DİKTATURADAN GURTULUB “DEMOKRATİYA” TERRORUNUN KURBANI OLAN MEHMED MEHDİ BAYAT
Ali Şamil,
AMEA Folklor Enstüsü
uluslararsı ilişkiler danışmanı
alishamil@yahoo.com
Mehmet Mehti Bayat benim tanıdığım kaçıncı türkmandı ve onunla nerede tanışmıştım? Ne kadar düşündüysem, hatırlayamadım. İlginçtir ki, İrak türkmanlarından ilk tanıştığım Şakir Sabir oğlu Zabit’i üzerinden seneler geçmesine rağmen halen çok iyi hatırlarım. Belli ki, yaşlandıkça hafızam zayıflamış ki, son dönemlerde tanıştığım insanları pek hatırlamam. Ama onlarla olan sohpetlerim, tartışmalarımı kesinlikle unutamam. Mehmet Mehti Bayatla da bu türden sohpetlerim ve tartışmalarım oldu.
Ben ücra bir dağ köyünde eski Sovyetler dövründeki Ermenistan Respublikası Basarkeç rayonunun İnekdağ köyündə (1988. yılda Sovyet hökumetinin destegi ile bölgeden bütün müslmanlar zor güçüne köcürüldüler) doğdum . Ne köyümüzde, ne de ailemizde benim düşüncelerimin şekillenmesinde milli ruhlu yetişmemde etkili olacak seviyede bilgili, tahsilli biri yoktu. Fikirlerimin şekillenmesinde uzun kış gecelerinde evlerde okunan masallar, aşıkların söylediği destanlar, köy yaşlılarının hatıralarının etkisi büyüktür.
Delikanlı çağlarımda Rüstem Aliyev’in, Resul Rza’nın, Gazenfer Paşayev’in İrak türkmanları hakkında yazdıklarını büyük bir açgözlülükle okurdum. Türkmanlardan ilk karşılaştığım, tanıştığım ise Şakir Sabir Zabit oldu.
1968 senesi son bahar zamanıydı. Azerbaycan Devlet Ünversitesinin (şimdi Bakü Devlet Ünversitesi) birinci sınıf öğrencisiydim. Bakü’de Molla Penah Vagif’in doğumunun 250 senelik jübilesi kutlanıyordu. Jübileye gelmiş Şakir Sabir Zabitle bir tesadüf sonucu karşılaşmıştım. Sonra Azerbaycan radyosunun yabancı programlar böümünde çalışan ve basın tarihinden doktorluk tezi yazan Sait Sinan’la tanıştım. Onun Nermine Memedova ile beraber okuduğu Kerkük türkülerini dinledikçe ruhum sanki kanatlanırdı.
İrak türkmanlarına olan sevgimizin sonucu idi ki, Sait Sinan doktorluk tezini savunduğu zaman fakirliğimize rağmen bir demet gül alıp onu kutlamağa gitmiştik. Bizim bu davranışımızdan o kadar etkilenmişti ki, göz yaşlarına hakim kesilememişti.
Sovyetlerin çöküşünden sonra sınırlar açıldığında Türkiye’den geçerek Nahçivan’a gelen İrak türkmanlarndan Ahmet Güneş’le, Yunus Sıdık’la, Sacide Bayat’la tanıştım. Onların evimizde misafir olduğu günler bizim en güzel ve tatlı günlerimizdi. Sonralar ilmi sempozyumlara giderken tanıştığım İrak türkmanlarının sayı çoğaldı. Onların sırasına Sübhü Saatci, Mahir Nabid, Şemsettin Kuzeci, Mehmet Mehti Bayat veb. girdi.
Mehmet Mehti Bayat en son tanıştıklarım sırasındaydı. Onunla ABD İrak’ı işgal ettikten sonra Türkiye’de tanışmıştım. Türkiye’ye göçkün olarak değil de, halkın inandığı, güvendiği kişi, edebiyat adamı olarak gelmişti. Toplantı günlerinde sıkca konuşurduk. Ülkedeki durumdan rahatsızlığımı belirttikte o beni sakinleştirmeğe çalıştı. Ben televizyonlarda gösterilen terör olaylarından, patlamalardan, türkmanların ağır durumundan söz ettiğimizde o, Saddam zamanının sıkıntılarından kurtuldukları için şükrederdi.
Benim nazarımda İrak Saddam devrinde ağzı sıkı kapanmış bir kazana benzerdi. Er geç kazanın ağzı açılmalı ve buharın dışarı çıkması lazımdı. Açılmazsa patlaması gerekti. Amerika kazanın ağzındaki kapağı açmadı, aksine durumu kullanarak kazanı patlatmayı üstün gördü. Buhar çıktı, fakat sakinleşmek yerine ülke perişan oldu. İnsanlar fakirleştiler. Müdaheleci devletler bunu fırsat bilerek ülkenin tüm servetini bir yolla ele geçirmeği başardılar.
Demokrasi adı altında halklar, dinler, inançlar arasında nifak tohumları ektiler. Öyle bir nifak tohumu ki, onun “faydası” terör, intihar saldırıları, bebeklerin, kadınların, yaşlıların öldürülmesi, insanların namusuna tecavüz, açlık ve hastalık oldu. Yabancı müdahelecilerin ektikleri gizli nifak tohumları bence gizli mayın gibiydi. Ne zaman, nerede patlayacağını, bu patlayışların ne zamana kadar süreceğini kestirmek mümkün değildi.
Mehmet Mehti Bayat diktatörlüğün boğucu havasından o kadar bıkmıştı ki, İrak’ın ABD tarafından işgalinden sonraki halinden pek memnun konuşurdu. Bir keresinde Bakü’de konuşurken o beni Saddam rejimini savunmakta suçladı. Sofra başında oturan dostlarım buna güldüler. Mehmet Mehti Bayat buna bir az bozuldu. Dostlarımdan biri durumu anlatarak benim diktaörlüğe, otoriter, totaliter rejimlerden nasıl nefret ettiğimi ve geçmişte olmuş bir olayı anlattı.
“Kommunist” gazetesinde ressam olarak çalışan, güzel karikatürler çizen Yaver Esedov bir keresinde beyaz güvercinlerden Saddam Hüseyn’in portresini yaratmıştı. Bununla onun bir barış sembolü olduğunu anlatmak istemişti. Bunun karşılığında Yaver İrak’ın Azerbaycan’daki elçiliğine davet edilip ve üzerinde Saddam Hüseyn’in resmi ve imzası bulunan bir saat vermişlerdi. İrak’a davet edilib edilmediğini unuttum malesef. Sanatına ve kendisine saygı duyduğum birisinin böyle davranması beni çok üzmüştü. O’na ders vermek adına İran-İrak savaşında yaralanmış iranlıların adından ona tehtit mektupları yolladım. Bunu Yaver’le beraber çalışan arkadaşlarıma da anlattım. Onlar da bana yardımcı oldular. Editörün yardımcısı mektubu getirdiğinde olan biteni izlemek için Yaver’in odasına giderler. Yaver mektubu okuyup çok korkar. Onun yüz renginin kaçması, korkudan titremesi arkadaşlarını endişelendirir ve onu sakinleşdirerek onu hiç bir tehlikenin beklemediğini, mektubu benim yolladığımı anlatırlar.
O olaydan bir hayli sonra ben Yaver’le Bakü’de karşılaştım ve her zamanki gibi beni samimi karşılayarak “beni çok korkutmuştun” demekle yetindi.
Mehmet Mehti Bayat bu sohpeti duyunca güldü ve: “Saddam’ı barışcı gibi taktim etmiş birine iyi bir ders olmuş bu! Keşke mektubu Ali Şamil’in yolladığını söylemeseydiniz. Öyle insanlar hayatı boyunca korku içinde yaşamalı”.
Mehmet Mehti Bayat’la sosyal-politik olaylara karşı oldukça farklı düşünceler içindeydik. Ama bu farklılık arkadaşlığımıza zarar veremezdi. Bir keresinde dostlarımız sofra arkasındayken Mehmet Mehti Bayat’a Ahmet Güneş’i sahte pasaportla Türkmenistan’a yollamamızdan, bakanlarla görüş ayarlamamızdan, hatta Aşkabat ta televizoynlara çıkmasını bile organize etmemizden, gazetelerin ülkeye kanunsuz girmiş birinden resmi şahıs gibi söz etmesinden bahsettiler.
O konuşmadan bir gün sonra Mehmet Mehti Bayat benden israrla onu da Türkmenistan’a yollamamı istedi. Ben zamanın o zaman olmadığnı, şimdi Türkmenistan’ın bağımsız ülke olduğunu, bizlerin bile oraya güçlükle gittiğimizi, sınrılarda citti yoklamalar olduğunu anlatsam da, vaz geçiremedim. Onu Ahmet Güneş gibi kanunsuz yolla Türkmenistan’a yollamamız mümkün değildi. Bu yüzden tek yol sempozyumlardı. 2010 yılı ekimin 14-15 de yapılacak olan “Oğuzname” yordumu-taryhy ve medeni çeşme hökmünde. (Halklara ylmy maslahatyn nutuklarynyn gysgaça beyanı)” simpozyumunun davetiyesini onda yolladım. O, “İrak Türkmenlerinde Oğuz ve Bayat oymağı konulu bildiri yazdı.” Ben Türkmenistan’da sempozyumu organize edenlerden biri Kakacan Janıbekova Mehmet Mehti Bayat’a özel dikkat etmelerini rica ettim. Şahsi tecrübemden bilirim ki, bazen sempozyumlarda en değerli konu, en önemli katılımcı gözden kaça bilir.
Mehmet Mehti Bayat’ın bildirisi kabul edildi. Bir kaç gün Aşkabat’ta beraber olduk, dertleştik, şehri gezdik, dostlarla sohpetleştik. O kendine hayli arkadaş edindi. Türkmenler onu sevgiyle karşıladı. Mehmet Mehti Bayat bu seferden çok memnun geri döndü. Türkmenistan seferinin etkisiyle “Türkmanistan” ve “Türk dünyası” şiirlerini yazdı. O şiirleri bana da yolladı. “Türkmanistan” şiiri şöyleydi:
Gece gündüz yalnız seni özledim.
Göz açanı geçmişini izledim.
Kaç yıl oldu bu aşkı ben gizledim.
Sana sevgim çok derindir tam içden.
Gel gör beni. ağlıyorum sevincden.
Geldim sana rindu-şeyda serxoşum.
Qanımdadır hiç tükenmez bu coşum.
Eşq, eşq diyor Aşkabadım bu hoşum.
Ne mecnunlar, ne ferhadlar, qemberler.
Benim gibi eşq derdini bilerler.
Onun şiirlerinde terennüm ve tarif ön plandaydı. Saddam Hüseyn rejimini istemeyen şairin Türkmanistan cümhur başkanını metetmesi bana garip geldi. Ona bunu söylediğimde “hayır, siz doğru düşünmüyorsunuz. Saddam başka millettendi. Benim tarif ettiğim cumhur başkanı ise Türk halklarının özündednir” cevabını verdi. Onun bu cevaplarına gülmekten başka söz bulamazdım. Şair, araştırıcı, 2010 senesinde millet vekilliğine adaylığını veren birinin görülen işe sonucuna göre değil, yapanın milliyetine göre değer vermesi bana garip geliyor. Burdan bu sonuç doğuyor ki, zalimin, mazlumun hakkını yemiş biri benim milletimdense bu iyi, başka milletten biriyse o zaman kötüdür. “Türk dünyası” şiiri şöyledir:
Hac seferi gözlerimde canlandı.
Qaraqumun sehrasını keçende.
Bir zamanlar xeyalında yaşadım,
Günlerini omuzumda daşırken.
Rüzgarları qucaqladım esende,
Çünkü vardım bayram günü murada,
Bayram etdim eqrabalar içinde.
Mehmet Mehti Bayat bir türklük sevdalısı idi. Onun için de türk dünyasında nerede bir sempozyum, toplantı olsaydı, mutlaka davetiyesini ona yollardım. Bazen de konu seçmekte, kaynak bulmakta zorlanınca ona yardım ederdim. Defalarca Azerbaycan’a gelmişti. Onu her zaman saygıyla ağırlar, güzel günler geçirmesi için elimizden geleni yapardık.
2012 senesinde yaz tatiline çıkmıştım. Her zaman olduğu gibi yine Namaz Seferov beni ailecek Guba’ya Dehne köyüne davet etmişti. Oraya daha yeni ulaşmıştık ki, Mehmet Mehti Bayat cep telefonumdan beni aradı. Bakü’ye geldiğini söyledi. İnternetle sıkca yazışırdık. Fakat geleceği konusunda hiç bir şey yazmamıştı. Onun geleceğini internetle önceden haber vermeyerek direkt Baküy’ye gelince beni araması beni çok şaşırttı. Zor da olsa, Guba’ya oradan da taksiyle Bakü’ye geldim. Biz onunla 2012 yılı 23 Haziran’da Bakü bulvarında buluştuk. Dostlarımız onu karşılamış gerekli saygıyı göstermişlerdi. Hiç bir sorun yoktu. Bana “seninle dertleşmek istedim” dedi.
O akşam deniz kenarında güzel ve hoş anlar geçirdik. Gelecek pilanlarımızdan, katılacağımız sempozyumlardan söhpetettik. Mehmet Mehti Bayat Tatarıstan’a, Başqırdıstan’a, Altaylar’a, Yakutya’ya da gitmek istediğini belirtti. Ancak rusça bilmediği için, orada yapılacak olan sempozyumlara bildiri yazamadığını söyledi. Ben de onun türkçe yazdığı bildiriyi rusçaya çevirttireceğime söz verdim. Azerbaycanlılardan, türkmenlerden de sempozyum günlerinde ona kılavuzluk, hem de tercümanlık yapmalarını rica edeceğimi de söyledim. Çok sevindi ve muhakkak 2013 senesinde Sovyetler’de yaşayan türk halklarından birinin yapacağı sempozyuma bildiri yazacağına söz verdi.
Onun arzusu ile bulvarın akşam manzalarında resmini çektim. Konu İrak’taki duruma gelince yine düşüncelerimiz ters düştü. O ülkenin geleceğini iyi görüyordu. Ben dayanamayıp: “Sayın Mehmet bey, sizin neyi tarif ettiğinizi ben anlamıyorum?! İnsanlar evlerinden pazarlık için çıkar ve sağ-salim geri dönüp dönmeyeceklerinden emin deyiller. Ben tedirginim. Her an arkadaşlarımdan birinin “intihar saldırısının” kurbanı olduğunu duyacağımdan endişeliyim. Açıkcası sizin için de endişeliyim. Sizse Amerika’nn yarattığı kaosa demokrasi, söz ve düşünce serbestliği diyorsunuz. Sömürgecilerin “ektikleri bombalar”ın nerede, ne zaman patlayacağını kestirmek imkansız. Onların ektikleri fitne tohumunu 50 seneye, yüz seneye temizlemeniz mümkün olmayacak.
O, çok sakin ve umutla “Sayın Ali Şamil, İrak’ta durum televizyonlarda gösterildiği, gezetelerin yazdığı gibi değildir. Doğrudur, bazen “intihar saldırıları” olur, ama adamlar sıkıntıdan uzak, rahat yaşıyor, düşüncelerini serbestce söylüyorlar”.
Söhpetimize şahitlik eden arkadaşlarım beni misafirle böyle davrandığım için kınadılar. Ben de pişmandım. Ama ne yapa bilirdim ki? Onu düşündüğüm için, İrak’taki arkadaşlarıma canım yandığı için bu kadar sert konuştum. Düşündüm ki, belki Mehmet Mehti Bayat’a bir etkisi olur.
Ertesi gün gençleri ve aydınları Mehmet Mehti Bayat etrafina topladım. Onun türk dünyasından olan gençlerle söhpetten zevk aldığını biliyordum. Bunun için de 2012 senesi Ekim’in 24de Azerbaycan Milli Elmler Akademiyası’nın Elyazmalar Enstitüsü’nde ilmi sefere gelen alimler, Türkmenistan Blimler Akademisi Elyazmalar enstıtusu folklor bölümünün müdiri Bayram Baymuradov ve tarih bölümünün büyük ilmi işçisi Nurmuhammet Gulucdurduyevle görüştürdüm. Mehmet Mehti Bayat onlardan ayrılmak istemiyordu. Gençlerin çekingen ve az konuşan olmalarına rağmen bütün günü beraber geçirdik. Bakü’nün parklarını, müyhanelerini dolaştık. Beraber resimler çekindi. İrak’a gittikten bir hayli sonra bana yazdığı mektubunda Bakü’de türkmenistanlı genç alimlerle beraber geçirdiği anların etkisinden halen kurtulamadığını yazıyordu.
Ocak ayında televizyonda İrak’ın Salaheddin vilayetinin Tuzkurmatı kasabasında “intihar saldırısı” gerçekleştiğini duyduğumda kötü hissettim. Ölenler arasında Mehmet Mehti Bayatın da ola bileceğinin endişesini geçirdim. Çünkü orada türkmanların yaşadığını biliyordum. Ve Mehmet Mehti Bayat intihar saldırısının gerçekleştiği zaman yapılan türden etkinliklere muhakkak katılırdı.
O akşam internette haberleri aradım ve tanıdıklardan hiç birinin ismine rastlamadım. Ocak ayının 24-de haberlerde İrak Türkman Cephesi Başkan Yardımcısı ve Selaheddin Vilayet Meclisinin üyesi Ali Haşım’ın kaynının yasında çadıra giren “canlı bomba” kendini patlatmış. 42 kişi ölmüş, 75 kişi yaralanmış. Taziyeye gelmiş İrak Milli Meclisindeki türkman millet vekili Fevzi Ekrem, İrak Türkman Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşım Muhtaroğlu, İrak Türkman Cephesinin geçmiş Başkanı Sededdin Ergeç, Selahaddin vilayetinin valisinin yardımcısı Ahmet Koca, Kerkük vilayet Meclisinin üyesi Munir Kafili ve b. yaralanlar, Mehmet Mehti Bayat ise ölenler sırasında.
Çox üzülsem de, ne yasına gide bildim, ne de ailesine başsağlığı vere bildim.
O terörden İrak Türkman Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşım Muhtaroğlu yaralı kurtuldu. Lakin düşmanlar bununla sakinleşmediler. Halkı için, onların hakkı için savaşanları aradan kaldırmak için yeni terörler pilanladılar. Ali Haşım Muhtaroğlu ise ölümden korkmayarak halkı sunni-şie, kürt-türkman çatışmasını alevlendirenlerle savaşa sesliyor.
Çatışmayı yapanlar, onun devam etmesini isteyenler ise bu tür hayırsever ve insanseverleri sevmezler. Onları bir engel gibi görürler. “Engali” aradan kaldırmak için de onlarla direkt savaşmaz, birilerinin aracılğıyla kötü emellerini gerçekleştirirler.
2013 senesi 25 Ağustos’ta internette İrak'ın Selahaddin kentine bağlı Tuzhurmatu ilçesinde teröre karşı düzenlenen eylem sırasında göstericilerin arasına karışan 2 intihar eylemcisinin üstlerindeki bombaları patlatması sonucu 6 kişinin ölmüş, 35 kişi de yaralanmışdır. Saldırıda Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu da hayatını kaybetmişdir.
Böyük üzüntü içinde ölenlerin ruhuna fatiha okudum. İçimdeki üzüntü ise geçmek bilmiyor. Kendi kendime acaba “demokrasi”, “insan hakları” ve s. adı altında gerçekleşen terör olayalrından, çatışmalardan kurtulmak mümkün mü diye düşündüm. Neden biz kendi evimizin, kendi ülkemizin problemini kendimiz halletmiyoruz? Neden bizleri dışardan istedikleri gibi idare etmelerine izin veriyoruz? Neden bizim rehberler İran şahı Rza Pehlevi’nin, Misir cumhur başkanı Hüsnü Mübarek, Livya cumhur başkanı Müammar Kaddafi’nin ve diğerlerinin hayatından ders almıyorlar? Yabancı güçlere dayanarak halkını ezenlerin kendilerini de, ailelerini nasıl bir sona sürüklediklerinin neden farkında deyiller? Gözleri önünde olan bu olaylardan neden ders almıyorlar?!
31.08.2013
Bakı
Mehmed Mehdi Bayat Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Ataturk Kültür Mərkəzinin Ankarada 2009-cu il Ekimin 5-10-da düzənlədiyi 7. Uluslararası Türk Kültürü Konqresində: Gazi Üniversitesinden emekli Prof. Dr. Örcün Barişta, İraq türkmənlərindən Mehmed Mehdi Bayat ve Azərbaycandan Əli Şamil Hüseyinoğlu.
Mehmed Mehdi Bayat Azərbaycanın başkəndi Bakıda Mirzə Ələkbər Sabirin adını daşıyan bağda. Birinci sırada əyləşənlər. Soldan: Azərbaycan Milli Blimler Akademisi Folklor İnstitutnun dokturantı Aynur Qəzənfərqızı, İraq türkməni Mehmet Mehdi Bayat, Azərbaycan Milli Ensiklopediyasının əməkdaşı Hüseyin... Bakı Dövlət Universitetinin elmi işçısı, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru Nəzakət Hüseyin qızı, Türkmənistan Elimlər Akademiyası Milli Əlyazmalar İnstututu folklor bölməsinin müdiri Bayram Baymuradov.
İkinci sırada ayaq üstə duranlardan, soldan: Azərabycan Milli Elmlər Akademiyası Şərqşünaslıq İnstitunun baş elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru Səadət Şıxıyeva, Azərbaycan Milli Blimler Akademisi Folklor İnstitutnun baş elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru Səkinə Qaybalıyeva, Azərabycan Milli Elmlər Akademiyası Şərqşünaslıq İnstitunun baş elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru Elmira Fikrətqızı, Azərabycan Milli Elmlər Akademiyası Nizami adına Ədəbiyyat İnstitunun dissertantı İsmixan Osmanlı və Türkmənistan Elimlər Akademiyası Milli Əlyazmalar İnstututu tarix bölumünün elmi işçısı Nurmuhammet Qılıcdurduyev.
Mehmed Mehdi Bayat Türkmənistanın başkəndi Aşğabadda elmi simpozyumda. Şəkildə soldan: Azərbaycan Milli Eilmlər Akademiyasının müxbir üzvü Əbülfəz Amanoğlu, Özbəkistanlı alim Bahodir Posilov, İraq türkməni Mehmet Mehdi Bayat və….
|