KAFKASYA’DA GAGAVUZLARIN YOK OLMA NEDENLERİ

KAFKASYA’DA GAGAVUZLARIN YOK OLMA NEDENLERİ

 

Ali Şamil Hüseyinoğlu

AMBA Folklor Enstitüsü başkanının uluslararsı ilişkiler üzere danışmanı.

alishamil@yahoo.com

 

Özet: Gagavuzlar, ana dilde okulları, derslikleri, gazeteleri, dergileri, radyo ve televizyonları olmasına, ünversitede ana dillerinde okumalarına rağmen yine de asimile olmaya yüz tutmuş halklardandır. Çünkü Rusya işgali altında oldukları dönemde uğradıkları asimilasyon politikası sonucunda şehirlerde; başka halklarla karışık şekilde kasabalarda, ve geçmiş Sovyetlerin herhangi bir bölgesinde yaşamak zorunda kalanların büyük kısmı Rusça konuşmaktadır.

Kazakistan Cumhuriyetinde, Kuzey Kafkasya’da, aynı zamanda Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Türkiye ve Amerika’da yaşayan Gagavuzların genç nesilleri de ana dillerinde konuşamazlar. 1946-1948 senelerinde sürülmüş veya büyük açlıktan kurtulmak için Azerbaycan’a gelmiş Gagavuzların evlatları artık ana dillerini neredeyse unutmuşlardır. Rusya’nın yürüttüğü asimilasyon politikası sonucu Gagavuzlar, Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan’da yaşarken de yerli halklarla Rusça aracılığı ile iletişim kurmaktaydılar. Oysa ki onlar, aynı dil grupuna mensuplardı.

Kaynaklar ise Gagavuzların 1946-1948 senelerinde, sürgün ve göçten çok önce de Güney Kafkasya’da yaşadıklarını göstermektedir. Ancak onların sonraki kaderi hakkında net bir bilgiye henüz ulaşamadık.

Bu gün bile Kafkasya, diller, halklar ve etnik gruplar müzesini hatırlatmaktadır. Rusya Federasyonu’na bağlı Dağıstan Cumhuriyeti’nde radyo her sabah 33 dil ve şivede halkları ve etnik grupları selamlar. Orta yüzyıllarda ise bölgede yaşayan halk ve etnik grupların sayısı çok daha fazla olmuştur. Yıllar geçtikçe aynı halk ve etnik grupların bir kısmı yok olmuştur. Yok olan halklardan biri de Gagavuzlardır. Onlar yok olsa da, toponimlerde, hidronimlerde ve halkın hafızalarında kalmışlardır.

Anahtar kelimeler: Azerbaycan’da Gagavuzlar, Kafkasya halkları, Komrat Baba Piri, Bucak toplulukları ve köyleri.

 

Giriş

Kaynakların verdiği bilgilere göre dünyada 5 bine yakın dil vardır (Dünya halkları, 1998:11). 20. yüzyılın başlarında ise bu rakam 7 bini geçmekteydi. Savaşlar, soykırımlar, kitlesel boyutlardaki bulaşıcı hastalıklar, güçlü devletlerin yaptığı asimilasyon politikaları ile bilimsel ve teknik ilerlemeler sonucunda halklar ve etnik gruplar ile onların konuştuğu dillerin sayısı hızla azalmaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından yapılan istatistiklere göre her yıl elliye yakın dil yok olmaktadır. “2008 yılını “Uluslararası Diller Yılı” ilan eden UNESCO’nun (Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü) 2013 yılı Mart ayında güncellenen “Tehlike Altındaki Diller Atlası”nda, mevcut 6700 dilin 2 bin 474’ü, ad, konuşulduğu bölge ve yok olma tehlikesine göre listelenmektedir. 231 dil ise yok olmuş olarak kayıtlara geçmiştir (http://www.jinepsgazetesi.com/dunya-dilleri-birer-birer-yok-oluyor-12812.html).

İran İslam Cumhuriyeti’nde yaşayan Türklerden halk edebiyatı örnekleri derleyen  araştırmacılar,  her bir hikâyecinin ölümü ile sanki bir kütüphanenin yok olduğu sonucuna varırlar. Çünkü orada yaşayan folklor (halkbilim) örnekleri zamanında ve profesyonelce derlenmediğinden ölen her bir hikâyeci, kütüphanenin  verebileceği kadar bilgiyi kendisi ile birlikte götürür. Bu da dünya medeniyetinin  bir parçasının yok olması demektir.

Eski Sovyetlerde yaşayan Türk halklarından Kırımçaklar, Karaimler, Urumlular yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Çünkü onların hem sayıları hızla azalmakta, hem de gençliğin büyük kısmı anadilde konuşmamaktadır. Bu konuyu araştıran Ukraynalı âlim İrina Driga şöyle yazar: “Bu halkların dilleri bugun ölü dillerin sınıfına dahildir. İnsanlar yaşar, fakat ana dillerini kullanamazlar. Ne yazık ki, Karay ve Kırımçak tarihi ve kültürleri üzerine çalışan bilim adamları yapmış oldukları alan araştırmasındaki sözlü halk edebiyatı örneklerini hemen Rusça’ya çevirerek orijinalini vermeden yayımlarlar” (Driga İrina, 2008).

Araştırmacı  İrina Driga heyecan geçirse de, hiç bir şey elde edemez. Karay ve Kırımçakların erimesini, yok olmasını önlemek imkansızdır. Erimenin, yok olmanın iki şekli vardır. Bunlardan birincisi aynı soydan gelen halkların birinin dilinin güçlenerek genel edebi dile, ortak iletişim aracına dönüşmesidir. Bu durumda diğerleri lehçe ve şive şeklinde yaşar. Bu süreç normaldir. İkincisi ise bir dilin, lehçenin, etnik grubun veya halkın, hiç bir soy ya da medeni bağlılığı olmayan güçlü bir halk tarafından zorla eritilmesi, yok edilmesidir. Bu durum ise tehlikeli sayılmalıdır.

Eski Sovyetlerde yaşayan Türk halklarının çoğunun ana dilinde gazete, dergi, kitap, radyo ve televizyon programları vardır. Onlar az da olsa, anadilde eğitim alabiliyorlardı. Lakin bu ayrıcalık bile onların dillerinin yok olma tehlikesine engel değildi. Çünkü Rusya, işgal altına aldığı halkların ve etnik  grupların dillerinin önce askeri, bilimsel ve teknik kollarını kurutarak-öldürerek onları yalnızca gündelik hayat konuşmasına dönüştürürdü. Güçlü propagandanın etkisi altında kalan gençler zamanla ailede ve günlük yaşamda da ana dilde konuşmaya gerek duymazlar, onu aşağılık kompleksi olarak değerlendirirlerdi. Böylece hâkim halkın dilinde konuşarak, onun dilinde yazılmış edebi eserleri okuyarak, kendi medeniyetinden, düşünce tarzından uzaklaşır, onlar gibi düşünmeye, onların medeniyetinin, dilinin, edebiyatının taşıyıcısına dönüşürler.

Gagavuzlar, Kumuklar, Nogaylar, Karaçay-Malkarlar, Altaylar, Teleutlar vb. de bu yoldalar. Böyle giderse, 21. yüzyılın sonlarında onların hepsi hiç bir dil ve soy bağlılıkları olmayan hâkim Rus dilinin, Rus medeniyetinin içerisinde erimiş olacaklar. Günümüzde anskilopedilerde, linguistiğe ve etnografyaya ait kitaplarda Türk halkı olarak geçen Gagavuzların, Moldova, Ukrayna, Kazakistan, Kuzey Kafkasya, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Türki­ye ve Amerika’da yaşadıkları, dindarlarının Hristiyanlığın ortodoks (pravoslav) mezhebine mensup oldukları ve saylarının 200 bin kişiyi geçtiği kaydedilmektedir (Şamil Ali, 2011:93). Halbuki orta yüzyıllarda onların yayılma alanı çok daha geniş olmuştur.

 

1.         Kafkasyada Gagavuzlara bağlı toponimler

 

Diller, halklar ve etnik gruplar müzesine benzeyen Kafkasya, dünya haritasında çok küçük bir alandır. Yüzyıllar boyunca burada iletişim aracı Türkçe olsa da, her bir halk ve etnik grup kendi kimliğini ve dilini yaşatmayı başarmıştır. 19-20. yüzyıllarda durum tamamen değişmiştir. Halkların ve etnik grupların “yok olması”, “erimesi” hızlanmıştır. Alandaki halkların ve etnik grupların dillerinin, yaşam tarzlarının, bakış açılarının öğrenilmesine ilgi çoğalsa da, büyük yanlışlıklar  yapılmıştır. Bu da azınlıkta olan halklara ve etnik gruplara ağır darbe vurmuş, onların yok olmasına, tarih sahnesinden silinmesine sebep olmuştur. Şöyle ki, alanda esasen İslam, Hristiyanlık ve İudaizm olmak üzere üç din ve bu dinlerin çeşitli mezhepleri hâkim olmuştur. Bilgisizlikten mi, yoksa emperyalist devletlerin yürüttüğü politikadan mı bilinmez, ancak bu üç din ve bu dinlere ait farklı mezheplere inanan azınlık halklar ve etnik gruplar Ermeni, Gürcü ve müslüman olarak kaydedilmiştir.

Sonuçta Alban kilisesine bağlı olan halkların bir kısmı Gregorian inançlı Türkler, Farsça konuşan Tatlar ve İbere-Kafkasya dilinde konuşan Udinler Ermeni, Provaslav inançlı Türkler de Gürcü olarak tanıtılmıştır. Türkçe konuşan Urumluların (bu halkı Gürcüler Berzen, Rusça kaynaklar da yanlış olarak Grekler olarak adlandırmışlardır) Yunan, Farsça konuşan İudeist Tatların (onlar da yanlış olarak yahudi, yevrey adlandırmışlar) ise Yahudi oldukları telkin edilmiştir.

Halklar ve etnik gruplar yok olsalar da, onların medeniyetinin izlerinin yaşadığını unutmamamız lazımdır. Bunlar kaynaklarda Gregorian inançlı oldukları için yanlış olarak Ermeni, Pravoslav oldukları için Gürcü olarak tanıtılmışlardır. Kafkasya halklarını ve etnik gruplarını buna örnek verebiliriz. Son yıllarda yapılan araştırmalar Gregorian inançlı halkların hepsinin  Ermeniler (haylar) olmadığını ispatlamıştır.

Sovyetler Birliği çöktükten sonra esarette olan halklar bağımsızlık elde etmelerinden yararlanarak tarihlerine ve medeniyetlerine dair oldukça değerli araştırmalar yapmışlar ve bu araştırmaların yanı sıra kaynaklarını da yayımlamaya başlamışlardır. Bu da Arapça, Farsça ve eski alfabeyi bilmeyen, arşivlere gitme imkânı olmayan araştırmacıların işini kolaylaştımıştır. Akademisyen Ziya Bünyadov ve tarihçi Dr. Hüsameddin Memmedov (Kara­man­lı) İstanbul’da Başbakanlık arşivinde tutulan, Azerbaycan ta­rihine ait kaynaklardan bir kısımını 1996 senesinde Bakü’de “Elm” yayınevinde kiril alfabesi ile bastırdılar (İrevan, 1996).

Adı geçen bu kitap bir vergi defteridir. 16. yüzyılın sonlarında Safevî ve Osmanlı devletleri arasındakı savaş 1590 senesi anlaşması ile son bulur. Safevilerin Kuzey-Batı bölgeleri Osmanlı Devleti’ne katılmıştır. Yeni bölgede vergi toplanması için Osmanlı me­murları yeniden nüfus kaydı yapmışlardır. Bu kayıt defterle­rinden biri «İrevan (Revan – A.Ş.) eyaletinin müfessel defteri» dir. Def­terin 210. sayfasında İrevan eyaletinin Karni nahiyesinde Gagvauz adında bir köy olduğu gösterilmektedir (İrevan, 1996:171). Daha sonraki zamanlarda ise bu bölge Safevî ve Osmanlı savaşlarında elden ele geçer. Osmanlılar bu bölgeyi tekrar zaptettiklerinde, yani 1728 senesinde vergi defterini yenilerler.

Bölgenin tarihini öğrenen araştırmacı  Aziz Alekperli şunları yazar: “İrevan eyaletinin müfessel defteri”nde (1590) Karni nahiye­sinin Gagavuz köyü, “İrevan eyaletinin icmal defteri”nde (1728) ise aynı nahiye Kafavus köyü olarak kaydedilmiştir, lakin defteri yayına hazırlayanlar köyün adını doğru okuyamadıklarından “Kafavus”dan sonra “soru işareti (?)” koy­muşlar. Köyde Hasan isimli kişinin tımarından devletin çeşitli vergiler şeklinde senede 3.000 akçe geliri olduğu da aynı alanda gösterilmiştir.”

İ.Şopen (1832) ise Kakavus adını Gernibasar ilçesinin köy­leri listesinde vermiştir ki, bu da onun 1826-1829 yıllarında Rusya-İran, Rusya-Osmanlı savaşları zamanı büyük dağıntılara maruz kalmasından oluşmaktadır” (Alekperli E., 2002:449).

Aziz Alekperli, Budag Budagov ve Giyaseddin Geybulla­yev’in Gagavuz toponimini Orta Asya Türklerinin dillerindeki “kale harabeliği” anlamında “kaka” sözünden ve Yunan dilin­deki “us” ekinden olması fikrini onaylamaktadır. Onun fikrince, Gagavuz isminin her iki bileşeni de Türkçe’dir. Araştırmacının düşüncesi şöyledir: “…burada söz konusu Gagauz (gaga-uz, yani “ata uz”, “büyük uz”) Türklerinin adıyla olabilir ve olmalıdır da. Batı Azerbaycan arazisinde uz topluluğunun adı ile bağlı to­po­nimlere ne kadar rast gelinmesi hakta bu kitabın I cil­tinde, Vedibasar mahalı arazisindeki bazı köylerden (Kotuz, Küsüs, Heyranus, Hakıs vs.) konuşurken detaylı bahsetmiştik. Bunun yanı sıra, bir daha toponimlerdeki uz bileşeninin bir kaç anlam taşıyabileceğini hatırlatmak isteriz: 1. eski Türk topluluklarından olan Uz topluluğunun adını; 2. Yön, taraf anlamını; 3. Türk dillerindeki “dere” anlamını; 4. Çoğunluk bildiren ek gibi. Son olarak “İrevan eyaletinin müfessel def­teri”nde (1590) Kavis adlı köyü, İ.Şopen de (1832) ise Kavus­dar (Gavuslar –E.E.) isimli monastır da not edilmiştir ki, biz tüm bu toponimlerin aynı kökten olduğunu düşündüğümüzü bir daha hatırlatmalıyız” (Alekperli E., 2002:449).

20. yüzyılda Türkler bu bölgeden kovulmuş, ve Rusya­’nın yardımı ile Ermenistan Cumhuriyeti kurulmuştur. Bugün orada Gagauz adında köy gösterilmez. Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da Kiril ve Mefodi kütüphanesinde “Defteri-sicili-livayi-İrevan” adlı bir vergi defteri de mevcuttur. Bu belgeyi görmediğimiz için orada Gagauz adında köyün olup olma­dığından haberdar değiliz.

    

   2.Bucak köyleri ve Bucak toplulukları

 

Gagavuzların Moldova Cumhuriyeti’nde toplu yaşadıkları bölge Bucak olarak bilinir. Günümüzde Azerbaycan Cumhuriyeti’nde ondan fazla  Bucak köyü vardır. Bu köylerin ekseri Gebele-Şeki bölgesindedir. Oğuz ilinin Bucak köyü hakkında “Azerbaycan toponim­leri Ensiklopedik lüğet” kitabında şöyle yazar: “Bucak-Oğuz ilinde köy, Baş Kafkasya dağlarının eteğindedir. Gerçek adı Bucak Daşağıl. 19. yüzyılda köy arazisinde Güllü Bucaklı adlı icma vardı. Bölündükten sonra bir kısmı Daşağıl köyü yakınlığında yerleştiği için Bucak Daşağıl, diger hissesi ise Mukas köyü yakınlığında olduğuna göre Mukas Bucak ad­landırılmışdır. Köy Kozluçayın sahilinde yerleşdiyine göre, “Kozlu Bucak” da adlanırdı.

Toponim Bucak topluluklarının adı ile alakadardır. Geçmişte Azer­baycan’da Bucak adlı 10’dan çok köy olmuşdu. Bucak etnonimi ile bağlı toponimler Kafkasyada geniş yayılmışdır. 13. yüzilde moğollar qıpçaqları Şimali Kafkasyada sıkışdırdıqdan sonra bir hissesi, o cümleden Bucaklar Azerbaycana gelib meskunlaş­mışlar. Bucaklar kadim Türkdilli bulkarların bir hissesi idiler. Dnepr-Dunay çayları ile Karadeniz arasında Bucak adlı yerde meskunlaştıklarından kadim bulgarların bir kısmı bu adı ka­bul etmiş. O arazi Yunan kaynaklarında Okloss (künc, Bucak) adlandırılır. Toponimin yayılma arealı geniştir. Mol­dova arazisindeki Güneydoğu Bessarabiya düzü Bucak düzü adlanır. Türkiye’de aynı isimde yaşayış mıntıkası, rayon arazi­sinde Bucak nehri, İlisu köyünde (Kah rayonu) tabun tiresi var” (Azerbaycan toponimleri, 1999: 101).

Resmi kaynakların kayda geçirdiği, Bucak, Yukarı Bucak, Aşağı Bucak, Kara Bucak, Kolgara Bucak gibi köylerden başka; Baş Daşağıl köyü yakınlarında Koca Bucak bulağı ve Koca Bucak çemeni(çayırı) gibi toponimler halkın hafızasında yaşamaktadır.

 

   3.Folklor derlemelerim sırasında Gagavuzlar hakkında işittiklerim

    

2003-2004 yıllarında Şeki rayonunun Turan kasabasında alan çalışmalarım sırasında,  çayhanede komşu masada çay içenlere “Gagavuz”, “Türkmen” diye şaka yaptıklarını duydum. Önce buna  önem vermedim. Çünkü Azerbaycan’da yaşayan halkların yayılma sahası hakkında az-çok bilgim vardı. Az sayıda Gagavuzun da Bakü ve etrafında yaşadığını biliyordum. Hatta 1998 yılı Mayıs ayının onunda onlardan bir grubu toplayarak Gagavuz Cemiyeti kurma çabasına girdiysek de gerçekleştirememiştik. İkinci ve üçüncü kez kahvehanede Gagavuz, Türkmen konularını duyunca ilgimi çekti.

Bir kaç ay sonra ise Bakü’de öğrencilik yıllarımda tanıdığım, gazeteci Akif Hacıyev’le görüşmemizde bana Gebele ilindeki Zizik ve Dizak köylerinde yaşayan “Türkmen”ler hakkında bilgi verdi ve bölgeye giderken oradan folklor örnekleri toplamamı tavsiye etti. Akif Bey Gebele ilinin Çarhane köyünde doğ­muştu. Bölgeyi de iyi bilirdi. O, “Türkmenler” olarak bilinen etnik grubun etraf köylerle sıkı ilişki içinde olmadıklarını belirtti. Bu gün bile evlenirken “Türkmen” kızları ile evlenmeye önem verirler. Hatta münasip kız bulmadıklarında kom­şu köylerden değil, Berde’deki “Türkmen­ler”den kız alırlar. Akif Hacıyev’den duyduklarımdan sonra bölgeye olan ilgim çoğaldı. Turan kasabasında duyduklarım da yeniden dikkatimi çekti.

Turan kasabasındaki kahvehanede Oğuz ilinin Baş Da­şağıl köyünde yaşayanlara Gagavuzlar denildiğini kayda almıştım. Meseleyi açıklığa kavuşturmak için Baş Daşağıl köyüne git­tim. Köyün çevresindeki mezarlıklarda mezartaşlarının çoğu torpağa batmıştı. Köyün aşağısında ise Hristiyan mabedinin yıkıntıları kalmıştı. Burada araştırma yapılmamıştır.

Köyün şimdiki sakinlerinin ekseri Kafkasya’da Rusya sömürgeciliğine karşı Şeyh Şamil’in başkanlığı ile 30 sene davam eden müridizm harekâtı başarısızlığa uğradıktan sonra, yani son 100-150 senede burada meskunlaşmışlar. Hatta öyle aileler var ki, İkinci Dünya Savaşından sonra buraya göç etmişler.

    

    

   4.Komrat Dağı ve Komrat Baba Piri

 

 

Baş Daşağıl köyünde Hristiyanlık abidelerinin olması, burayı müslümanların da ziyaret etmeleri, kışlağına Bucak denilmesi ve bunların yanı sıra Gebele ilinde Komrat Baba denilen dağ ve bu dağ­da aynı isimli ocak–pirin varlığının da dikkatimi çekmesi sebepsiz olmadı. Çünkü Gagavuzların toplu yaşadıkları Moldovadaki Gagavuz Yeri Özerk Vilayeti’nin merkezi Komrat şehri idi. Sovyetler Birliği döneminde dini yerleri ziyaret etme yasağı olduğundan, Komrat Baba Piri üzerindeki bina da uçmuştu. Son yıllarda orada tamir işleri yapıldı. Tamir zamanında binanın eski mimarisi korun­mamıştı. Sebebi ise bu işi profesyonellerin değil, amatörlerin yapması idi. Onlar tamiri kendi bildikleri kimi yapmışlardı.

Komrat Baba Piri’ni esasen, çocuğu olmayan hanımlar ziyaret ederler (Azerbaycan folklor antalogiyası, 2005, 13:502). Araştırmacı Metanet Abdullayeva, Gebele ilinin Mirzebeyli köyünde bulunan 70 yaşındaki Anahanım Ağayeva’dan “Komrat” efsane­sini derlemiştir (Azerbaycan Folklor Antalogiyası, 2005, 13: 517). Efsanede Hz. Ali’nin (Dördüncü halife Ali Ebu Talib - A.Ş.) bölgede savaştığından, burada bir hanımla evlendiğin­den, doğacak evladına hatıra olarak bir bilezik koyup gittiğinden bahsedilmektedir. Yedi sene sonra geri dönen Hz. Ali, Murat denilen bir çocukla karşılaşır. Çocuğun dikbaşlılığını beğenmez ve kızarak “Ko-Murat” diyerek ona sağ ayağı ile tekme atar. Çocuk gider dağın başına düşer ve orada büyük bir çukur meydana gelir. Hz. Ali oğlunu öldürdüğünü bilir ve pişman olur. O günden sonra o yer “pir” olarak ziyaret edilir.

Bu efsaneden, insanların Komrat sözünün anlamını unuttukları için onu böyle anlamlandırdıkları belli oluyor. Kırım’da, Türkis­tan’da ve özellikle de Karakalpakların yaşadığı bölgede Komrat toponimi geniş bir bölgeye yayılmıştır. Bu konuda Özbek ve Karakalpak araştırmacılarının ilginç makaleleri yayımlanmıştır.

Baş Daşağıl köyünün çevresi ve bölgedeki Hristiyan abi­deleri dağıtıldığı için yazılı kaynaklar ve mezar taşları bulamadık. Buradaki eski Hristiyan mezar taşlarında isimler Hristiyan isimleri, soyisimler ise Türkçe adlar olsa, Gagavuzlarla bağlılığın göstergesi olurdu. Böl­genin yaşlı sakinleri, 20. yüzyılın başlarında Otmannı köyünde ve başka köylerde yaşayan Hristiyanların, komşu Hristiyan köylerden farklı olarak, Türkçe konuştuklarını hatırlatırlar.

1926 yılında Bakü’de düzenlenen 1. Türkoloji Kurultayı’nda bildiri sunan Ermeni Türkiyatçılarından Açaryan demiştir ki, Akhalsik’deki 4 köyde, Nokha’daki 3 köyde yaşayan Ermeniler Türkçe konuşurlar ( http://gunaz.tv/?id=4&vmode=1&sID=2566&lang=1). Şu da onu gösterir ki, Kafkasyanın farklı bölgelerinde Türkçe konuşan Ermeniler 20. yüzyılın başlarına dek yaşamışlardır.

Bölgede Hristiyan Türklerin yaşadığı hakkında kaynaklarda da ilginç bilgiler vardır. Ne yazık ki, bunlar geniş araştırmalara tabi tutulmamıştır. Emir Teymur’un Kafkasya’ya yürüşünden bahseden bir kaynağın parçalarını Aydın Memmedov Azerbaycan Türkçesine çevirmiştir. Arapça yazılmış ve Farsça’ya çevrilmiş bu kaynağın yazarı İbn Arab­şahdır. Aydın Memmedov’a göre, Emir Teymur Şam’ı aldığı zaman kendisi ile Semerkand’a götürdüğü kişiler arasında yeni yetme İbn Arabşah da vardır ve  Emir Teymur’un ordusu ile birlikte Şeki’ye gelir. Salnamesinde de gördüğü olayları tarif etmiştir. Bir kaç kaynağı karşılaştıran Aydın Memmedov “Ecaibül-megdur fi nevaib Timur” eserindeki Şeki’ye dair bilinmez bahisler (Gele­sen-Göresen kalesinde ve etrafında 1403 yılında gelişmiş olaylar hakkında bilgiler)” makalesinde şunları yazar: “Şirvanşah Şeyh İbrahim’in dilile yerli nüfus Gürcü yok, tatar olarak bilinir. Bu zaman bizim için hikayelerdeki (İbn Arabşah’ın salnamesindeki olayların atrifi kast edilmekte – A.Ş.) Gürcü sözleri millet yok, hümmet ve mezheb, yani Hristian – pravoslav anlamında kullanıldığı” açıklığa kavuşur (Memmedov Aydın, 2007:7, 30 Oktyabr).

Tarihci Sevda Süleymanovanın “Albanyanın Kuzey batı sınır bölgesi liniya-ereti” adlı makalesi de (Süleymanova S.E., 2007:56-74) konuya açıklık getirebilecek olgular bakımından zengin­dir.

Sadece orta yüzyıllarda, hatta 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında milliyyet kavramıyla dini inanç kavramının aynı anlamda kullanıldığının şahidi oluyoruz. Çoğu zaman ise dini inancın milliyeti gölgelediğini gözlemliyoruz. İnsanlar ait oldukları milletin adı ile değil, mensubu oldukları dine göre isimlendirilirlerdi.

 

Sonuç

 

 Ortaçağda insanlar dillerinden, etnik kimliklerinden ziyade dini inançlarına göre sınıflandırılırdı ve vergiler de buna göre toplanırdı. İslam dininin hâkim olduğu ülkelerde caize denilen bir vergi çeşidi vardır. Can vergisi denilen bu vergi müslüman olmayanlara şamil edilirdi. Vergi aslında başka dinlerden olanlara ekonomik yolla baskı yaparak İslamı kabul ettirmek maksadıyla düşünülmüştü. Bütün dinlerde olduğu gibi İslam dininde de başka dinlerden olanların müslümanlığı kabul etmelerine büyük önem verilirdi. Bu işin büyük sevabı olduğu defalarca vurgulanmıştır.

Lakin ortaçağlarda, müslüman olan hükümdarların hepisinin başka dinlerden olanların İslama cezb edilmesine o kadar da önem vermediklerini görmekteyiz. Buna sebebi de ekonomi ile ilgilidir. Müslüman olmayanlar müslümanlara nisbeten daha fazla vergi verdiklerinden, hükmdarlar başka dinden olanların İslam dinini kabul edip etmemesine o kadar da önem vermemişlerdir.

Böylece Gregorian, Hristiyan, İudeist vb. inançlı Türkler bile İslam dinini kabul etmeye o kadar hevesli değillerdi. Ayrıca müslüman olmadıkları için askerlikten de muaftılar. Böylece Kafkasya’da İslamı kabul etmiş bütün halklar ve etnik gruplar Müslüman, Gregorian inançlı halk ve etnik gruplar Ermeni, Hristiyan inançlı halk ve etnik gruplar ise mezheplerinden bahsolunmadan  Gürcü ve Yunan, İudeist inançlı halk ve etnik gruplar ise Yahudi olarak tanınır ve not edilirdi.

19. yüzyılda milletleşmenin hızlanması, bazı küçük halkların ve etnik grupların dağılmasına, tarih sahnesinden silinmesine sebep oldu. Böylece Hristiyan ve İudeist inançlı Türklerin bir kısmı İslamı kabullenerek soydaşlarına kaynayıp karışsa da, dini inancı güçlü olanlar dillerini unutarak Gürcüleştiler ya da Ermenileştiler.

 Bölgede folklor derlemeleri yaparken Baş Daşağıl’lı 79 yaşındaki Mehralı Semedov, Göybulahlı Âşık Donu, Çalıflı Aşık Evek ve başkalarından da söz etti. Ermeni olarak tanıdıkları bu âşıkların esasen Türkçe okuduğunu söyledi. Araştırmacılar ise 300’den fazla Ermeni âşığın sazda Türkçe çaldığını, okuduğunu ve şiir yazdığını gösterirler. Maalesef bugüne kadar onlardan hangisinin bugün Ermeni denilen halktan olduğuna, hangisinin  Hristiyan Türkü olduğuna açıklık getirilmemiştir.

Yalnızca Azerbaycan’da değil, Kafkasya’nın farklı bölgelerinde de Gregorian inançlı Türkler yaşamış ve son 20. yüzyılda asimile edilerek Ermenileştirilmişlerdir. Bu konuda Ermeni kaynaklarında da yeterince bilgi vardır. Biz burada konu üzerinde uzunca durmadan bir kaynak göstermekle  ana konumuza geçeceğiz. 1926 yılında Bakü’de düzenlenen 1. Türkoloji Kurultayı’na, Erivan’dan Ermeni profesör Raçiya Yakovleciç Açaryan da katılmıştır. Raçiya Açaryan bildirisinde Gürcistan Cumhuriyeti’ne bağlı Ahalkalaki’de 4 köyün, Noha’da ise 3 köyün kendilerini Ermeni olarak adlandırsalar da, istatistiklerde Ermeni olarak kaydedilseler de Türkçe konuştuklarını ifade etmiştir. Bunun yanı sıra birçok yerde Ermenice harfler ile Türkçe yazılar, kitaplar, belgeler olduğundan ve birçok Ermeni şairinin Türkçe şiir yazdıklarından bahseder. (http://gunaz.tv/?id=4&vmode=1&sID=2566&lang=1). Raçiya Açaryan tespitlerini uzak geçmişe, orta çağlara değil, 1926 yılının istatistiklerine dayandırır.  Onun söylediklerinden sadece 50-60 yıl sonra bölgede Türkçe konuşanlar da, “Ermenice harfler ile Türkçe yazanlar” da Sovyetlerin tepkileri ve Gregorian kilisesinin etkileriyle Ermenileşmiştir.

Son zamanlarda araştırmacılar, Gregorian ve Ortodoks inançlı Türklerin asimle olarak Ermeni’ye, Gürcü’ye ve Yunana çevrilmesi hakkında ilginç kaynaklar ortaya koydular. Fikrimizce orta çağlarda insanlar milletlerinden fazla dini inançlarına göre sınıflandırılmışlar. Vergi belgelerinde de bunu açıkça görmemiz mümkündür. Görünen o ki, orta çağlarda Gregorian inancına bağlı olan bütün halklara Ermeni denilmiş, bugünkü Ermeni denilen halkın soy kökünü teşkil edenlere ise Hay denilmiştir. Milletleşme sürecinde ise kiliselerin ve hükümet siyasetinin baskısıyla soy köklerinden koparak onlarla aynı inançlı halklara dönüşmüşlerdir.

 Kafkasya halklarının, özellikle etnik grupların dini inançları hakkında ciddi araştırmalar yapılmadığından Hristianlığın Gregorian tarikatına inananlar Ermenilerle, Pravoslav tarikatına inananların büyük bir kısımi ise Yunanlarla (Grek) ve Gürcülerle aynîleştirilmiştir. Pravoslav inançlı Gagavuzların, Çuvaşların ve bazı Tatar toplumlarının Türk kökenli oldukları, dillerini ve medeniyetlerini korudukları gözler önündedir. Demek ki, Hristiyanlığın başka tarikatlarına inanan Türklerin de tarihlerine yeniden göz atmak gerekmektedir. O zaman Türkçe çalan, okuyan Ermeni âşıkları listesine eklediğimiz âşıkların pek çoğunun Grego­rian inançlı Türkler, Yunan (Grek, Urumlu) dediğimizin büyük bir kısmının ise Pravoslav inançlı Türkler olduğu görülecektir.

Bölgedeki toponimlerin Gagavuzların yaşadıkları yerin adı ile uyuşması, burada yaşayanlara şakacıktan da olsa, “Gagavuz” denilmesi, 20. yüzyılın başlarına dek burada Hristiyan Türklerinin yaşadığından haber vermektedir. Bu da yeni araştırmalar için ipucu olabilir.

 

Kaynaklar

 

1.             Azerbaycan Toponimleri. Ansiklopedik Luğet. (1999). Azerbaycan Ansiklopedik Neşriyat Birliği. Bakı.

2.             Azerbaycan Folkloru Antologiyası. (2005). (Şeki-Zaqatala Folkloru), Tertibçiler: prof, f.e.n. İsrafil Abbaslı, f.e.n. Oruc Eli­yev, f.e.n. Metanet Abdullayeva, “Seda” neşriyyatı, Bakı.

3.             Alekberli Aziz. (2002). Gerbi Azerbaycan. İkinci kitap, Zengibasar, Gernibasar ve Kırkbulak Mahalları.  “Ağrıdağ” neşriyatı, Bakı.

4. Driga İrina. (2008). Kaybolan Etnik Gruplar. Kiyev.

5.  Dünya Halkları. (1998). Tarihi Ansiklopedik Malumat Kitabı, “Azerbaycan Ansiklopedisi” NPB, Bakı.

6.  Hüseyinoğlu Ali Şamil. (2007). Azerbaycanda Gagauzlarla ilgili kaynaklar. KBATEK-in KIV Uluslararası Edebiyat Sempozyumunun (6-10 Ekim 2007) Bildirileri. Kişinyov.

7.             İrevan Eyaletinin Icmal Defteri. (1996). Araştırma, tercüme, kayd ve ilavelerin müellifleri akademik Ziya Bünyadov ve tarih ilimleri namzedi Hüsameddin Memmedov(Qaramanlı) “Elm” neşriyatı, Bakı.

8.             Memmedov Aydın. (2007). “Ecaibül-Meqdur Fi Nevaib Timur” Eserindeki Şekiye Dair Namelum Behsler. (Gelesen-göresen qalasında ve etrafında 1403-cü ilde baş vermiş hadiseler ba­rede melumatlar), “Elm” qezeti, 30 oktyabr, sayı 33-34(840-841).

9.             Süleymanova Sevda. (2007). Albaniyanın Şimal-Qerb Serhed Bölgesi Liniya-Ereti, Azerbaycan Milli Elmler Akademiyası Tarik İnstitutu Elmi eserleri, 20-ci cild, Bakı.

10.       Şamil Ali. (1998). Azerbaycan Gagauzları.  ali-shamil.tr.gg

11.       Şamil Ali. (2011). Uyğur, Gagauz, Quzey Kafkasya Türklerinin Folkloru ve Edebiyatı, “Nurlan” neşriyyatı, Bakı.

12.       http://gunaz.tv/?id=4&vmode=1&sID=2566&lang=1

13.  http://www.jinepsgazetesi.com/dunya-dilleri-birer-birer-yok-oluyor-12812.html

 

 

 

REASONS FOR THE DISAPPEARANCE OF THE GAGAUZ IN THE CAUCASUS

 

Ali Shamil Huseyinoglu 

The International relations advisorof Institute of Folklore of ANAS,

Baku, Azerbaijan

 

 

Abstract: The Gagauzians are one of the nations being on their way to assimilation though they have schools, tekt-books, newspapers, journals, radio and TV stations, universities in their own language and get educated in mother tongue. As the result of assimilation policy during Russian occupation most of the people living in the cities or in the regions where other nations as well resided or the ones who were forced to settle in any region of the old Soviets speak Russian. The young Gagauzian generation who live in the Republic of Kazakhstan, North Caucasus, Bulgaria, Romania, Greece, Turkey and America speak their mother language. The children of the Gagauzians who were ekiled during the years 1946-48 or who came to Azerbaijan to escape famine have almost lost their mother language. As a result of Russian assimilation policy they had to communicate with the local people of Azerbaijan, Kazakhstan,Uzbekistan in Russian. However they belonged to the same language group. The sources denote that the Gagauzians had been living in the North Caucasus long before the ekile and migration of 1946-48s. Later sources provide us with little information about their fate. The Caucasus still reminds of the museum of languages, nations and ethnic groups. Every morning a radio station in the Republic of Dagestan which belongs to Russian Federation greets the nations and ethnic groups in 32 languages and dialects. The number of nations and ethnic groups living in the region was prevailing in the Middle Ages. As the times passed some of the nations and ethnic groups ekterminated. One of such nations is the Gagauzians. Though they ekterminated they live in the toponyms, hydronimes and on people’s memories.

Key words: Gagauzians in Azerbaijan, Caucasian nations, Pir of Komrat baba, Bucak communities and villages.

 

 

ПРИЧИНЫ ИСЧЕЗНОВЕНИЯ ГАГАУЗОВ НА КАВКАЗЕ

Али Шамиль.

Советник директора по международным связям

Института Фольклора НАНА

Резюме: Несмотря на то, что у гагаузов есть  школы, учебные пособия, газеты, журналы, радио и телевидение, университеты на родном языке, они принадлежат числу народов , находящихся на грани исчезновения. Это является политики ассимиляции России, деградацией в город, а также  тем, что живя в тесном    с другими народами они говорили на русском языке.

Молодое поколение гагаузов,   проживающее в Казахской Республике, на Северном Кавказе, а также в Болгарии, Румынии, Греции, Турции плохо владеют родным языком. В 1946-1948 гг.  дети гагаузов  высланные в ссылку, или приехавшие в Азербайджан, чтобы спастись от голода, можно сказать совершенно забыли свой язык. Живя в Азербайджане, Казахстане, Узбекистане  говорили на русском языке, несмотря на единую языковую группу. 

Источники показывают, что  проживание гагаузов   на Южном  Кавказе отмечено до ссылок, переселений 1946-1948гг. Но точных сведений об их дальнейшей судьбе нет.

И сегодня напоминает музей языков разных народностей и этнических групп. В Дагестанской Республике, связанной с Российской Федерацией каждое утро по радио на 32 языках  приветствуют разные народы и этнические группы. В средних столетиях в этом регионе численность народов и этнических групп было значительно больше. С годами большинство из этих народов исчезло. В этом списке и гагаузы. Но они остались в народной памяти в топонимах, гидронимах.

Ключевые слова: Гагаузы в Азербайджане, Кавказские народы, Пир Комрат Баба, Бучагские племена и деревни

 

Çap olundu: Hüseyinoğlu Ali Şamil. Kafkasya’da Gagavuzlarin yok olma nedenleri (The reasons of the extinction of the Gagauzian in caucasia,Причины исчезновения Гагаузов на Кавказе), Tehlikedeki Diller dergisi-Türk Dilleri(TDD), Journal of endanged languages-Turkiclan guages (Jo FEL), cilt/Volume 4, sayı/ Issue 6-7, Sumer/Yaz, Winter/Kış,i2015,  seh. 23-33.

Sayğac
 
Flag Counter
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol