Harf inklabı salnameçisi Halit Seit

Ali Şamil Hüseyinoğlu*

HARF İNKILÂBININ SALNAMECİSİ - HALİD SAİD HOCAYEV


ÖZET

Harf inkılâbı hakkında bilgi veren en değerli eserlerden biri Halit Said Hocayev’in 1929 yılında Bakü’de yayınlamış olduğu “Yeni Alfabe Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım” adlı eseridir. Bu eseri, harf inkılâbının ilk tarihi şeklinde adlandırırsak daha doğru olur. Günlük şeklinde yazılmış kitap, değerini bugüne dek yitirmemiştir. Kitapta harf inkılâbını hayata geçirmek isteyenlerin Azerbaycan, Kırım, Tataristan, Orenburk, Özbekistan vb. yerlere yaptıkları seyahatlerden ve konuyla ilgili olarak insanlarla yapmış oldukları görüşmelerden söz edilmektedir.

1888 yılında Özbekistan’da doğmuş olan Halit Said Hocayev, İstanbul’da Darülfünun’un Tarih-Edebiyat Fakültesini bitirmiştir. 1918 yılında Nuri Paşa’nın komutanı olduğu Kafkas İslam Ordusu ile Azerbaycan’a gelmiştir. Bu ordu, Azerbaycan’ı Rus işkâlından kurtarıp Cumhuriyet’in kurulmasını sağlamıştır, ancak Sevr ve Mondros antlaşmaları, ordunun Türkistan’a doğru ilerlemesini engellemiştir.

 Bakü’da ve ilçelerde öğretmenlik yapan Halid Said, 1926 yılında “Osmanlı, Özbek, Kazak Lehçelerinin Serfi-Nefi”, 1934 yılında “Muhtasar Üslubıyat” vs. kitaplarını yayınlamıştır. Ayrıca 1935-1937 yılları arasında, Kaşgarlı Mahmud’un “Divanü Lugāti’t-Türk” adlı eserini Arapçadan Türkçeye çevirmiştir.

Halit Said 1930’lu yıllarda Sovyet Rusya’nın zulmü altında ezilen halkların istiklali ve birleşik Türk-Tatar devletini kurmak için aydınlar ve bürokratlarla gizli bir teşkilat kurmuş ve 12 Ekim 1937’de bu sebepten ötürü, meslektaşlarıyla birlikte kurşuna dizilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Türk Cumhuriyetleri, Halid Said Hocayev, Yeni Alfabe Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım

GİRİŞ

Eski çağlardan günümüze dek bilim adamları da, siyasiler de, bürokratlar da iletişim ve bilişim araçlarının kitleselleşmesiyle uğraşmışlardır. Bunun için yeni alfabeler yaratılmış, eski alfabeler üzerinde degişikler yapılarak onların kolaylaştırılmasına çalışılmıştır.

Yüzyıllar boyunca kültür beşiği olan Doğu’nun 18 yüzyıldan çoküşü göz önünde idi. Hızla değişen Avrupa ekonomide, herbide, senayede, gelişimde vb. hızla ireliliyordu. 19 yüzyıldan dünya düzeninden arkada kalmama için Doğunun aydınları, siyasileri, devlet adamları vb. çabalar göstermege başladılar. Doğunun zamanın hızlı inkişafından geride kalması farklı yönlerden araştırılırdı. Aydınların bir çoğu şunu eğtimdekı yetersızlıkde görüyordu. Eğtimi geliştirmek için eski Arap alfabesinin engel töretdigi düşüncesindeydiler.

Azerbaycan'da M. F. Axundzade, Osmanlı’da Ali Şuavi, İran’da Mirze Melkum Han, Tataristan’da Said Ramyayev vb. eski Arap alfabesini ıslah etmek için projeler düzenleyip devlet yetkililerine veriyorlardı. Azerbaycan'da da alfabeyi yenilemek için M. Şahtaxtlı, C. Memmedkuluzade, M. T. Sidgi, A. Yadigarov, A. Topçubaşov; A. Ağaoğlu (Ağayev), A. Hüseyinzade vb. çaba göstermişler (Gahramanlı, 2002: 15).

20. yüzyılın başlarından Arap alfabesinin değiştirilmesi medyanın gündeminde olmuştur. Bu o kadar önemli bir konuya çevrilmiştir ki, 28 Mayıs 1918’de kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin parlamentosunda çocuk eğitimi iyileştirmek için Arap alfabesinin zorluklar yaratdığı vurgulanmıştır. Ne yazık ki Doğu’nun ilk cumhuriyetinin ömrü kısa oldu. Dünyanın sömürgeci devletlerinin desteği ile Sovyet Rusya, 28 Nisan 1920’de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ni yıktı.

Azerbaycan Halk Cumhuriyeti çökse de Rusya onu eskiden olduğu gibi idare edemiyordu ve Halk Cumhuriyeti’nin birçok kurallarını yaşatmak zorunda kalıyordu. Eğitimi de geliştirmek, az zamanda kendi kadrolarını hazırlamak için alfabe islahatına önem veriyordu. Azerbaycan Köminist (Bolşevikler) Partisi’ne ait Kömunist Gazetesi’nin 1921 yılında yayınlanan 5. sayında Ferhad Ağazade’nin “Alfabenin Dil Yanlışlıklarına Tesiri” makalesi basıldı. 1922 yılında yayın hayatına başlayan Yeni Yol Gazetesi tamamen, Tiflis’te basılan Yeni Fikir Gazetesi’nin ise bir sayfası Latin alfabesi ile basılmaya başlandı. Aynı yıl Bakü’de Ferhad Ağazade (Şerkli), S. Ahundzade ve M. C. Memmedzade’nin birlikte yazdıkları “Yeni Türk Alfabesi” kitabı basılıyor. 1924 yılında Tiflis’te yayın hayatına başlayan İşıklı Yol Gazetesi Latin alfabesi ile yayınlanmakla birlikte, gazetenin konusu da alfabe ıslahatı idi.

1924 yılında Sovyetler Birliği Yeni Türk Alfabe Komitesi’nin oluşturulması Latin alfabesine geçişi hızlandırdı. Komitenin başkanı, Azerbaycan Merkezi İcraye Komitesi’nin başkanı Semedağa Ağamalıoğlu, sekreteri ise Halid Said Hocayev olmuştur.

Komite sadece Azerbaycan’da değil eski Sovyetler Birliği’nde yaşayan Türk halkları arasında Latin alfabesine geçmenin önemini vurgulamak için 1924 yılının Eylül’ünde sağlam bir ekiple sefere çıkmıştır. Bu seferi ve Latin alfabesine geçişi Halid Said Hocayev, “Yeni Alfabe Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım” adlı kitabında geniş şekilde anlatmıştır (Hocayev, 1929).

 

1. Halit Said’in Özgeçmişi

Halid Said Hocayev, 26 Nisan 1934 kendi eli ile hayat hikâyesini yazmıştır. Sovyet Sosyalist Devletleri Birliği Bilimler Akademisi Azerbaycan Kolunda göreve alınırken Rus dilinde yazdığı bu belge, Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Riyaset Heyetinin Arşivinde dosya 39, siyahı 313’te korunmaktadır. Halid Said hayat hikâyesinde şöyle yazmaktadır: “Ben 1888 yılında Taşkent şehrine 25 kilometre uzaklıkta bulunan Köşkörğon (Köşkör, koşa-cift, ğon-kala A.Ş.H.) köyünde doğdum. Köydeki okulu bitirdikten sonra Taşkent’teki medresede okudum. O zamanlar çevremizdekiler Rusça eğitim veren okulları “kafirlerin okulu” olarak kabul ediyorlardı. Medresede 5-6 yıl okudum ve 1905 yılında ihtilâl meydana geldi. İhtilâlden sonra oluşan ve bütün Doğuyu bürüyen harekatın bana da etkisi oldu. Şunu düşündüm, hayatıma yeniden düzen vermeliyim. Ama çevre çok muhafazakâr olduğundan dolayı tahsilimi Rus dilinde devam ettirmek adeta imkânsızdı. Ben de başka bir çıkış yolu aradım.

 Etrafımdaki mollalardan ve hacılardan Konstantinopol (İstanbul - A.Ş.H.) ile ilgili tatlı ve masalsı sohbetler duymuştum. Bu şehri görmeyi çok isterdim. Babam bana çok cüzi maddi yardım edebiliyordu. Problemin çözümü tesadüfen bulundu. Yakın köylerin birinde köylüler arasında topraklarının bölünmesi yüzünden bir sorun meydana geldi. Köylülere vergilerin miktarına göre topraklar vermek gerekiyordu. Hükümet bu işi çözecek bir memur komisyonu kurmuştu. Onlar arasında uzman az idi.

Ben de medresede okurken Arapça kitaplardan toprağı ölçme tekniğini öğrenmiştim. Komisyon üyelerine müracaat ettim. Beni göreve aldılar. 5-6 ay orada çalıştım ve Konstantinopol’a gitmek için gereken parayı kazandım.

Şimdi bir problemim daha kalmıştı, pasaport almak. O zamanlar genel valiliğin emriyle Türkistanlılara dış ülkelere gitmek için pasaport verilmesi yasaklanmıştı. Tanıdığım birisinin tavsiyesi ile Çin konsolosundan takriben 4-5 rubleye (Rusya’da para adı - A.Ş.H.) bir pasaport aldım. Bu Çin pasaportunun üzerinde ne tarih vardı, ne de sahibinin adı doğru düzgün okunabiliyordu. Ben bundan yararlanarak pasaportu rahatlıkla kullanıp Konstantinopol’a gittim. Oradan da Mısır veya Suriye’ye gitme düşüncem vardı.

 Konstantinopol’a geldiğim zaman tesadüfen üniversitede iki yıllık hazırlık kurslarının açılacağı ile ilgili bir ilanı okudum. İlan düşüncemi değiştirdi. Burada kalıp kurslara devam etmeye karar verdim. Kurslara 430 kişi kabul edilecekti. 1750 kişi müracaat etmişti. Onlar arasında ben de vardım. Yapılan elemeyi kazandım ve üniversiteye kayıt yaptırdım. 6-7 yıl Konstantinopol’da kalarak tahsilimi bitirdim.

1918 yılında Türkistan’a dönmek gayesiyle Azerbaycan’a geldim. İrtibat yolları kapalı olduğu için Azerbaycan’da kalmaya mecbur oldum. Gence Lisesi’nde öğretmenliğe atandım ve ancak 1920 yılında Türkistan’a gidebildim. Oranın elverişsiz iklimi, benim tekrar 1922 yılında Azerbaycan’a dönmeme sebep oldu. O zamandan beri de burada, orta ve yüksek okullarda öğretmenlik yapıyorum” (AMEA RHA, dosya 39, siyahı 313).

 

2. 1. Halid Said’in Ortak Türk Dili ve Alfabesi Uğrunda Mücadelesi

Sovyet Rusya, “hızlı inkişaf, yenileşme” adı altında halkları kendi geçmişlerinden, kültürlerinden ayırarak Ruslaştırma siyaseti yürütüyordu. Birçok aydın Rusya’nın siyasetinin mahiyetinden habersiz olduğundan ona hizmet ediyor, bazıları da karşı durmanın imkânsızlığını gördüklerinden bu işten milleti ve halkı hayrına yararlanmaya çalışıyordu. “İnkılabî değişiklikler” adı altında yüzyıllardır kullanılan eski alfabeyi değiştirmekle Türk halklarını birbirinden ayırmaya çalışıyorlardı. Azerbaycan’da eski alfabeyi yeni Latin alfabesiyle değiştirmek için büyük çaba gösteriliyordu.

Avrupa’nın hızlı inkişafı ile ayaklaşmaması aydınları düşündürmeye bilmezdi. Bunu kimisi devlet kuruluşunda, kimisi ekonomide, kimisi dinde, kimisi de alfabenin zorluluğunda görüyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak M. F. Axundov (1812-1878) Arap alfabesini ıslah etmek maksadı ile projeler hazırladı. Arzusunu gerçekleştirmek için İran’a ve Türkiye’ye gitti. Mehmmed Ağa Şahtahtlı (1846-1931) vb. da M. F. Axundov’un başladığı işi devam ettirdiler. Hatta Azerbaycan Halk Cumhuriyeti parlamentosu da alfabe ıslahatı yapmak ve Arap alfabesinin Latin alfabesi ile değiştirilmesine çaba göstermiştir. Bolşevik işkâlı onların işini yarıda bıraktıysa da, sosyal fikre yerleşmiş bu fikir 20. yüzyılda gerçekleşti.

1922 yılında Bakü’de “Türk Halkları Aydınlarının Konferansı” toplandı. Konferansta yeni alfabe komitesi kuruldu. Komite Bakü’de kurulsa da amacı, eski Sovyetler Birliğinde yaşayan, Arap alfabesini kullanan halkların hepsinin Latin alfabesi temelinde hazırlanmış ortak alfabeye geçmesini sağlamak idi. Bunu gerçekleştirmek için 7 Eylül 1924’te Bakü’den bir tren yola çıktı. Trende gidenler hakkında X. S. Xocayev şöyle bilgi verir: “Komisyonun terkibi dört kişi idi.

1. Semedağa Ağamalıoğlu - Yeni Alfabe Komitesi’nin Başkanı.

2. Mirze Celil (Celil Memmedkuluzade - A.Ş.H.) - Molla Nasreddin Dergisi’nin Başkanı, Komisyon Üyesi.

3. Veli Huluflu - Araştırıcı, komisyon üyesi.

4. Halid Said - Emele Fakültesi ve Meliorasiya Lisesi’nin Dil ve Edebiyat Öğretmeni.

Bundan başka doktor, vekilharç ve yazı makinacısı vardır. Bakü Darülfünun’unun müderrislerinden Prof. Mizirlinski de bizimle idi. Heyete bir vagon ayrılmıştı (Hocayev, 1929: 9).

Yol konuşmalarından birini hatırlayarak Halid Said şöyle yazmaktadır: “Masanın baş tarafında Semedağa Ağamalıoğlu oturmuştu. Sağ tarafında iri, yüksek, dolgun vücutlu, Molla Nasreddin Dergisi’nin yorulmak bilmeyen, çalışkan, yirmi beş yıllık başkanı yerleşmişti.

Sohbet zamanı hamı sual verir, yeni alfabenin nerede kabul edileceği ile meraklanırdı.

S. Ağmalıoğlu, “Hangi cumhuriyette akıllı kişi çoksa o cumhuriyet de kabul edecek.” dedi.

Sual: “Hangi cumhuriyette akıllı kişi çoktur?”

S. Ağamalıoğlu, “Onu yeni alfabe hakkında verecekleri karar gösterecek!” dedi.

S. Ağamalıoğlu, “Senin Özbekler hakkındaki fikrin nasıldır?” dedi.

Ben tereddütsüz bir katiyetle, “Onlar kati surette kabul edecekler.” dedim.

Arkadaşlar gülüştüler, “Demek orada akıllı adam çoktur!” dediler. Ben bunu nikbinlik için dememiştim. Bu yüzden 1921 yılında başımdan geçen bir hadiseyi anlatmayı lüzum gördüm.

... Taşkent’te Ali Darülfünun’unda müdür idim. O zaman imla meselesi ortaya atıldı. Maarif Komiserliği, bir konferans tertipledi. Üç fikir ortaya koyuldu: 1. Alfabeyi olduğu gibi saklamak. 2. Islah etmek. 3. Yeni alfabe oluşturmak.

Islahatçılar az farkla galip geldiler. Üç yıl geçti. Islahat yeni bir şey vermedi.” (Hocayev, 1929: 11).

 

2. 2. Dağıstan’da ve Kırım’da Durum

Azerbaycan’a komşu olan Dağıstan Cumhuriyeti’nde, otuza yakın halk ve toplum olmasına rağmen onların çoğunun dilinde okullar, gazeteler ve dergiler yoktu. Bu halklar da geleneksel olarak Arap alfabesini kullanıyordular. Onların da Latin alfabesine geçmesi önemliydi.

Bakü’den yola çıkan tren, 8 Eylül’de Dağıstan’ın başkenti Mahaçkala’ya varsa da komisyon heyeti orada durmaya lüzum görmüyordu. Bunu Halid Said şu şekilde anlatıyor: “Burada kalmadık, kalmaya da lüzum yok idi. Çünki Dağıstan çoktan kendi fikrini bildirmişti. Burada yeni alfabe hususunda müzakere edilecek hiçbir şey yok idi. Dağıstan Azerbaycan ile hemfikir idi. Bu yüzden boşuna vakit geçirmek istemedik.” (Hocayev, 1929: 12).

Kuzey Kafkasya’da da kimse ile görüşmeyen komisyon, Kırım’a gidiyor. Halid Said, gittikleri bölgelerin tarihi, coğrafyası, nüfusu hakkında da bilgi veriyor. En çok da etnik yapıya ve bölgedeki halkların sayına dikkat çekiyordu.

Halid Said, Kırım’ın başkenti Akmescid’de (Simfropola) Başbakanlığa gelişlerini şöyle hatırlıyor: “Birazdan Semed Ağa ile arkadaşlarımız aşağı indiler. Bunların arasında orta boylu, şişmanca, yuvarlakgırmızı yüzlü genç bir adam da var idi. Yakınlaşırken arkadaşlarımızdan biri, ‘Tanışınız, bu Profesör Çobanzade’dir.’ dedi.” (Hocayev, 1929: 15).

Semed Ağa, Bekir Çobanzade’den Kırım Türkleri arasında alfabe konusunda hangi fikirler olduğunu sorduğunda Çobanzade, “Alfabe ve imla hususunda Kırım gençliğinde üç cereyan vardır. Birincisi, ıslahatçılardır. Bunlar, Arap alfabesi üzerinde Kazanlılar tarafından yapılan ıslah tarzında bir ıslahat yapmak istiyorlar. İkincisi, Latin harfleri taraftarlarıdır. Bunlar, henüz muayyen bir görüş göstermemişlerdir. Üçüncüsü, Rus harflerini kabul etmek isteyenlerdir. Bunlar da henüz muayyen bir görüş göstermemişlerdir.” (Hocayev, 1929: 15).

Prof. Bekir Çobanzade’nin kılavuzluğu ile Bahçesaray’ı gezen ekip, geri dönerek Akmescid’de küçük bir toplantı yapıyor. Toplantıda Semed Ağa Ağamalıoğlu, Bekir Çobanzade, Kırım Maarif Komiserliği’nin Terbiye-yi İçtimaiyye müdürü Teymurcan Odabaşı, öğretmen Osman Akçokraklı, ünlü gazeteci ve yazar Hasan Sebri Ayvazov, Halid Said’in adını kayıt etmeyen Maarif Komiserliği’ne alfabe hakkında fikirlerini bildiriyorlar. Onların bu konudaki rahatsızlıklarını aydınlatmak için Molla Nasreddin Dergisi’nin başyazarı ve sahibi Celil Memmetkuluzade, Halid Said, Veli Huluflu, Semed Ağa Ağamalıoğlu, Latin alfabesine geçmenin önemi hakkında geniş bilgi veriyorlar.

Toplantı sonunda 15 Eylül’de yazarların, öğretmenlerin, bürokratların, aydınların katıldığı geniş bir toplantı düzenlenmesi kararına varılıyor.

Azerbaycan’dan gelmiş komisyon üyeleri, tekrar Prof. Bekir Çobanzade’nin kılavuzluğu ile Bahçesaray’a giderek İsmail Bey Gaspıralı’nın oğlu Rifet Bey ile görüşüp Tercüman Gazetesi’nin basıldığı evi ve İsmail Bey’in çalışdığı Zencirli Medrese’yi ziyaret ediyorlar. Kırım’ın köylerinde düzenlenen törenlere katılan, orada Latin alfabesine geçmenin önemini anlatmaya çalışan ekip, Sivastopol’u da ziyaret ettikten sonra yeniden Akmescid’e dönüyorlar.

Akmescid’deki Maarif evinde saat 20.00’de, büyük bir törenle toplantıya başlanılıyor.

Toplantıda yukarıda isimleri geçenlere ilaveten Yeni Dünya Gazetesi yazarlarından Cafer Gafarov, öğretmen Edhem Feyzi, Komsomol teşkilatından İlyas Tarxan, Yeni Alfabe Komitesinin Kırım vekili Çamalettinov, Ömer İpci vb. konuşuyor. Tartışmalarla geçen bu toplantının özetini veren Halid Said, ayrıca Semed Ağa Ağamalıoğlu’nun ve kendi konuşmasının tam metnini veriyor.

Toplantının sonunda Latin alfabesine geçmek için bir komisyon kuruluyor. Komisyona, öğretmenlerden Osman Akçokraglı, Kerim Cemaleddin, Mahmud Nedim, Prof. Bekir Çobanzade ve Yeni Dünya Gazetesi yazarı Tarxan Gafarov aday gösteriliyor.

 

 

2. 3. Türkistan’da Durum

15 Eylül’de Kırım’dan yola çıkan ekip, Moskova’ya geliyor. Burada 18 saat kaldıktan sonra Türkistan’a doğru yola çıkıyorlar. Önce Orenburk’a gelseler de orada durmuyor, Türkistan’ın başkenti sayılan Taşkent’e doğru yol alıyorlar. Tren günün sonunda Taşkent’e vardığında, hükümet yetkilileri ile anlaşamayacaklarını gören ekip, eski şehrin Seyhetehur yakınındaki kahvehanelere gediyorlar. Medreseler arasındaki çayhane-kahvehanelere gitmelerini Halid Said şöyle anlatıyor: “… Hükümet dairelerinde bu işe mani olmayacaklarına, hatta yardım göstereceklerine emin idik. … Burası eski şehrin şehir bahçesi vazifesini görüyordu. Akşamları aydınlar, buradaki çayhanelerde toplanarak, birbirleriyle görüşüyordular. … Biz de buraya bunun için geldik.” (Hocayev, 1929: 54).

Şehirde ilk yeni tarz mektebi açan, Dasterhancı Medresesi’nde çalışan, 1906 yılından inkılâba kadar terakkiperver gençlere yardım etmiş bir adam olan Münevver Kari (Kari – Kuran’ı ezberleten özel okul öğretmeni) ile tanışırlar. Halid Said anlatıyor: “Nihayet biz de Türkistan gençlerinin yeni alfabeyle ilgili fikirleri hakkında sorular sorduk. Cevabı, Münevver Kari kendi uhdesine almış gibi idi. Kendi fikrini söylemeden önce bazı sorularına cevap vermemizi rica etti. Sorduğu sorular, daha doğrusu itirazlar Kırım’da Hasan Sabri yoldaş tarafından edilen itirazların hemen hemen aynısı idi. Biz de aynı cevapları verdik. Cevaplar zen ederim onu ikna etmişti.” (Hocayev, 1929: 54).

Akşam Münevver Kari ile Yusif Aliyev onların vagonlarına gelir ve sohbet ederler. Aydınlarla, öğretmenlerle görüşlerini oluşturacaklarını vaat ediyorlar. Maalesef bu görüşler gerçekleşmiyor. Toplantıları adını bilmediğimiz bürokratlar iptal ediyorlar. Hükümetin önemli yetkilileri Xive, Buxara ve Taşkent’in bir cumhuriyette birleşmesi için Moskova’ya çağrıldıklarından ikinci dereceli bürokratlar toplantılara engel çıkarıyorlardı. Ancak bu işte Moskova’dan gelmiş yetkilinin de rolü az değildir. Halid Said bunu şöyle anlatıyor: “Meclisi yüksek boylu, kara sakallı bir adam idare ediyordu. Bu reis yerlilerden degildi. Sonradan anladığımıza göre fizyolog bir profesör idi.” Bu profesörü Halid Said şöyle tanıtıyor: “Profesör, Türkistan Cumhuriyeti’nin dâhili ve medeni işlerinde serbest olduğunu unutmuş gibi idi. O yine çar siyasetinin dumanları arasında yuvarlanıyor, inkılâbın getirdiği parlak ışıklardan gözleri kamaştığı için etrafı görmüyordu.” (Hocayev, 1929: 54).

Öğretmen ve gençlerin toplantısı gerçekleşmese de misafir oldukları evlerde yeni alfabe konusunda tartışmalar yapılıyor. Bunlar içerisinde tarikat lideri Şahabeddin Efendi’nin misafiri olduklarında yaptıkları konuşma oldukça önemlidir. Şahabeddin Efendi, İslam dinini Arap alfabesinden ayrı görmeyen mollaya da, sesle alfabeyi ayıramayan öğretmene de Arap alfabesinin eğitimde yarattığı zorluklardan bahsediyor ve Latin alfabesine geçmenin önemini vurguluyor.

Taşkent’te toplantı düzenleyemeyen ekip Orenbuga, oradan da Ufaya ve Kazan’a doğru yola çıkıyorlar. Bu sefere Halid Said katılmıyor. Konuyla ilgili olarak şunları yazıyor: “Ben maalesef ki bu seyahate iştirak edemedim. Çünkü 7 Ekim idi. Okullarda dersler başlamışdı. Semed Ağa’dan izin alıp Krasnovodski yolu ile Bakü’ye dönmeğe mecbur oldum. Yukarıda adı geçen üç cumhuriyette görülen işler ile neticeleri hakkındaki bilgileri kaydetmek vazifesini Huluflu yoldaş kendi uhdesine aldı. … Akşam yoldaşlardan ayrılmış, kendime ait bazı sebeplerden dolayı iki gün yine Taşkent’te kalmıştım.” (Hocayev, 1929: 54).

 

2. 4. Kazakistan, Başkurdistan ve Tataristan Seferinin Uğursuzlukları

Halid Said, Bakü’ye geldikten sonra arkadaşlarıyla görüşüyor. Onların seferini şöyle anlatıyor: “10 Ekim 1924’te ben, 25 Ekim’de ise Semed Ağa ile beraber başka arkadaşlarımız Bakü’ye gelmişlerdi. Semed Ağa, Kazakistan ve Tataristan cumhuriyetlerinden çok da memnun kalmamışdır. Orada yeni alfabe hakkında geniş bir istişare açmaya imkân verilmemişdir. Heyet çağrılmamış bir misafir gibi kabul edilmişdir. Ancak Başkurdistan Cumhuriyeti’nde heyet büyük bir memnuniyetle kabul edilmiş, yeni alfabeyi etmeye çoktan hazır olduklarını bildirmişlerdir. Böylelikle 1924 yılının sonlarında Sovyetler Birliği’nin kapsadığı cumhuriyetlerden Azerbaycan, Kırım, Dağıstan, Gürcistan ve Ermenistan Türkleri, Başkurdistan Cumhuriyetleri yeni alfabeyi kabul edeceklerine dair söz vermişlerdir. Türkistan cumhuriyetleri tereddütlü ve şüpheli bir halde idi. Kazakistan ile Tataristan da kabul etmeyeceklerini kesin olarak bildirmişlerdi. Ancak mesele hala tamamıyla halledilmemiştir. Ayrı ayrı cumhuriyetler tarafından vaki olan teklife göre, umumi bir kurultay çağrılmasının kesin surette lazım olduğu anlaşıldı.” (Hocayev, 1929: 86).

 

3. Birinci Bakü Türkoloji Kurultayı

Latin alfabesine geçişi hızlandırmak için 1926 yılının Şubat ayı sonunda Bakü’de I. Türkoloji Kurultayı toplanır. Kurultaya sadece Türk cumhuriyetlerinden degil, dünyanın her yerinden Türkolog uzmanlar davet edilmişdir.

Kurultayın başkanlığını Semed Ağa Ağamalıoğlu yapsa da ağırlığın çoğu Halid Said’in üzerine düşüyordu. Çünkü o hem lisaniyat uzmanı idi hem de bilim adamlarının birçoğu ile doğrudan bağlantısı vardı.

Buna göre de kurultayın gidişatında o Özbekistan’dan, Türkiye’den gelen üyelerle konuşmalı, onları evinde misafir etmeliydi. Semed Ağa Ağamalıoğlu’nun onu nasıl görevlendirdiğini Halid Said Hocayev şöyle anlatıyor: “Semed Ağa beni yanına çağırdı, ‘Halid’ dedi. ‘Sen Özbeklerle konuş, herhalde onların belirli bir fikirleri olacak. Fikirlerini açıkça söylesinler. Biz de ona göre iş görelim. … Bir de Köprülüzade Fuad yoldaşla da görüş, gör onların fikri nedir?’”

 … Semed Ağa’nın bu arzusu üzerine Özbekistanlıların yanına gitmişdim. … Özbekistan İlmi Şurası’nın başkanı Gazi Âlim, Bekçan ve başka yoldaşlar da vardı. Bunların her ikisi de benim en samimi arkadaşlarım idi. Bunlar vasıtasıyla kesin bir malumat alacağımı umut ediyordum.” (Hocayev, 1929: 86).

Özbekistan’dan kurultaya katılan üyeler, Latin alfabesinin aleyhine konuşmakla görevlendirilseler de Halid Said’in çabaları neticesinde Latin alfabesine geçmek kararını desteklerler.

Halid Said’in hatıralarından anlaşılıyor ki Fuad Köprülüzade’yi önceden tanıyormuş. O, konuşmalarının kısa özetini kitapta veriyor.

 Kurultaya katılanları Halid Said’in misafir etmesini akrabası Gemer Salamzade şöyle hatırlıyor: “Türkoloji Kurultayı’na Türkiye’den de bir heyet gelmişti. Bu heyette Türkiyeli Köprülüzade Mehmmed Fuad ve bir de Azerbaycanlı, vaktiyle tanınmış yazar ve gazeteçi Alibey Hüseynzade de var idi. Yeni alfabe Komitesi’nin üyelerinden olan Halid Efendi Hocayev, Özbek idi. … Halid Efendi Türkiye’den gelen misafirleri evine davet etmişti. … Misafirler arasında Alibey Hüseynzade, Fuad Köprülüzade, Mirze Celil Memmedkuluzade, Rızakulu Necefzade, Hüseyn Cavid, Halid Efendi’nin komşusu, Türkiye’de okumuş Doktor Orxanbeyli var idi.” (Salamzade, 1990: 15).

İlmi ve pedagojik çalışmalarla birlikte sosyal aktivitesi de çok iyi olan Halid Said, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de I. Türkoloji Kurultayı düzenlenmesinde faal çalışıyor. 1926 yılında Bakü’de yapılan I. Türkoloji Kurultayı’na özel olarak davet edilen araştırıcı, kurultayın gündeminde olan konularla ilgili tartışmalara katılmıştır. Kurultayın en iyi şekilde yürümesi için elinden geleni esirgemeyen Halid Said, 28 Şubat’ta gerçekleşen dördüncü toplantıda, “Altay Dillerinin Akrabalık Meselesinin Tarihi ve Çağdaş Durumu” konusunda bildiri sunmuştur. Toplantılarda aktif olan ve tartışmalara katılan Halid Said’in bildirisini kâtip kayda almamıştır. Belgede bir kayıt kalmıştır: “Halid Said Özbek dilinde konuştu.” (K. V. Narimanoğlu ve E. Ağakişiyev, 2006: 129)

Rus dilindeki konuşmaları kâtipler kayıt ettikleri halde ne yazık ki sadece Halid Said’in değil, genel olarak Türk dillerindeki bildirileri kayda almamışlardır. Günümüze dek de Halid Said’in bildirisi bulunamamıştır.

Çabalar sonuç veriyor ve Kurultay, Latin alfabesine geçmek hakkındaki kararı kabul ediyor.

1926 yılında Halid Said, Arap alfabesiyle “Osmanlı, Özbek, Kazak Lehçelerinin Mukayeseli Sarfı” kitabını yayınlatıyor.

İsim, sıfat, zamir, fiil ve edat bölümlerinden oluşan 110 sayfalık kitabın ilk sayfasında şöyle yazıyor: “Türk dillerinin muhtelif şiveleri arasından öyle bir dil düzenleyebilir miyiz ki bütün Türk uluslarına yabancı olarak her biri tarafından ayrıca öğrenmek lazım olmasın.” (Hocayev, 1926: 1).

 

4. Halid Said’in Türkistan’a İkinci Seferi

1926 yılında Bakü’de düzenlenen I. Türkoloji Kurultayı, Latin alfabesine geçmek hakkındaki kararı kabul etse de yeni alfebeye geçiş gecikiyordu. Onu hızlandırmak için Azerbaycan yetkilileri çaba gösteriyorlardı. Halid Said bunu böyle hatırlıyor: “Kurultay yapılalı dört beş ay geçmişti. Ayrı ayrı cumhuriyetlerde tanzim edilen yeni alfabe projesi, Azerbaycan Yeni Alfabe Komitesi’ne gönderilmişti. Bu projeler Komite’yi biraz ürkütmüştür, çünkü onların projelerinden birçoğu Azerbaycan yeni alfabesinden farkli idi. … Gürcistan Yeni Alfabe Komitesi’nin Başkanı Rızakulu Necefov yoldaştan bir mektup aldım. Mektupta Semed Ağa’nın emri gereğince derhal Tiflis’e gelmem gerektiğini yazmıştı.” (Hocayev, 1929: 86).

Alfabe projesinin, alfabe birleştirme konferansında problem yaratabileceğinden rahatsız olan Semed Ağa, Halid Said’i Tiflis’e çağırarak (S. Ağamalıoğlu o dönemde Güney Kafkasya Cümuriyetleri Federasyonu Merkezi İcra Komitesi Başkanı gibi Tiflis’te görevde idi.- A.Ş.H) onu Türkistan’a gitmekle görevlendiriyor.  

 

4. 1. Halid Said’in Türkmenistan’daki Görüşleri

Halid Said 5 Haziran 1927’de vapurla Türkmenistan’a seyahat ediyor. Vapurla ve trenle bir kaç günlük seferden ve Türkmen aşiretleri hakkında iyice bilgi topladıktan sonra Aşkabat’a gelen Halid Said, Eğitim Bakanı izinde olduğu için bakan yardımcısı Verdiyev ile görüşüyor ve durumu ona anlatıyor. Verdiyev, Türkmenistan’da yeni alfabeye geçmede karşılaştıkları problemlerden söz ettikten sonra sonunda şöyle anlatıyor: “Türkmenistan Cumhuriyeti, umumi Türkler arasında bir alfabe kabul edilmedikçe bunu istemiyor. Çünkü bir defa imla değiştirdik, bir defa da alfabe değiştireceğiz. Bir de yeni alfabede degişiklik yaparsak halk arasında çok dedikodu çıkar.”

Halid Said, Verdiyev ile birlikte problemleri çözdükten sonra şöyle yazıyor: “Demek Türkmenistan Cumhuriyeti yeni alfabeye geçmek için kesin surette kararını vermişdi. Fiili olarak işe girişmek için bütün cumhuriyetler tarafından belli bir alfabenin kesin surette kabul edilmesini bekliyorlardı.” (Hocayev, 1929: 112).

 

4. 2. Özbekistan’ın Başkenti Semerkand’da

Türkistan cumhuriyetlere bölündükten sonra Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başkenti Semerkand’a taşınmıştı. Aşkabat’tan ayrıldıktan sonra yol boyu gördüğü şehirler ve bölgeler hakkında iyice bilgi veren Halid Said, Semerkand’a gelince Özbekistan Merkezi İcraye Komitesi’nin başkanını ziyarete gidiyor. İş gününün sonu olduğundan başkanı evinde ziyaret etmeye karar veriyor. Günümüz için de ilginç olan bu görüşmeyi Halid Said şöyle hatırlıyor: “Ağaçların gölgesinde yüze yakın sarıklı, takkeli, kalpaklı, hilatli adamlar toplanmıştı. Bazılarının ayaklarında çekme, bazılarında kefş meshi (başmak) vardı, bazılarının ayakları ise çıplak idi. Bunlar ayrı ayrı bölgelerden, köylerden gelen çiftçi vekilleri idi. Kimisi bağdaş kurarak, kimisi çömelerek oturmuştu. Mühim bir meseleyi, su meselesini müzakere ediyorlardı. Aralarında uzun boylu, esmer, kırk beş elli yaşlarındaki adam kara ceketi üzerinden ipekli kuşağını bağlamış, başına ise siyah zemin üzerine ak ipek çiçek işlenmiş takke takmıştı. Bu adam toplantıya başkanlık ediyordu. … Başkan altına bir kürsü koymaya da lüzum görmemiş, yolun kenarındaki kütüğün üzerinde oturmuştu. Çiftçiler, nargilelerini içmek ve naspaylarını çiğnemek için başkandan izin almaya bile hacet görmüyorlardı. Bu teklifsiz, kayıtsız, resmiyetsiz toplantının başkanı, Özbekistan Şuralar Cumhuriyeti’nin Başkanı Ahund Babayev yoldaş idi. Başkan kendini korumak için yanında ne altın hançerli muhafızlar, ne gümüş kılıçlı korumalar, ne de korkunç süngülü kızıl askerler saklamıştı.” (Hocayev, 1929: 86).

Toplantı bittikten sonra başkan, Halid Said’i evinde ağırlıyor. Yeni alfabe konusunda konuşmalar da evinde oluyor. Dikkati çeken şudur ki işi çok olduğundan Başbakan da Halid Said’i öğle yemeği zamanı evinde karşılıyor ve ona yardımcı oluyor.

Özbekistan’ın iki rehberinden yeni alfabe kabulünü hızlandıracaklarını işittikten, kendi tekliflerini söyledikten ve durumu öğrendikten sonra Halid Said, Bakü’ye döner.

 

SONUÇ

Latin alfabesi ile yayımlanan “Yeni Alfabe Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım” kitabında, eserin adının altında “Bakı - Kırım - Türkistan, Bakı - Türkmenistan - Özbekistan. Birleşmiş yeni Türk alfabesi ile Azerbaycan lehçesinde birinci olarak bu eser tab edilir.” kaydı vardı. Kitap 148 sayfadan ibarettir ve esere Bakü Üniversitesi Şark Fakültesi öğretim üyesi olan Kazan Türk’ü Aziz Öveydullin (yazarın adı kaynaklarda Gaziz Salihoviç Gubaydullin şeklinde yazılıyor) kısa ve anlamlı bir önsöz yazmıştır (Hocayev, 1929).

Kitabın sonunda Halit Said, Türk halklarının eski çağlardan günümüze dek kullandığı alfabe hakkında bilgiler veriyor.

Bu kitap, bir Türk aydınının Kırım’a, Tataristan’a ve Türkistan’a yaptığı seferi anlatan bir seyahatnamedir. Kitabın okunması 1937 yılından 1960’lı yıllara dek yasaklanmıştır.

Halid Said’in yazdığı “Muhtasar Üslubıyat” (bu kitabı Abdulla Tağızade ile birlikte yazmıştır. Kitap birkaç baskı yapmış, ortaokul ve lisede sentaks ve üslup konusunda ders vermek için yazılmıştır) kitabını onun Türk cumhuriyetlerine seferlerinin etkisi gibi de değerlendirmek olur. Kitap, 1933 yılında Latin alfabesiyle basılmıştır. Dört bölümden oluşan kitapta üslubiyat şöyle tanımlanır: “Üslubıyat danışık ve yazılarımızda ifadeyi muhtelif maksatlarla ve noktası noktasına uygun olarak kurmak usul ve kurallarını öğreten ilimdir.” Bu kitabın editörlüğünü ünlü Türkolog Bekir Çobanzade yapmıştır (Hocayev, 1934: 5).

Maalesef Sovyetler Birliği’ndeki Türk aydınlarının çabası uzun sürmedi. 1936-1938 yıllarda milli düşünceli bilim adamları, aydınlar, siyasiler vb. kurşuna dizildi. Sovyetler Birliği’ndeki Türk halkları Kiril alfabesi ile yazmaya ve okumaya başladılar. Türk halklarının birbirinin yazısını anlamasını zorlaştırmak için yeni oluşturulan alfabede büyük farklılıklar meydana getirildi.

Bu dönem 60 yıla yakın devam etti. 1991’de Sovyetler Birliği çöktükten sonra Türk cumhuriyetlerinde yeniden Latin alfabesine dönüş başladı. Halid Said Höcayevin “Yeni Alfabe Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım” kitabı yeniden güncellik kazandı.

Türk halklarının yeniden Latin alfabesine geçişi başlatıldı. Ne yazık ki, bu işe önderlik eden Türkiye Cumhuriyeti yetkilililerinin muhafızakarlığından ortak alfabe oluşturulamadı. Türk halklarının kullandıkları alfabeler arasında farklılıklar oluştu. Bu da iletişim ve bilişim araçlarının kitleselleşmesiyle Türkçenin yayılma hızını azaltdı. Kitle iletişim araçları Türkçeyi yapı ve işleyiş bakımından yozlaşma ve bozulma tehlikesiyle de karşı karşıya bıraktı.

Halit Said Hocayev ve onun arkadaşlarının düşündügü gibi olsaydı ve 32 veya 34 harfli ortak Türk alfabesi oluşturulsaydı, bu yozlaşma ve bozulmayı durdurur, halklar arasındaki ilgiyi daha sağlamlaştırırdı.

 

Kaynaklar:

1.    Ağazade, F. (Şarklı), S. Ahundzade, M. C. Memmedzade (1922). Yeni Türk Alfabesi, Bakü.

2.    Ağazade, F. (Şarklı) (1921). Alfabenin Dil Yanlışlıklarına Tesiri. Kömünist Gazetesi, Sayı. 227, 229, 232, 236, 237.

3.    Aşin, F. D., Alpatov, V. M., Nasılov, D. M. (2002). Repressirovannaya Tyurkolagiya, “Vostocnaya literatura” PAN Neşriyatı, Moskova.

4.    Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Riyaset Heyetinin Arşivi (AMEA RHA), Fond 39, Siyahı 313, Hocayev Halid Said’in Dosyası.

5.    Azerbaycan Milli Tehlikesizlik Nazirliyinin (Bakanlığının) Arşivi (AMTNA), Hocayev Halit Said’in Dosyası 12493.

6.    Babayev, Adil (2003). Elimizin ve İlmimizin Soykırımı, I. Kitap, Bakü Üniversitesi Neşriyatı, Bakü.

7.    Bünyadov, Ziya (1993). Kırmızı Terör. "Azerbaycan Dövlet Neşriyatı”. Bakü. (Kitaba dâhil edilen makalelerin ekseriyetini Z. Bünyadov 1988 yılından başlayarak Elm Gazetesi’nin muhtelif sayılarında ve başka gazetelerde yayımlamıştır.)

8.    Gahramanlı, Nazif (2002). Köhne-Yeni Elifba (Azerbaycan Elifbasında Degişmeler), Bakü.

9.    Guliyev, E. (1988). İki Halkın Oğlu. Elm Gazetesi, 23 İyul, Sayı. 29 (127).

10.    Hocayev, H. (1926). Osmanlı, Özbek, Kazak Dillerinin Mukayeseli Sarfi. Azerbaycan Tedkik ve Tetebbu Cemiyetinin Neşriyatı, Bakü.

11.    Hocayev, Halid Said (1929).Yeni Alfabe Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım, Bakü.

12.    Hocayev, Halid Said (2006). Yeni Elifba Yollarında Eski Duygu ve Hatıralarım, (Haz. Mustafa TOKER-Ufuk Deniz Asçı), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

13.    Hocayev, Halid, Tağızade Abdulla (1934). Muhtasar Üslubıyat, “Azerneşr”, Bakü.

14.    Hodjayev H. S. (1936). Divani Luğati Tyurk (Mahmuda Kaşkarskoqo), Trudı Azerbaydjanskoqo Filiala. Linqvistiçeskaya Serya. XXXI, Bakü.

15.    Hüseyinoglu, Ali Şamil Katağon Kurboni. “Jahon Adabiyoti” Jurnali (Taşkent), 2008, Sayı 1 (128) Janvar.

16.    Kocaoğlu, Timur (1985). “Türkolojide Eserler II: Türkistanlı Dilci Halid Said’in Türk Lehçelerinin Karşılaştırmalı Grameri”, Türk Kültürü, 266: 28-38.

17.    Kocaoğlu, Timur (1986). “Azeri Bilgini Halid Said’in Türk Lehçelerinin Karsılaştırmalı Grameri”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 2: 349-359.

18.    Nerimanoğlu, Kamil Veli ve Atakişiyev, Eliheyder. 1926-cı İl I. Bakı Türkoloji Kurultayı (Stenokram materyalleri, biblografiya ve foto-senetler. Rusça’dan tercüme, ön söz ve şerhlerin müellifi: Prof. Kamil Veli Narimanoğlu, elmi işçi Alihaydar Ağakişiyev) (2006), “Çinar-Çap” Neşriyatı, Bakü.

19.    Rehimov, Arif (1985). Mahmud Kaşkarinin “Divani Lüğeti it Türk” Eseri ve Azerbaycan Dilciliğinin Leksikası, (Filologiya Bilimleri namizadi âlimlik derecesi almak için takdim edilmiş dissertasiya), Azerbaycan EA Esaslı Kütüphanesi, Bakü.

20.    Salamzade, Gemer (1990). “Küçük Pencereden Görünen Dünya”, Azerbaycan Devlet Neşriyatı, Bakü.

21.    Şamil, Ali (2003). Halid Said. “Filologiya Araştırmalar” Toplusu, Sayı 19.

22.    Тагирзаде, А. (1988). Наследие. Халиd Саид Ходжаев. Советская Тюркология. Сайы 3, ст.76-97

23.    Toker, Mustafa (1996). "Halid Said Hocayev ve Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım Adlı Eseri", Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, 2: 409–418.

 

 

Çap olundu: Harf inkilabının salnamecisi Halid Said Hocayev. I.Uluslararası Kitle iletişim Araşlarında Türkçenin kullanımı bilgi şöleninin bildirileri(Yayına hazırlayan Doç.Dr. Bilgehan A.Gökdağ), Kırıkkale, 2011, seh. 675-686

 



* Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Folklor Enstitüsü, Bakü-Azerbaycan

Sayğac
 
Flag Counter
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol