Ağamalıoğlu adına Toprak Bilimleri Teknik Okulu’nda, Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nde, Azerbaycan Hidromeliorasyon Teknik Okulu’nda da sürekli olarak uğraşmış ve öğrencilerde milli şuur uyandırmak gayesiyle Türkçülük propagandası yapmıştır.

Azerbaycan Devlet Siyasi İdaresi’nin (KGB) bakanı Novruz Rızayev Azerbaycan Komünist Partisi Merkezi Komitesi sekreterliğine 15 Mayıs 1929 tarihinde yazdığı gizli mektubunda milliyetçi öğretim üyeleri ve öğretmenleri okullardan temizlemek, yani işten atmak için bir komisyon kurulmasını ve bu komisyona gizli olarak KGB elamanlarının tayin edilmesini tavsiye ediyor. Tavsiyede şunlar yer tutuyor: “Özellikle Türk edebiyatı, coğrafya ve sosyoloji konularında ders veren öğretim üyelerine ve öğretmenlere karşı yapılan bu temizleme faaliyetinin toplu memnuniyetsizlik oluşturmaması için çeşitli zamanlarda ve ayrı-ayrı okullarda hayata geçirilsin” (Genç Azer, 1993:39).

      Belgede gösterilir ki, milliyetçilik daha çok halk maarifi organlarında, aydınlar arasında, orta okul öğrencileri ve ali mektep talebeleri arasında gösterir. Burada milliyetçiliğin esas ve faal beletçisi olan antisovyet ahval-ruhiyeli ziyalılardır. (Genç Azer, 1993:39).

Halid Said böylesi bir temizlik harekatının dışında kalamazdı. İş yerini sık sık değiştirmesinin altında KGB’nin parmağını görmemek mümkün değildi.

İlmi ve pedagojik çalışmalarla birlikte sosyal aktivitesi de çok iyi olan Halid Said 1926 yılında Bakı’da yapılan I Türkoloji Kurultayı’na özel olarak davet edilmiştir. Kurultayın gündeminde olan konularla ilgili tartışmalara katılmış ve kurultayın en iyi şekilde yürümesi için elinden geleni esirgememiştir. 1928. yılın fevralın (Şubat) 28-de geçirilen dördüncü toplantı Altay dillerinin kohumluk meselesinin tarihi ve muasır vazıyetine hasredilmiştir. Şu toplantının müzakerelerine Halid Said de katılmıştır. Onun hakkında “Halid Said Özbek dilinde” kaydından başka bir söz yazılmamıştır. (Narimanoğlu K.V. ve Ağakişiyev E.2006:129) Ne yazık ki, toplantıda yalnız Halid Said’in değil, genel olarak Türk dillerindeki konuşmalar yazılmamış, Rusça konuşmalar stenokramda kaydedilmiştir  Halid Said’in de Özbek Türkçe’sinde olan konuşması günümüze dek bulunamamıştır.

 Halid Said’in faaliyeti Sovyetler Birliği’nin özel elemanlarının gözünden kaçmamıştır. 1937 yılında hapsedildiği zaman sorgu hakimi ile arasında geçen diyalog belgelerde şu şekilde yer tutmuştur:

Sorgu hakimi: Antibolşevik, pantürkist teşkilata ne zaman girdiniz?

Halid Said: 1925 yılında meşhur pantürkist Aziz Salihoviç Gubaydillin’in Bakı’ya gelmesinden sonra.

Sorgu hakimi: Pantürkist teşkilattaki faaliyetleriniz hangi doğrultuda idi?

Halid Said: Ben öğrenciler arasında pantürkist propagandası yaparak Sovyet hakimiyetine karşı pantürkist kadrolar yetiştiriyordum”. ( Bünyadov,1993:166)

 

3.4. Halid Said’in kızı ile görüş

 

… Halid Said dosyası ile tanış olarken arşivde çalışanın dediği: “Burada işlediğim 25 yılda Halid Said’le meraklanan ikinci kişi sizsiniz” sözlerini unutamıyordum. Dikkatle matbuat sayfalarını izliyordum. H.Said hakkında hiç bir yazıya rast gelmiyordum. Düşünüyordum: “Halid Said’in hayat ve yaratıcılığı ile tanış olan araştırıcı susa bilmez! Peki niçin belgeleri okumuş kişi susur?” Nöbeti defe arşivde çalışırken Halid Said’in dosyası ile tanış olan kişinin kimliğini öğrenmek  istedim. Arşivin elamanı günün sonuna dek  sorumu cevaplandıra bileceğini söyledi ve sözüne sahip çıktı. Onun bana verdiği küçük notta yazılmıştı: "Memedova Bayca Halid Seidovna. Harici Diller kafedrasında muallim. Adresi: Bakı Hosrov Ruzbeh küçesi 44/46, blok 2, menzil 31".

Okur okumaz dosyayı okuyanın araştırıcı değil, Halid’in kızı olduğunu anladım. İlahi, ben bu kadını ne kader aramıştım! Halid Said’in dosyasında gösterdiği Bakı, Qasım İsmayılov küçesi, ev 12-ye kaç defa gitmiştim! Orada değerli belge bulmayacağımı iyi bilirdim. Sovyet İrticasının kurbanı olanların aile üyelerinin ekseriyeti gibi onlar da beni gözyaşlarına, kedere gark edecektir. Bu acı-ağrılar da benim üçün hoş idi. Kaş aile üyelerinden, onu tanıyanlardan kimiyse bula bileydim. Lakin hiç kimseyi bulamadım. Komşular da değişilmişti. Bir haber veren yok idi. İndi birden-bire onun kızının adresini elimde tutmuştum.

Bir deste gül almağı, üst-başımı salige-sehmana salmağı da unutarak, taksiye bindim. On dakika sonra gösterilen adreste kapının zilini çaldım. Düşündüğüm gibi de oldu. Göz yaşları Beyce hanıma konuşmaya aman vermiyordu. Babasının hapsinden 40 yıl geçse de, hadise dün baş vermiş gibi ağlaya-ağlaya konuşuyordu. Arada fırsattan istifade edip sohbeti istediğim yana çekmek, belgelerde rast geldiğim olguları kesinleştirmek için sorular sormaya başladım. O ise benim sorularıma bir başa cevap vermiyor, geçenleri hatırlayıp konuşuyordu:

- Küçük değildim, yok, yok! 12 yaşındaydım. O dehşetli geceyi unutmak mümkün mu? Şimdi de uykuma girende tiksinerek uyanırım. 1937 iyunun (Haziran) 3-de  apardılar. Kendiyle birlikte üç bavula da ayazmalarını yığdılar. Yalnız birini halvete salıp anama verdi. Dedi: Bunu koruyup saklaya bilseniz, sizin geçiminizi sağlıyor.

- O hansı eseri idi? M.Kaşkarlı’nın "Divan"ı değildi ki?

- Yok, yok. Onu çok iyi hatırlıyorum. Kitap kimi değildi. Kalın kovluklar idi. Babamın verdiyi ise kitap kimi ciltlenmişti.

- Belki,  “Türk dillerinin tarihi grameri” idi?

- Yok.

- "Üslubıyat nazariyesi" ola bilerdi mi?

- Yok.

Bu minvalle Halid Said’in bana malum olan eserlerinin hepsini saysam da, "yok" cevabı alırdım.

- Anama verdiyi kitabı son günlerde tamamlamıştı. Anamın hapsedilmesiyle onu da kaybettik. Babamın iş yerindeki eserlerinin nece olduğundan da haber tuta bilmedik. Anamı hapsetmeye gelende o kulağıma fısıldadı: "Kaç teyzen gile". O yıllarda ataları, anaları hapsedilenlerin evlatlarını zorla çocuk evlerine, internatlara(yatılı okula) götürürdüler. İstiyordular çocuklar Sovyet vatanperverliyi ruhunda terbiye etsinler. Yani beyinlerini yıkasınlar. Korkurdular kohumların (akrabaların) himayesinde kalan çocuk Sovyet Hükümetine nefret ruhunda büyüsün.

Beyce hanım, ananızı niçin duttular?

- Anam Azerbaycan’da tanınmış Zergerliler neslinden idi. 1924 yılında babamla evlenmişti. Babamla salammeleykümü olanı (ilgisi olanlar, ona saygı gösterenler) hapsediyordularsa, onunla bir yerde yaşayan, ömür-gün sırdaşının hapsinde ne garibelik ola bilerdi? Bir de onda meğer "niye meni hapsediyorsunuz?"  Veya "falan kimseyi niye tuttunuz" sualini vermek olardı?! Anam Sara Rza kızı savatsız olsa da, hanım-hatun bir kadındı. Hapishaneden Stalin’in ev adresine yazdırdığı bir şikayet mektubundan sonra 1941 yılda onu bıraktılar. Hapisten dönenden sonra çok yaşamadı. Ruhsal açıdan sarsılmıştı.

- Beyce hanım, atanız üniversiteni geç kurtarıp.

- Ha, onu bilirim. Babamın tipten de başı çıkardı. Ele bil aile hekimi idi. İstanbul Üniversitesinin Tıp fakültesine kabul olunup; sonra fikrini değiştirerek, Tarih-Edebiyat Fakültesine değişilip.

- Hiç Taşkent’e gedip atanızın doğulduğu yerleri, amcanızı, bibinizi, nenenizi ziyaret etmişsiniz mü?

- Gitmemişim. Amma hafızam neslimiz hakkında birçok bilgini koruyup saklayıp. Babamın adı Seidelidir. Dedemgil hemen bölgede meşhur olan Hocalar soyundandırlar. Familiymızdakı (soyadı) "Hocayev" de oradan gelmedir. Babamgil beş kardeş olmuşlardır. Büyüğünün adını yadıma salıp deyemem. İkinci kardeşin adı Sal Hoca, üçüncüsü Hal Hoca, dördüncüsü Ahmed Hoca, beşincisi Soltan Hoca olup. Hal Hoca Babamın adıdır. Sonradan Halide çevrilip. Dedemgilın kendi (köyü) Köşkörğon Bostandık rayonundadır (ilçe). Çirçikin yanında. Menim adım senetlerde Bayca yazılsa da, babam ve evdekiler Beyce çağırırdılar.

Beyce hanım acı-acı deyir:

-Uzun yıllar Akademiya’da aspirantlara (doktora öğrencilerine) harici dil öğretmişim. Hayat yoldaşım da alimdir. Bakı Ali Partiye  Mektebinde ders deyir. Amma hele de babam hapis olunandan sonra başına neler geldiğini bilmiyoruz. Ağızdan-ağıza keçen sohbetlerden 1937 yıl oktyabrın (Ekim) 12-de kurşuna dizildiğini eşitmişim. Ne derecede doğrudur, bilmiyorum.  

      SSRİ Ali Mahkemesi Harbi Kollegiyasının 16 may (Mayıs) 1957 il kararına göre babama beraat verildi. Bu nasıl beraattır? Babam hapsedilenden 30 ile yakın zaman geçir, men hele de evimizden götürülen ayazmalardan, kitaplardan haber tutamıyorum?! Bu nasıl beraattır(efi-umumi), babamın adı hele de ebedileşmeyip?

Beyce hanım konuştukça fikrimden "kan yattaşı" deyimi geçir. Hala himayesinde, atasının doğulduğu yerlerden bin kilometrelerle uzakta doğulan ve yaşa dolan bu insan ele danışır ele bil oradan beş-üç gündür ayrılıp. (Şamil, 2003:38)

 

3.5 Halid Said’in hakkında yazılanlar

 

Ölümünden yıllar sonra kendine verilen beraat kararı ile eserlerinin ister Azerbaycan’da, ister Özbekistan’da yayımlanmasının nedeni, mensup olduğu ideolojinin beraat etmesi idi. On yeddi yıldır Azerbaycan da, Özbekistan da bağımsızdır. Bağımsızlığımızın ideolojik temelini oluşturan eserleri henüz yayımlanmamış ve bu yolda canını verenleri gerektiği şekilde anamamışız.

Beyce hanımla görüşümüzden iki yıl sonra (1988) Azerbaycan’ı miting dalgası bürüdü. DTK  arşivlerindeki bazı belgelerle tanış olmağa imkan yarandı. Ağızdan-ağıza gezen haber doğru çıktı. H.S.Hocayev 12 oktyabr (Ekim) 1937 yılda gece Bakı şehrinde kurşuna dizilmiştir. Zamanenin en korkulu, en gizli teşkilatı DTK’dan da haber sızırmış. Arşivlerin açılması ile araştırıcılar bir çok meselelere aydınlık getirdiler. Filoloji bilimler namzedi Esger Quliyev yazdı: "Bu eserler (sohbet H.S.Hocayev’in "Sentaks" ve "Üslubıyat nazariyesi" eserinden gedip-A.Ş.) Halid Said’in ışık yüzü görmeyen yegane araştırması değil. Onun 12 forma hacminde "Türk dillerinin tarihi grameri" adlı eseri de olup. Hamin araştırma M.Kaşkarlı’nın "Divan"ının materyalleri esasında ümumtürk tarihi gramerine hasrolunup ve SSRİ EA Azerbaycan filialının hususi siparişice yerine yetirilip. Bu değerli eser de yoka çıkıp"(Guliyev, 1988:23 iyul (Temmuz)

Araştırıcı M.Kaşkarlı "Divan"ı ile bağlı fikrini bele ümumileşdirir: "Bir malumata göre "Divan"ın tam tercümesi (!) 1939 yılda tamamlanmış ve aynı yılda S.Malov ve A.Kononov tarafından redakte olunup, çapa verilip… Lakin 60 yıllarda  tercüme üzerinde yeniden tekmilleştirmeler (E.Demirçizade, E.Ceferov, C.Efendiyev) yapılmıştır. (Bak: "Sovetskaya Turkoloqiya" jurnalı, 1973, sayı1, s.4).

Ele o vakitten de "Divan"ın tercümesi herden bir nüfuzlu "komissiyalar" tarafından yoklanılıp, "tekmilleştirmeler aparılmakla tercümeciler siyahisine hayli familyalar ilave oluna-oluna  gedip… Deyesin, H.Said’in adı hele saklanılıp"(Guliyev, 1988:23 iyul)

E.Quliyevin H.Said’e hasır olunmuş "İki halkın oğlu" makalesini Osman Goşgar Özbekçiye çevirerek "Gülistan" jurnalinde çap ettirip.(Ceferov,1988: 17 dekabr (Aralık).

H.S.Hocayev hakkında Türkiye’de Besim  Atalay “Divanü Lügati’t-Türk” Tercümesinin birinci cildinde(1985) bilgi verir. Timur Kocaoğlu “Türkistanlı Dilci Halid Said’in Türk Lehçelerinin Karşılaştırmalı Grameri” makalesini “Türk Kültürü” dergisinde (1985), “Azeri Bilgini Halid Said’in Türk Lehçelerinin Karşılaştırmalı Grameri” makalesini ise “Tarih İncelemeleri” dergisinde(1986) yayımladır.

Sovyetler Birliğinin demir perdeleri söküldükten sonra Halit Sait yatıcılığına Türkiye’de de  dikkat artır. 1996 yılında  Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk Dili Bilim Dalında “Halid Saidin “Osmanlı, Özbek, Kazak dillerinin mukayeseli sarfı”  adlı eseri ve bugünkü Türkiye, Özbek, Kazak dillerinin karşılaştırmalı grameri” konusunda yüksek lisans tezini yazan Mustafa Toker (Yrd.Doç.Dr. Mustafa Çıpanın danışmanlığında) hemen yıl Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisinin 2 sayında “Halid Said Hocayev ve Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım Adlı Eseri" makalesini de yayınlatır. On yıl sonra ise  Mustafa Toker Ufuk Deniz Aşçı ile birlikte Hocayev  Halid Saidin “Yeni Elifba Yollarında Eski Duygu ve Hatıralarım” kitabını Ankara’da  Türk Dil Kurumu Yayınlarında bastırır. SÜ, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Araştırma Görevlisi Fatih Erbay bu yayın hakkında Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007 sayında geniş bilgi veriyor.

Sonuç

 

1916 yılından hapsedilene kadar pantürkist düşünce taşıyan, 1935 yılında Azerbaycan Pedagoji Enstitüsü’nde tahsil yapan Özbekistanlı Selimsakov’u da bu çizgiye sokan Veli Huluflu, Gulam Bağırov, Zifeldt (aslen Eston olan Artur Rudelfoviç Zifeldt Simumyaki), Cebbar Mehmetzade, Hanefi Zeynelli vb. alimlerle birlikte Ali Bey Hüseyinzade, Ezel Demircizade gibi asistanlarla pantürkizm konusunda tartışmalar yapan, antibolşevik faaliyet gösteren Halid Said Hocayev’i 1937 yılında tutuklamışlar. Sebebi de, antisovyet pantürkist teşkilatın üyesi olmak, Sovyet hakimiyetini yıkmak için çalışmak, milli cumhuriyetleri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden ayırmak ve Birleşik Türk-Tatar Devleti kurmaya teşebbüs etmektir. Tutuklanan Halid Said Bey göstermelik sorgusu yapıldıktan sonra kurşuna dizilir. (Bünyadov,1993:167-168).

Halid Said ve ülkü taşların  arzuları geç de olsa gerçekleşti. Aslında tarih ve bir ideolojinin gerçekleşmesi için 50 veya 100 yıl o kadar da uzun bir zaman değildir.

 Kaynaklar:

 1.      Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Arşivi, 1937

2.      Azerbaycan Milli Tehlikesizlik Bakanlığının Arşivi, 12493

3.      Babayev Adil.(2003) Elimizin ve ilmimizin soykırımı, I kitap, Bakı Üniversitesi neşriyatı, Bakı.

4.      Bünyadov Ziya.(1993), Kırmızı Terör. "Azerbaycan Döllet Neşriyatı». Bakı.  (Kitaba dahil edilen makalelerin ekseriyetini Z.Bünyadov 1988 yıldan başlayarak "Elm" gazetesinin muhtelif saylarında ve başka gazetelerde çap ittirip.

5.      Ceferov E.(1988) Halid Said ana yurdunda. "Elm" gazetesi,  17 dekabr, sayı, 48 (174).

6.      Genç Azer. (1993). (istintak materialları üzere) Senetleri çapa hazırlayan: B.C.Refiyev. "Azerneşr", Bakı.

7.      Hocayev Said Halid’in şahsi dosyası, Azerbaycan Bilimler Akademisi Elyazmamlar fondu, s. 1

8.      Hocayev H.(1926). Osmanlı, Özbek, Kazak dillerinin mukayeseli sarfi. Azerbaycan Tedkik ve Tetebbu Cemiyetinin Neşriyatı, Bakı.

9.      Hocayev  Said Halid. (1929).Yeni Alfabe Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım, Bakı.

10.  Hocayev Halid, Tağızade Abdulla (1934). Muhtasar üslubıyat, «Azerneşr», Bakı.

11.  Hodjayev H.S.(1936) Divani luğati tyurk (Mahmuda Kaşkarskoqo), Trudı Azerbaydjanskoqo Filiala. Linqvistiçeskaya serya. XXXI, Baku

12.  Keykurun (Şeyhzamanlı) Nağı. (1997), Nağı Şeyhzamanlının hatıraları.(Tertip edeni ve neşre hazırlayanları filologiya Bilimleri namzedi Celal Gasımov ve Azerbaycan EA Milli Münasebetler İnstitunun elmi işçisi Mirze Enserli (Lembeli)), “Gartal” neşriyatı, Bakı.

13.  Gasımov Celal.(1997). Aks inkılapla mübareze teşkilatı ve siyasi repressiya, Bakı Üniversitesi Neşriyatı, Bakı.

14.  Guliyev E. (1988), İki halkın oğlu. "Elm" gazetesi, 23 iyul, sayı, 29 (127).

15.  Guliyev Elesger.(1991).Halid Said, “Ana sözü” gazetesi, Bakı.

16.  Nerimanoğlu Kamil Veli, Atakişiyev Eliheyder. 1926-cı il I Bakı Türkoloji kurultayı (Stenokram materialları, biblografiya ve foto-senetler. Rusça’dan tercüme, ön söz ve şerhlerin müellifi: Prof. Kamil Veli Narimanoğlu, elmi işçi Alihaydar Ağakişiyev)(2006), “Çinar-Çap” neşriyatı, Bakı.

17.  Rehimov Arif. (1985), Mahmut Kaşkarinin “Divani lüğeti it Türk” eseri ve Azerbaycan dilçiliyinin leksikası, (Filologiya Bilimleri namizadi alimlik derecesi almak için takdim edilmiş dissertasiya), Azerbaycan EA esaslı kütüphanesi, Bakı.

18.  Şamil Ali. (2003), Halid Said. «Filologiya araştırmalar» toplusu,  sayı 19.

19.  Тагирзаде А.(1988) Наследие. Халиd Саид Ходжаев. Советская Тюркология. Сайы 3,  ст.76-97

Çap olundu: “Divan-u Lüğeti-i Türk”ün ilk çevirmeni. 2 Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Bilgi Şöleni Bildirileri(28-30 Mayıs 2008) Kaşgarlı Mahmud ve dönemi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara,  2009, seh. 391-406.

 

 

Sayğac
 
Flag Counter
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol