Ali Şamil Hüseyin oğlu,
Azerbaycan Milli Bilimler
Akademisi Folklor Enstitüsü,
Bakı-Azerbaycan
TÜRK HALKLARININ İSTİKLAL SAVAŞÇISI
HALİD SEİD’İN İKİ YÖNÜ
Özet: 1935 yılında Azerbaycan Bilimler Akademisi Halid Seid Hocayev’i Kaşgarlı Mahmud’un “Dîvânü Lügâti’t-Türk” eserini Türkçeye çevirmek ve yayına hazırlanmakla görevlendirir. O, önce çevirinin kurallarını hazırlar ve bunu bilimsel bir dergide yayınlatır. 1937 yılında çeviri sona erer ve Leningrad’a rapor yazılmak üzere (S.Petersburg’a) hakemlere gönderilmeye hazırlanır. 1937 yılının 9 Haziranında göz altına alınması ve 12 Ekimde kurşuna dizilmesi üzerine çevirinin basılması günümüze dek gerçekleşememiştir.
Anahtar kelimeler: Halid Seid Hocayev, Osmanlı, Özbek, Kazak Dillerinin Mukayeseli Sarfi, Kaşgarlı Mahmut, Dîvânü Lügâti’t-Türk.
Abstract: Azerbaijan Academy for Sciences commissioned Halit Sait Hojayev to translate Mahmoud Kashgarli’s “Dîvânü Lügâti’t-Türk” (Dictionary of Turkish Language) and edit it for publish. He firstly sets the rules of translation publishing them in a scientific journal. The translation ends in 1937 and starts being prepared to be sent to Leningrad (St. Petersburg) to the judges to review. Halit Sait Hojayev’s arrest in June 9, 1937 and his execution in October 12 prevents the translation from being published even until present days.
Key words: Halit Sait Hojayev, Ottoman, Kashgari’s “Dîvânü Lügâti’t-Türk” (Dictionary of Turkic Language) “Osmanlı, Özbek, Kazak Lehçelerinin Mukayeseli Sarfı-Nahvi” (Comparative Grammar of Ottoman, Ozbek, Kazak Accents).
Giriş
Kendilerini vatana ve milletine adayan kişiler bazen en yakınlarına, ailelerine, akrabalarına bile yapmaya çalıştıklarını anlatamazlar. Bu şerefli, gurur duyulacak bir faaliyet olsa da, kurdukları teşkilatın yaşaması, meslek arkadaşlarının korunması için lazım geliyor. Teşkilatın yaşaması, korunmak ve kavganı devam ettirmek için önemli olsa da araştırıcıların hakikatlerinin ortaya çıkarılmasında çok zorluklar yaratıyor.
Kendini vatanı ve milleti için adayan kişilerden biri de Halid Seid Hocayev’dir. Onu araştırıcılar, bilim adamı gibi tanıtıyorlar. Halid Seid’in kızı, İngiliz dili uzmanı, Prof. Dr. Behice Hanım Memmedova böyle sakin, sosyal ve siyasi işlerden uzak bir kişi gibi tanıdığı babasının Türk halklarının istiklal savaşçısı olduğuna inanamıyor.
Halid Seid’in askeri birliklerde, örgütlerde olmasına inanmayanlara ilmî araştırmalarını, çevirilerini, sosyal faaliyetini yeniden işlemelerini önemli görüyoruz. Onun kaleminden çıkan her bir yazısı, sosyal faaliyeti, Türk halklarının bir istiklal savaşçısı olduğunu gösteriyor.
Şöyle bir soru akla gelebilir ki, neden Halid Seid askeri birliklerde, örgütlerde olmasını özgeçmişinde yazmamış ve bu konuda kızı ile böyle konuşmamıştır? Cevap için o dönemin durumunu göz önüne getirmek gerekir.
Üniversitede öğrenci olduğum yıllardan (1968-73) beri, Halid Seid Hocayev ismine büyük ilgi duymuş ve o zamandan başlayarak bilgiler toplamaya çaba göstermiştim.
1956 yılında düzenlenen Sovyet İttifakı Komünist Partisinin 20. kurultayında 30 yıla yakın Sovyetler Birliğini yönetmiş İosif Stalin düşman ve hain ilan edildi. Bu yönde propaganda yapmak için az sayıda araştırıcıya kapalı arşivlerde çalışmaları için izin verildi. İktidar, kendine sadık bildiği bu kişileri Stalin’i ifşa edecek belgeleri açıklamakla görevlendirdi. Arşivlerdeki belgelerin yayımlanması yalnız Stalin’i değil aynı zamanda Sovyet kuruluşunu ve sosyalizm ideolojisini yıpratıyordu. Buna göre de 1964 yılının ekiminde, dahilî darbeyle Nikita Huruşov ve taraftarlarını görevden aldılar. Bununla arşivler ve medya üzerinde sansür yeniden güçlendirildi. 20-50’li yıllar hakkında gerçek bilgilere dayanan kitap ve makalelerin yayımlanması yeniden engellendi.
Zaman ise her şeyi yoluna koydu. Gençler, geçmişe kınayıcı-küçümseyici gözle bakıyorlardı. Hakikat arayışında olan bu gençlerin dünya bakışını Sovyet medyasının yalanları değil, sürgün ve hapislerden geri dönenlerin acı hatıraları, dış ülkelerde yayın yapan radyolar, ülkeye gizli getirilen kitap, dergi ve gazeteler etkiliyordu. 20-30’lu yıllarda neler yaşandığını öğrenmeye can atan gençlerden biri gibi ben de ister bilinç sahibi öğretmenlerimizle, ister üniversite arkadaşlarımızla sohbetlerimizde bir sual etrafında çok tartışırdık: Neden milli düşünce aşılayan gazete ve dergiler, yazarlar, araştırıcılar yasaklandığı halde; millette alçaklık kompleksi aşılayan satirik-mizah yayımlarının tanıtılmasına ve öğrenimine geniş yer ayrılır? Neden 1937-38 yıllarında göz altına alınan, kurşuna dizilen, ceza evlerine, sürgünlere gönderilen kişilere genel af ilan edildiği, beraat verildiği halde onların yazdıklarının çoğu yayınlanmıyor ve okunması yasaktır?
Bu sorulara cevap arayanlar hatıralara, resmi belgelerin haricinde kalan kaynaklara daha çok önem veriyor, resmi belgelerin arkasındakini bilmeye çaba gösteriyorlardı. Ben de araştırıcı gibi tanıdığım Halid Seid Hocayev’in kendi eli ile yazdığı özgeçmişinin bazı bölümlerine şüpheyle yaklaşırdım. 25 yıldan sonra bir çok arşivler üzerinden yasaklar kaldırıldığında gördüm ki, şüphemde haklıymışım.
Şüphelerim nelerdi? Bu soruyu aydınlatmak için Halid Seid Hocayev’in özgeçmişine göz atalım.
1. Halit Seid’in Özgeçmişi
Halid Seid Hocayev kendi eli ile yazdığı son hayat hikayesinin bitiminde 26 Nisan 1934 tarihi yazıyor. Sovyet Sosyalist Devletleri Birliği Bilimler Akademisi Azerbaycan Kolunda göreve alınırken Rus dilinde yazdığı bu belge Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Riyaset Heyetinin arşivinde dosya 39, siyahı 313 korunur. Halid Seid hayat hikayesinde yazıyor: “Ben 1888 yılında Taşkent şehrine 25 kilometre uzaklıkta bulunan Köşkörğon (Köşkör-koşa,cift; ğon-kala-A.Ş.H.) köyünde doğdum. Köydeki okulu bitirdikten sonra Taşkent’teki medresede okudum. O zamanlar çevremizdekiler Rusça eğitim veren okulları “kafirlerin okulu” olarak görüyorlardı. Medresede 5-6 yıl okudum ve 1905 yılında ihtilâl meydana geldi. İhtilâlden sonra oluşan ve bütün Doğuyu bürüyen harekatın bana da etkisi oldu. Şunu düşündüm: hayatıma yeniden düzen vermeliyim. Ama çevre çok muhafazakâr olduğundan dolayı, tahsilimi Rus dilinde devam ettirmek adeta imkânsızdı. Ben de başka bir çıkış yolu aradım.
Etrafımdaki mollalardan ve hacılardan Konstantinopol (İstanbul-A.Ş.H.) ile ilgili tatlı ve efsanevi sohbetler duymuştum. Bu şehri görmeyi çok isterdim. Babam bana çok cüzi maddi yardım edebiliyordu. Problemin çözümü tesadüfen bulundu. Yakın köylerin birinde köylüler arasında topraklarının bölünmesi yüzünden bir sorun meydana geldi. Köylülere, vergilerin miktarına göre toprak vermek gerekiyordu. Hükümet bu işi görecek bir memur komisyonu kurmuştu. Onlar arasında uzman az idi.
Ben de medresede okurken Arapça kitaplardan toprağı ölçme tekniğini öğrenmiştim. Komisyon üyelerine müracaat ettim. Beni göreve aldılar. 5-6 ay orada çalıştım ve Konstantinopol’a gitmek için gereken parayı kazandım.
Şimdi bir problemim daha kalmıştı: pasaport almak. O zamanlar genel valiliğin emriyle Türkistanlılara dış ülkelere gitmek için pasaport verilmesi yasaklanmıştı. Tanıdığım birisinin tavsiyesi ile Çin konsolosundan takriben 4-5 rubleye (Rusya’da para birimi-A.Ş.H. ) bir pasaport aldım. Bu Çinli pasaportunun üzerinde ne tarih vardı ne de sahibinin adı doğru düzgün okunabiliyordu. Ben bundan yararlanarak pasaportu rahatlıkla kullanıp Konstantinopol’a gittim. Oradan da Mısır veya Suriye’ye gitme düşüncem vardı.
Konstantinopol’a geldiğim zaman tesadüfen İstanbul Üniversitesi’nde iki yıllık hazırlık kurslarının açılacağı ile ilgili bir ilanı okudum. İlan düşüncemi değiştirdi. Burada kalıp kurslara devam etmeye kara verdim. Kurslara 430 kişi kabul edilecekti. 1750 kişi müracaat etmişti. Onlar arasında ben de vardım. Yapılan elemeyi kazandım ve üniversiteye kayıt yaptırdım. 6-7 yıl Konstantinopol’da kalarak tahsilimi bitirdim.
1918 yılında Türkistan’a dönmek gayesiyle Azerbaycan’a geldim. İrtibat yolları kapalı olduğu için Azerbaycan’da kalmaya mecbur oldum. Gence Lisesinde öğretmenliğe atandım ve ancak 1920 yılında Türkistan’a gidebildim. Oranın elverişsiz iklimi, benim 1922 yılında tekrar Azerbaycan’a dönmeme sebep oldu. O zamandan beri de burada, orta ve yüksek okullarda öğretmenlik yapıyorum”. (AMEA RHA, dosya 39, siyahı 313)
1. 1. Halid Seid’in Özgeçmişine Ait Birkaç Uygunsuzluk
Halit Seid, özgeçmişinde nerede ve ne zaman çalıştığını gösterdiği halde birkaç yerde susuyor. Mesela, İstanbul Üniversitesini kaçıncı yılda bitirdiği, bitirdikten sonra nerede çalıştığı, Azerbaycan’a 1918 yılının hangi ayında ve gününde geldiği, Gence’de hangi lisede çalıştığı, Özbekistan’a 1920 yılının hangi ayında ve gününde gittiği, orada hangi lisede çalıştığı ve ne zaman geri döndüğü konusunda net bilgi vermiyor.
Tarihi belge, kaynak ve hatıralardan iyice biliyordum ki Sovyetler Birliğinde kişiler yalnız 1920-30’lu yıllarda değil, 1970-80’li yıllarda bile korku altında olduklarından Sovyet memurlarının, hususi hizmet teşkilatlarının dikkatinden uzak kalmak için özgeçmişlerinde yanlış yazıyorlardı. Özellikle de vatansever, milletsever aydınlar.
Halid Seid “1918 yılında Türkistan’a dönmek gayesiyle Azerbaycan’a geldiğini ve irtibat yolları kapalı olduğu için burada kalmaya mecbur olduğunu” yazıyor. Kaynaklar ise 1918 yılının Nisanında, Azerbaycan’dan Özbekistan’a gitmekte bir problem olmadığını yazıyor. Hatta 1918 yılının Mart ve Nisan aylarında Bakü, Şamahı, Guba, Lenkaran bölgelerinde Rus-Ermeni askeri birlikleri Müslümanları soykırımına uğrattıklarında, toplu katliamlar yaptıklarında sağ kalanların bir çoğu İran’a ve Türkistan’a kaçmıştı.
Buradan anlaşılıyor ki, Halid Seid Azerbaycan’a 1918 yılının Mart-Nisan aylarından sonra gelmiştir. O zaman da yeni kurulmuş Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin ricasıyla Osmanlının askeri birlikleri Gence’ye gelmiş ve Kafkasya İslam Ordusunu kurmuştu. Bu ordunun kumandanı Nuru Paşa, onun siyasi işler üzere müşaviri Ahmed Bey Ağaoğlu (Ağayev) idi. Hazar’ı arkada bırakarak Türkistan’da ve Tataristan’da esarette olan Türklere ve Müslümanlara yardıma gidecek olan bu orduya orada Ahmed Bey Ağaoğlu gibi müşavirler gerekiyordu. Mantığıma göre bu işe Halit Seit Hocayev’in görevlendirildiğini düşünüyordum.
Böyle olmasa Halid Seid İran üstünden veya Kafkasya İslam Ordusu 1918 yılının 15 Eylülünde Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin başkenti Bakü’yü Rus-Ermeni askeri birliklerinden kurtardıktan sonra Türkistan’a dönebilirdi. 1937 yılında göz altına alınmış KGB soru hakeminin Halid Seid’den: “Azerbaycan’dan Türk ordusunun çekilmesinden sonra, sizin Türkiye istihbarat birimleri ile ilişkinizin olduğu konusunda yeteri kadar bilgimiz vardır” (Bünyadov, 1993: 167) diye sorması da benim şüphemi onaylamış oldu.
Osmanlının savaşı kaybetmesi, Mondros Mütarekesi ile neticelendi. Azerbaycan'da olan Osmanlı askeri birliklerine geri çekilmek konusunda emir verilse de bir çok er, subay ve paşa istifa ederek Azerbaycan vatandaşlığını kabul eder ve Azerbaycan Ordusuna katılır. Anlaşılıyor ki, Halid Seid de Azerbaycan'da kalanlar arasındadır.
Halid Seid, Eylül 1920 tarihinden itibaren Taşkent’te Yüksek Pedagoji okulunda öğretim üyesi, sonra müdür olarak çalıştığını yazıyor. Bu da Azerbaycan’ın Bolşevik Rusya tarafından işgalinden ve 28 Mayısta başlayan ve ülkeyi kaplayan isyandan sonraya tesadüf ediyor. Onun geri dönüşü ise 1922 yılının Ekimine tesadüf ediyor. Bu da Enver Paşanın Türkistan’da saldırıya maruz kalarak şehit edilmesinden (04.08.1922) sonradır. O zaman Bakü’de çalışan Mühittin Birgen yazıyor: “Bakü’de bulunduğum sırada bir müddet Enver Paşa’nın ordusunda bulunmuş olan bir Taşkentli ile konuştum. Bu (kişi-A.Ş.) Enver Paşa’nın son gününde etrafında bulunanlar arasında olduğunu ve nasılsa kaçıp kurtulduğunu anlatıyor” (Birgen, 2006:773). Mühittin Birgen’in Enver Paşanın şehit oluşunu yazarken birkaç defa “bir Taşkentli”, “Taşkentli Türk”, “bu Taşkentli” diye ihtiramla hatırladığı kişinin Halid Seid olduğu kanaatindeyiz.
Bu kanaatimiz nereden kaynaklanmaktadır?
Halid Seid Hocayev, Nuru Paşa’nın askeri birlikleri ile Azerbaycan’a gelmiştir. Bu birlikler Türkistan’a giderken kumandana yardımcı olmalıydı. Yani Nuru Paşa, Halid Seid’i iyice tanımalıydı. Onlar İstanbul’dan birbirlerini tanırlarmış. Enver Paşayla Nuru Paşa’nın kardeş olduklarına, Enver Paşa’nın Azerbaycan’a Osmanlı askeri birlikler gönderilmesine önem verdiğine dikkat edildiğinde Halid Seid’le Enver Paşa’nın direkt tanışıklığı ihtimali da ortaya çıkıyor. Enver Paşa, Halid Seid’le İstanbul’dan tanış olmasa bile Türkistan’a giderken kardeşi Nuru Paşa’nın; inandığı, itibar ettiği kişilerin adresini ona vermesi mümkündü.
Halid Seid ve arkadaşları iyice anlıyorlar ki, dünya güçleri Sovyet Rusya’sının güçlenmesinden yanadır, ona karşı savaşan muhalefete yardım edilmeyecektir. Yeni kurulmakta olan Türkiye Cumhuriyeti de onlara yardım edecek güçte değildir. Askeri birliklerle, örgüt ve çetelerle esarette olan Türkleri kurtarmanın başarısızlığa uğradığını gören aydınlar, eğitim yolunu tuttular. Onlar halkın eğitimine ve Türk halkları arasında ilişkilerin sağlamlaştırılmasına önem verdiler.
Askeri birliklerle, örgütlerle başlayan ve uğursuzluğa maruz kalan milli mücadele eğitim, kültürde devam ettirildi. Halid Seid Hocayev yine de bu savaşın önünde oldu.
2. Halid Seid Hocayev’in Azerbaycan’a İkinci Gelişi
Halid Seid Bakü’ye dönüş sebebini, Taşkent’in havasının sağlığına dokunduğu şeklinde gösteriyor. Halid Seid’in Sovyet makamlarına yazdığı belgeler elimizdedir ve onun böylesi bir sebebi ortaya sürmesi bizce doğal karşılanmalıdır. Ancak araştırmacılar, onun Taşkent’ten Bakü’ye dönmesinin gerçek sebebini mutlaka bulmalıdır. Bu konu henüz yeterince araştırılmamış bir şekilde durmaktadır. Sebebi, Özbekistan KGB arşivi ve özel hizmet organlarının arşivlerinin araştırıcılar için açılmamasıdır.
Tahminimize göre Halid Bey, takipten kurtulmak için veya yeni bir Türklük merkezi oluşturmak için Bakü’ye dönmüştür.
Halid Seid 1922 yılının Ekim ayından itibaren Bakü’nün Balahanı kasabasında, ameleler için açılmış İşçi Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Onun Bakü’den en uçtaki dağlık bir bölge olan Kusar’da oluşturulan pedagoji kurslarında çalışmak üzere gitmesi ile (16.5.1923) Müsavatçıların toplu şekilde tutuklanması ve sorgulanmaya başlanması aynı zamana rastlamaktadır.
O, 1924 yılının Ekiminde yeniden Bakü’ye döner. Semerkant’tan gelip Bakü’de öğrenim gören öğrencilere rehber olarak tayin edilir. Çok geçmeden “öğrenciler arasında anti-bolşevik ve milliyetçi propaganda yaptığından dolayı” (Genç, 1993:15) işinden uzaklaştırılır.
Halid Seid, bütün baskılara rağmen Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığının emriyle Azerbaycan’a gönderilen öğrencilerle ilgili yetkili temsilci tayin edildiği zaman bile, Azerbaycan Yüksek Pedagoji Enstitüsü’nde, Samed Ağamalıoğlu adına Toprak Bilimleri Teknik Okulu’nda, Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nde, Azerbaycan Hidromeliorasyon Teknik Okulu’nda da sürekli olarak uğraşmış ve öğrencilerde milli şuur uyandırmak gayesiyle Türkçülük propagandası yapmıştır. (Hüseyinoğlu, 2008:113)
2.1 Halid Seid’in Ortak Türk Dili ve Alfabesi Uğrunda Gayretleri
İlmi ve pedagojik çalışmalarla birlikte sosyal aktivitesi de çok iyi olan Halid Seid, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de I. Türkoloji Kurultayı’nın düzenlenmesinde faal olarak çalışıyor. 1926 yılında Bakü’de yapılan I. Türkoloji Kurultayı’na özel olarak davet edilen araştırıcı, kurultayın gündeminde olan konularla ilgili tartışmalara katılmıştır. Kurultayın en iyi şekilde yürümesi için elinden geleni esirgemeyen Halid Seid, 28 Şubatta geçilen dördüncü toplantıda “Altay dillerinin akrabalık meselesinin tarihi ve çağdaş durumu” konusunda bildiri sunmuştur. Toplantılarda aktif olan ve tartışmalara katılan Halid Seid’in bildirisini stenorkamçı kayda almamıştır. Belgede bir cümle var: “Halid Seid Özbek dilinde” konuştu. (Narimanoğlu K.V. ve Ağakişiyev E.2006:129) Rus dilindeki konuşmaları stenokramçılar kaydettikleri halde ne yazık ki, yalnız Halid Seid’in değil, genel olarak Türk dillerindeki bildiriler kayda alınmamıştır. Günümüze dek de Halid Seid’in bildirisi bulunamamıştır.
Kurultaya katılanları Halid Seid’in misafir etmesini Gemer Salamzade şöyle hatırlıyor: “Türkoloji kurultayına Türkiye’den de nümayende heyeti gelmişti. Bu heyette Türkiyeli Köprülüzade Muhammed Fuad ve bir de Azerbaycanlı, vaktiyle tanınmış yazar ve gazeteci Alibey Hüseynzade de var idi. Yeni alfabe komitesinin üyelerinden olan Halid efendi Hocayev Özbek idi… Halid efendi Türkiye’den gelen misafirleri evine davet etmişti…. Misafirler arasında Alibey Hüseynzade, Fuad Köprülüzade, Mirze Celil Memmedkuluzade, Rızakulu Necefzade, Hüseyn Cavid, Halid efendinin komşusu, Türkiyede okumuş doktor Orxanbeyli var idi”. (Salamzade, 1990:15)
1926 yılında Halid Seid Arap alfabesiyle “Osmanlı, Özbek, Kazak Lehçelerinin Mukayeseli Sarfı” kitabını yayınlatıyor.
İsim, sıfat, zamir (avazlık), fiil ve edat bölmelerinden oluşan 110 sayfalık kitabın ilk sayfasında şöyle yazıyor: “Türk dillerinin muhtelif şiveleri arasından öyle bir dil düzenleyebilir miyiz ki, onu bütün Türk uluslarına yabancı olarak her biri tarafından ayrıca öğrenmek lazım olmasın?” (Hocayev, 1926:1).
Sovyet Rusya’sı hızlı inkişaf, yenileşme adı altında halkları kendi geçmişlerinden, kültürlerinden ayırarak Ruslaştırma siyaseti yürütüyordu. Bir çok aydınlar Rusya’nın siyasetinin amacından habersizce ona hizmet ediyorduysa da, bazıları da karşı durmanın imkansızlığını gördüklerinden bu işten millet ve halkının hayrına yararlanmaya çalışıyordu. “İnkılâbi değişiklikler” adı altında yüz yıllar boyu kullandıkları eski alfabeyi değiştirmekle Türk halklarını birbirinden ayırmaya çalışıyorlardı. Azerbaycan'da eski alfabeyi, yeni Latin harfli alfabe ile değiştirmek için büyük çaba gösteriliyordu.
Avrupa’nın hızla ilerlemesi ve buna ayak uydurulamaması aydınları düşündürmekteydi. Bunu kimisi devlet kuruluşunda, kimisi ekonomide, kimisi dinde, kimisi de alfabenin zorluğunda görüyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak M.F. Axundov (1812-1878) Arap alfabesini ıslah etmek maksadı ile projeler hazırladı. Arzusunu gerçekleştirmek için İran’a ve Türkiye’ye gitti. Mehemmed Ağa Şahtahtlı (1846-1931) vd. de M.F. Axundov’un başladığı işi devam ettirdiler. Hatta Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin parlamentosu da alfabe ıslahatı yapmak için, yani Arap alfabesinin Latin alfabesiyle değiştirilmesi için çaba harcamıştır. Bolşevik işgali onların işini yarıda koyduysa da, bu fikir 20’li yıllarda gerçekleşti.
1922 yılında Bakü’de Türk Halkları Aydınlarının Konferansı oldu. Konferansta yeni alfabe komitesi oluşturuldu. Komite Bakü’de oluşturulsa da, amaç eski Sovyetler Birliğinde yaşayan, Arap alfabesinden istifade eden halkların hepsinin Latin harfleri esasında hazırlanmış tek bir alfabeye geçmesini sağlamaktı. Bunu gerçekleştirmek için 1924 yılının Eylülünde Bakü’den bir tren yola çıktı. Tirende gidenler hakkında H.S. Hocayev şöyle bilgi verir: “Komisyonun terkibi dört kişi idi.
1. Semedağa Ağamalı oğlu — Yeni Elifba (alfabe) Komitesinin başkanı.
2. Mirze Celil (Celil Memmedkuluzade — A.Ş.H.) — “Molla Nasreddin” dergisinin başkanı, komisyon üyesi.
3. Veli Huluflu — Araştırıcı, komisyon üyesi.
4. Halid Seid— Emele fakültesi ve Meliorasiya lisesinin lisan ve edebiyat öğretmeni.
Bundan başka doktor, vekili-harç, yazı daktilocu vardır. Bakı Darülfünunun müderrislerinden Prof. Mizirlinski de bizimle idi. Heyete bir vagon ayrılmıştı” (Hocayev, 1929:9).
Yol konuşmalarından birini hatırlayarak Halid Seid şöyle yazıyor: “Masanın baş tarafında Semedağa Ağamalıoğlu oturmuştu. Sağ tarafında iri, yüksek, dolgun vücutlu, “Molla Nesreddin” dergisinin yorulmak bilmeyen, çalışkan, yirmi beş yıllık başkanı yerleşmiştir.
Sohbet zamanı hem soru sorar, hem de yeni elifbanın nerede kabul edileceğini merak ederdi. S. Ağmalı oğlu:—Hangi cumhuriyette akıllı kişi çok ise, o cumhuriyet de kabul edecek—dedi.
Soru:—Hangi cumhuriyette akıllı kişi çoktur?
S.Ağamalı oğlu:—Onu yeni alfabe hakkında verecekleri karar gösterecek!
S.Ağamalı oğlu:—Senin Özbeklerin hakkında fikrin nasıldır?— dedi. Ben tereddütsüz bir katiyetle:—Onlar kati surette kabul edecekler—dedim.
Arkadaşlar gülüştüler:—Demek orada akıllı adam çoktur!— dediler.
Ben bunu iyimserlik için dememiştim. 1921 yılındaki bir hadiseyi konuşmayı lüzumlu gördüm.
Taşkent’te, Ali Darülfünunda müdür idim. O zaman imla meselesi ortaya atıldı. Maarif Komiserliği konferans çağırdı. Üç fikir ortaya koyuldu: 1. Alfabeyi olduğu gibi saklamak, 2. Islah etmek, 3. Yeni alfabe yaratmak.
Islahatçılar az farkla galip geldiler. Üç yıl geçti. Islahat yeni bir şey vermedi.” (Hocayev, 1929:6) .
Halid Seid; Bağçasaray’da Prof. Bekir Çobanzade, Maarif Komiserliğinin Terbiye-yi İçtimaiye müdürü Odabaşı, Maarif Komiseri Hasan Sabri, Osman vb. konuşmalarını, bilmukabil de yol boyu Tataristan’da, Orenburg’da vb. şehirlerdeki çalışmalarını geniş tasvir ediyor. Özbekistan’da hükümet adamları Moskova’ya gittiklerinden onlarla görüşemiyorlar. Taşkent’in eski şehir hissesindeki Dasterhançı Medresesine geliyorlar. Şehirde ilk üsul-i cedit mektebi açan, “1906 yılından inkılaba kadar terakkiperver gençlere yardım etmiş bir adam”—Münevver Kari (Kari — Kuran ezberleten özel okul öğretmeni) ile tanışırlar. Akşam Münevver Kari ile Yusif Aliyev onların vagonlarına gelir, sohbet ederler. Aydınlar ve öğretmenlerin görüşlerini fiiliyata dökeceklerine söz veriyorlar. Sonradan Şahabeddin Efendiye konuk olurlar. (Hocayev, 1929:67)
Halid Seid geri döndükten sonra gördüklerini “Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra Duygularım” kitabında bastırıyor. Latin alfabesi ile yayımlanan eserin adının altında “Bakü-Kırım-Türkistan, Bakü-Türkmenistan-Özbekistan. Birleşmiş yeni Türk elifbası ile Azerbaycan lehçesinde birinci olarak bu eser tab edilir” kaydı vardır. Kitap 148 sayfadan ibarettir ve esere Bakü Üniversitesi Şark Fakültesi öğretim üyesi olan Kazan Türkü Aziz Öveydullin (yazarın adı kaynaklarda Gaziz Salihoviç Gubaydullin şeklinde yazılıyor) kısa ve anlamlı bir önsöz yazmıştır (Hocayev H. S., 1929).
Bu, bir Türk aydınının Kırım’a, Tataristan’a ve Türkistan’a ettiği seferi anlatan seyahatname idi. Kitabın okunması 1937 yılından yasaklanmıştır. 1960’lı yıllarda yeniden okunmasına izin verilmişti.
Halid Seid’in yazdığı “Muhtasar Üslubıyat” (o, bu kitabı Abdulla Tağızade ile birlikte yazmıştır. Kitap birkaç baskı yapmış, ortaokul ve lisede sözdizimi ve üslup konusunda ders vermek için yazılmıştır) kitabı 1933 yılında Latin alfabesiyle basılıyor. Dört bölümden olan kitapta üslubiyat böyle anlatılır: «Üslubıyat danışık ve yazılarımızda ifadeni muhtelif maksatlarla ve noktası noktasına uygun olarak kurmak usul ve gaydalarını öğrenen ilimdir». Bu kitabın editörlüğünü de ünlü Türkolog Bekir Çobanzade yapmıştı. (Hocayev H.S., 1934:5).
2.2. Halid Seid’in İlmi ve Edebi Yaratıcılığı
Türkoloji’nin bugünkü durumuna baktığımızda Halid Seid’in yaptığı hizmetler küçük görünebilir; ancak 1920’li yıllardaki durum göz önüne alındığında ne kadar büyük ve önemli bir iş yaptığını daha iyi anlarız. Ülkenin esas ideolojisinin proleter enternasyonalizmi olduğu, Türkçülükle uğraşanlara pantürkist damgasının vurularak baskıya uğratıldığı, hapislere atıldığı bir zamanda Halid Seid, “Türk Dillerinin Tarihi Grameri”, “Türkistan Tarihinin Kısa Özeti”, “Türk Edebiyatı Nazariyesi”, “Çağatay Edebiyatından Tetkikler”, “Karşılaştırmalı Gramer” vs. eserler yazıyordu. Orhun yazıtlarını çağdaş dilimize çevirerek ona açıklamalar getiriyordu.
Halid Seid, ilmi çalışmaları yanında kesintisiz olarak çeviriler de yapmıştır. Rusçadan tercümelerle birlikte eski Türkçeden ve çağdaş Özbekistan Türkçesinden Azerbaycan Türkçesine aktarmalar da yapmıştır. Özbekistanlı yazar Abdulla Kadiri’nin “Geçmiş Günler” adlı romanını aktararak 1928-1929 yıllarında Bakü’de yayımlatmıştır. Gençlik neşriyat,ı bu eserin 1979 yılında İsak İbrahimov’un Rusçadan yaptığı çevirisini yayımladı. Halid Seid’in aktararak yayımlattığı eser ise unutuldu ve ilk aktaranın ismi bile hatırlanmadı.
Halid Seid’in şahsi dosyasının 16. sayfasında Prof. Bekir Çobanzade’nin bir notu göze çarpmaktadır. Çobanzade 2.12.1935 tarihinde imzaladığı notunda şunları söylemektedir: “Seid Hocayev’in 14 ilmî eseri vardır. Bunların içinde Türk dilinin sentaksı ile ilgili sonuncu esere özellikle dikkat etmek gerekir. Bu eserde Hocayev Doğu ve Rus dilciliğinin sentaks teorisi sahasındaki düşüncelerin tamamından faydalanmış ve Türkçe’nin sentaksı ile ilgili zengin belgeler toplamıştır”.
Bekir Çobanzade, herhangi bir tez yazıp savunmadan Halid Seid’e dilcilik dalında bilimler namzedi (doktorluk) unvanı ile, doçentlik ilmi derecesinin verilmesini teklif ediyor. (AMEA RHA, fond 39, siyahı 313, sah. 16)
2.3. Halid Seid’in “Dîvânü Lügâti’t-Türk”ün Tercümesindeki Hizmetleri
AMEA RHA şahsi dosyanın ilk sayfası Halid Seid’in Kabartay-Balkar Vilayet Komitesi’ne-Kumukov’a 1937 yılının 1 Haziranında yazdığı mektupla başlıyor. “Sizin 4.3.1937 tarihli mektubunuzu aldım ve büyük bir merakla okudum. Sorularınıza geç cevap verdiğim için özür dilerim.
1. Kaşgarlı Mahmud’un eserinin tek nüshası İstanbul’dadır ve eser orada çoğaltılmıştır.
2. Ben eserin tercümesine 1935 yılının 1 Eylülünde başladım ve içinde bulunduğumuz yılın Nisan ayında bitirdim. Eseri yayıma hazırlıyorum ve düzenlenmesi için Temmuz ayının 1’ine kadar editörlere, Akademik İgnati Kraçovski (16.03.1883-24.01.1954) ve Prof. Sergey Malov’a (16.01.1880-06.09.1957) takdim etmek üzere Leningrad’da götüreceğim”. (AMEA RHA, fond 39, siyahı 313, sah. 1)
Mektubun üzerinde şöyle bir not (9 Haziran 1937 tarihinde) düşürülmüş: “Hocayev gözaltına alındığı (hapsedildiği) için mektup yollanmasın ve şahsi dosyasına ilave edilsin”. H.S. Hocayev’in Azerbaycan Milli Bilimler Akademiyasının arşivinde saklanan dosyasının 2-7. sayfalarında çalışma karnesinin fotokopisi ve işe girebilmesi ile ilgili olarak yazdığı 26 Nisan 1934 tarihli dilekçesi ve anket sonuçları yer almaktadır. 10-15. sayfalarda Halid Seid tarafından yazılan eserlerin adları ve her eserin konusu hakkında iki üç cümlelik bilgi notu vardır. Buradan da Halid Seid’in 13 eserinin tahminen 125 forma tuttuğu, tercüme ederek yayıma hazırladığı Dîvânü Lügâti’t-Türk’ün de 70-80 forma olduğu anlaşılıyor.
Halid Seid’in Rus dilinde yayımlanmış, «Divani lugat i tyurk» (Mahmuda Kaşkarskogo) makalesinde (Trudu Azerbaydjanskogo…, 1936:105-112) tercümenin özelliği, uygulanacak yeni kaideler vb. hakkında etraflı bilgi vererek yazıyor ki, “Dîvân”da Türk sözleri Arapça açıklandığı ve sözlerin dizilişi lazım olan kelimeyi kolay bulmaya imkan vermediği için günümüz insanı ondan yararlanmakta zorluk çekmektedir. Bunun için de çeviri yeni kurallarla basıma hazırlanacaktır. Yeni kurallar şunlardır:
1. “Dîvân”ın üç cildine saçılmış gramer bilgileri bir yerde toplanacak ve Mahmud Kaşgarlı’nın kitaba yazdığı ön sözden sonra verilecek.
2. Fiilin gayri muayyen şekli (Çağdaş Azerbaycan Türkçesinin gramerinde bu şekil yoktur – A.Ş.H.) ve gayri keti gelecek zaman forması açıklanmıyor. Yeni kuralla açıklanacak.
3. “Dîvân”daki sözlerin hepsi çağdaş alfabe sırasıyla verilecek.
4. “Dîvân”daki sözlerin hepsi Arap ve Latin karakterli Azerbaycan Türkçesi için hazırlanmış alfabe ile verilecek.
Halid Seid’in metotik makalesi 4 bölümden ibarettir. Birinci bölümde “Dîvân” hakkında umumi bilgi veriliyor, ikinci bölümde yeni kurallar açıklanılıyor, üçüncü bölümde tercüme zamanı rastlanılan zorluluklardan söz açılıyor, dördüncü bölümde ise “Dîvân”dan örnekler veriliyor. (Hocayev H.S., 1936).
Besim Atalay yazıyor: “Dîvânü Lügâti’t-Türk” Türkiye dışındaki Türkleri de ilgilendirmiştir. Sovyet Akademisinin Azerbaycan Kolu 6 yıl önce bir komisyon kurarak Başkanlığına Halit Sait adında birisini getirmiş ve işe başlamış. Komisyon bir program yapmış, bir de rapor yazarak bastırmıştır.
Bu raporda Komisyon, Dîvân’dan bir takım örnekler almış (+). Latin harfleriyle yazılmış olan bu örneklerin yazılışının yanlış olduğu görülüyordu. Kelimeler Hakaniye Türkçesine göre, eski Kaşgar dilince yazılacağı yerde bugünkü Türkistan halkının şehirleri söyleyişine göre yazılmıştır.
Bu rapordan sonra Azerbaycan'da basılmış olan bu işin ne olduğu, neler yapıldığını bir türlü öğrenemedik… Bu rapor Akademi Azerbaycan Kolu çalışmaları adındaki derginin 31. sayında çıkmıştır. (Atalay, 1943: XXXI, I cilt)
Besim Atalay’ın kaydından görülüyor ki, o “Dîvân”ın Azerbaycan'da basıma hazırlanması ve Halid Seid’in makalesi hakkında net bilgisi olmamıştır. Aslında bu makale Türk dünyasında “Dîvânü Lügat it-Türk”ün çevrilmesi hakkında ilk prensipler idi.
Azerbaycan’da «Dîvân»ın basılması yıllarla gecikti. 2006 yılında Dr. Ramiz Asker, Besim Atalay’ın çevirisi esasında “Dîvânü Lugat-it Türk”ü Azerbaycan Türkçesinde yayınlattı.
2. 4. DTK (KGB) arşivlerinde Halid Seid hakkında
Azerbaycan Devlet Siyasi İdaresi’nin (KGB) bakanı Novruz Rızayev, Azerbaycan Komünist Partisi Merkezi Komitesi sekreterliğine 15 Mayıs 1929 tarihinde yazdığı gizli mektubunda milliyetçi öğretim üyelerini ve öğretmenleri okullardan temizlemek, yani işten atmak için bir komisyon kurulmasını ve bu komisyona gizli olarak KGB elemanlarının tayin edilmesini tavsiye ediyor. Tavsiyede şunlar yer tutuyor: “Özellikle Türk edebiyatı, coğrafya ve sosyoloji konularında ders veren öğretim üyelerine ve öğretmenlere karşı yapılan bu temizleme faaliyetinin toplu memnuniyetsizlik oluşturmaması için çeşitli zamanlarda ve ayrı ayrı okullarda hayata geçirilsin.” (Genç Azer, 1993:39).
Belgede görülüyor ki, milliyetçilik daha çok halk maarifi organlarında, aydınlar arasında, orta okul öğrencileri ve ali mektep talebeleri arasında belirgindir. Burada milliyetçiliğin esas ve faal (aktif) kılavuzu olan antisovyet (Sovyet aleyhdarı) haleti-ruhiyeli aydınlarıdır.(Genç Azer, 1993:39).
Halid Seid’in faaliyeti, Sovyetler Birliği’nin özel elemanlarının gözünden kaçmamıştır. 1937 yılının 3 Haziranında gözaltına alınırken Halid Seid’in aile üyeleri listesinin isimleri şöyle yazılmış: karısı, 35 yaşında Sara hanım; kızı, 12 yaşında Behce; kardeşi, 30 yaşında Sultan; kız kardeşi (bacısı),28 yaşında Ruhsara.
KGB (DTK) elemanları evden 27 adet muhtelif kitap, Türkiye’de yayımlanan «Cumhuriyet» gazetesinin 1933 yılı nüshasını, 1927 yılında yayımlanan beş dergi, «Elifba» kitabı vb. belgeler götürürler. (Babayev, 2003:134-135)
Gözaltına alındığı (hapsedildiği) zaman sorgu hakimi ile arasında geçen diyalog belgelerde şu şekilde verilmiştir:
Sorgu hakimi: Antibolşevik, pantürkist teşkilata ne zaman girdiniz?
Halid Seid: 1925 yılında meşhur pantürkist Aziz Salihoviç Gubaydillin’in Bakü’ye gelmesinden sonra.
Sorgu hakimi: Pantürkist teşkilattaki faaliyetleriniz hangi doğrultuda idi?
Halid Seid: Ben öğrenciler arasında pantürkist propagandası yaparak Sovyet hakimiyetine karşı pantürkist kadrolar yetiştiriyordum”. ( Bünyadov,1993:166)
KGB’nin sorgu hakiminin Halid Seid’in yüzüne karşı söylediği: “Azerbaycan’dan Türk ordusunun çekilmesinden sonra sizin Türkiye istihbarat birimleri ile ilişkinizin olduğu konusunda yeteri kadar bilgimiz vardır” (Bünyadov,1993: 167) sözleri de onun neden 1918 yılında Özbekistan’a gitmeyip Azerbaycan'da kaldığına ve özgeçmişinde bu yıllar hakkında net bilgi vermediğine ışık tutuyor.
Üniversite öğrencisi olduğum yıllarda hocalarımızdan Halid Seid’i sorduğumuzda net bilgi vermiyor, çok zaman da tanımadıklarını söylüyorlardı. DTK (KGB) arşivleri açıldığında bildim ki, araştırıcılarımızın bir çoğu Halid Seid’i yakından tanımış ve onun yaratıcılığını takdir etmişlerdir. 1956 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisinin 20. kurultayında Stalin suçlu ilan edildi. Bundan sonra 1930’lu yıllarda göz altına alınan, sürgün edilen ve kurşuna dizilenlere beraat vermek için komisyonlar yaratıldı. KGB’de düzenlenen bu komisyona Halid Seid’in işi ile alakalı olarak davet edilen bilim adamları şöyle yazmış. Mesela: Prof. Eli Sultanlı kaydediyor: «O, şimdi de önemini kaybetmemiş olan Türk dillerinin mukayeseli gramerini yazmıştır. Bu kitap akraba dillerin mukayeseli grameri sahasında çok kıymetli bir eserdir. Onun üslubıyata dair eseri, orta okul öğretmenleri ve üniversite öğrencilerinin uzun zaman biricik ders kitabı olmuştur. Son yıllarda Azerbaycan dilinin tarihini öğrenmek için Arap kaynaklarını dilimize çeviriyordu. Bütün eserleri gösteriyor ki o, kendi gücünü ve enerjisini Azerbaycan dilciliğinin inkişafı işine adamıştı.
Halid Seid alçakgönüllü, az konuşan, kendi işine vicdanla yaklaşan bir kişi idi.»
Akademik Feyzulla Kasımzade yazıyor: «Halid Seid’in öğretmen ve öğrenciler arasında büyük nüfuzu var idi. Onu öğrenciler çok seviyorlardı… o namuslu, vicdanlı bir Sovyet öğretmeniydi.»
Akademisyen Memmedağa Şireliyev yazıyor: «Ben Halid Seid’i 1933 yılından tanıyorum. Gözaltına alınana dek o benimle eski metinlerin okunması işini almıştı. Derste olduğu gibi, dinlenme saatlerinde de hiçbir zaman antisovyet hareketlere yol vermemişti… Ben Halid Seid’i vicdanlı, namuslu bir Sovyet vatandaşı gibi tanıyorum.»
Prof. Mikayıl Refili yazır: «Ebdülrıza Salamzade, Seyid Hüseyin Sadıkzade, Halid Seid Hocayev, Veli Huluflu, Hanefi Zeynallı, Ali Kerimov hakkında her zaman olumlu fikirde olmuşum.» (Babayev, 2003:141-142)
1956 yılının Mayısında DTK’nın emektaşına bu gibi olumlu fikirler yazan, onun üstünden mahkumluğunun kaldırılmasına çalışan araştırıcıların nedense gündelik basında bir satırına bile rast gelmedik.
2.5. Halid Seid’in Kızının Konuştukları
1973 yılında üniversiteyi bitirdiğimde beni Nahçıvandaki “Şark kapısı” gazetesinde çalışmaya gönderdiler. Merkezden uzak düşmem arşivlerde, zengin kitap fondu olan kütüphanelerde çalışmamı engelledi. Yalnız mezuniyete Bakü’ye gelerek 20-30’li yıllarda Sovyet repressiyasının (temizlik hareketinin) kurbanı olmuş aydınlar hakkında rastladığım bilgileri de topluyordum. 1979 yılında Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Riyaset Heyetinin Arşivinde çalışan hanım, Halid Seid’le ilgili dosyayı bana verdiği zaman şunları söyledi: “Arşivde çalıştığım 25 yılda siz, Halid Seid’le ilgilenen ikinci kişisiniz.”
Benden önce bu dosya ile ilgilenen kişinin dilcilerimiz, dil tarihi uzmanlarımız veya Azerbaycan-Özbekistan edebi ilişkileri üzerinde çalışan araştırmacılarımızdan birisi olduğunu düşünüyordum. Dikkatle matbuat sayfalarını izliyordum. H. Seid hakkında hiç bir yazıya rast gelmiyordum. Düşünüyordum: “Halid Seid’in hayat ve yaratıcılığını bilen hiç bir araştırıcı susamaz! Peki niçin belgeleri okumuş kişi susar?” Sonraki yıl arşivde çalışırken Halid Seid’in dosyası ile ilgilenen kişinin kimliğini öğrenmek istedim. Arşivin elamanı günün sonuna dek sorumu cevaplandırabileceğini söyledi ve sözüne sahip çıktı. Onun bana verdiği küçük notta şöyle yazılmıştı: "Memedova Beyca Halid Seidovna. Yabancı Diller bölümünde öğretmen. Adresi: Bakı Hosrov Ruzbeh küçesi 44/46, blok 2, menzil 31".
Okur okumaz dosyayı ilk okuyanın araştırıcı değil, Halid’in kızı olduğunu anladım. İlahi, ben bu kadını ne kadar aramıştım! Halid Seid’in dosyasında gösterdiği Bakü, Kasım İsmayılov caddesi, ev 12’ye kaç defa gitmiştim! Orada değerli belge bulamayacağımı iyi biliyordum. Sovyet İrticasının kurbanı olanların aile üyelerinin ekseriyeti gibi onlar da beni gözyaşlarına, kedere gark edeceklerdi. Bu acı ağrılar da benim için hoş idi. Keşke aile üyelerinden, onu tanıyanlardan birini bulabileydim. Ama hiç kimseyi bulamadım. Komşular da değişilmişti. Bir haber veren yok idi. Şimdi birdenbire onun kızının adresini elimde tutmuştum.
Bir deste gül almayı, kendime çeki düzen vermeyi unutarak, taksiye bindim. On dakika sonra gösterilen adreste kapının zilini çaldım. Düşündüğüm gibi de oldu. Göz yaşları Behice hanımın konuşmasına aman vermiyordu. Babasının hapsinden 40 yıl geçse de, hadise dün olmuş gibi ağlaya-ağlaya(gözü yaşlı) konuşuyordu. Arada fırsattan istifade edip sohbeti istediğim tarafa çekmek, belgelerde rast geldiğim olguları kesinleştirmek için sorular sormaya başladım. O ise benim sorularıma cevap vermiyor, geçenleri hatırlayıp konuşuyordu:
- Küçük değildim, yok, yok! 12 yaşındaydım. O dehşetli geceyi unutmak mümkün mu? Şimdi de uykuma girdiğinde tiksinerek uyanırım. 1937 yılının 3 Haziranında götürdüler. Kendisiyle birlikte üç bavula da elyazmalarını yığdılar. Yalnız birini halvete salıp anama verdi. Dedi: Bunu koruyup saklayabilseniz, sizin geçiminizi sağlar.
- O hangi eseri idi? M. Kaşgarlı’nın "Dîvân"ı değil miydi?
- Yok, yok. Onu çok iyi hatırlıyorum. Kitap gibi değildi. Kalın dosyalar idi. Babamın verdiği ise kitap gibi ciltlenmişti.
- Belki, “Türk Dillerinin Tarihi Grameri” idi?
- Yok.
- "Üslubıyat Nazariyesi" ola biler miydi?
- Yok.
Bu şekilde Halid Seid’in bildiğim eserlerinin hepsini saysam da, "yok" cevabı alırdım.
- Anama verdiği kitabı son günlerde tamamlamıştı. Anamın da gözaltına alınmasıyla onu da kaybettik. Babamın iş yerindeki eserlerinin nereye kaybolduğundan da haber alamadık. Annemi gözaltına almaya geldiklerinde o kulağıma fısıldadı: "Koş teyzenlere". O yıllarda babaları, anneleri gözaltına alınanları zorla çocuk evlerine, internatlara (yatılı okula) götürürdüler. İstiyorlardı ki çocukları, Sovyet vatanperverliği duygusu ile terbiye etsinler. Yani beyinlerini yıkasınlar. Korkuyordular kohumların (akrabaların) himayesinde kalan çocuk Sovyet Hükümetine nefret duygusuyla büyüsün.
- Behice hanım, annenizi niçin gözaltına aldılar?
- Annem Azerbaycan’da tanınmış Zergerliler ve Lenkaran hanlarından olan Talışınskiler soyundan idi. 1924 yılında babamla evlenmişti. Babamla selamunaleykümü olanlar (ilgisi olanlar, ona saygı gösterenler) gözaltına alınıyorlardıysa, onunla bir yerde yaşayan, hayat sırdaşının gözaltına alınmasında ne gariplik olabilirdi? Garip olan onun "Neden beni gözaltına alıyorsunuz?" veya “Falan kimseyi niye gözaltına aldınız?" sorularını sorması olurdu. Annem Sara Rıza kızı savatsız olsa da, hanım-hatun bir kadındı. Ceza evinden ev adresine yazdırdığı bir şikayet mektubundan sonra 1941 yılda onu bıraktılar. Hapisten döndükten sonra çok yaşamadı. Ruhsal açıdan sarsılmıştı.
- Beyce hanım, babanız üniversiteyi neden geç bitirmiş?
- Ha, onu bilirim. Babamın tıptan da anlayışı vardı. Aile hekimi idi. İstanbul Üniversitesinin Tıp fakültesine kabul edilmiş; sonra fikrini değiştirerek, Tarih-Edebiyat Fakültesine değişilmiştir.
- Hiç Taşkent’e gidip babanızın doğum yerini, amcanızı, halanızı, ninenizi ziyaret etmiş misiniz?
- Gitmemişim. Ama hafızam neslimiz hakkında birçok bilgiyi koruyup saklamıştır. Babamın adı, Seideli’dir. Dedemgil o bölgede meşhur olan Hocalar soyundandırlar. Soyadımız "Hocayev" de oradan gelmedir. Babamgil beş kardeş olmuşlardır. Büyüğünün adını hatırlayamıyorum. İkinci kardeşin adı Sal Hoca, üçüncüsü Hal Hoca, dördüncüsü Ahmed Hoca, beşincisi Soltan Hoca’dır. Hal Hoca Babamın adıdır. Sonradan Halide çevrilmiştir. Dedemgilin kendi (köyü) Köşkörğon Bostandık rayonundadır (ilçe). Çirçikin yanında. Benim adım dokümanlarda Bayca yazılsa da, babam ve evdekiler Behice diye çağırıyorlardı.
Behice hanım acı acı diyor:
- Uzun yıllar Akademinin doktora öğrencilerine yabancı dil öğretmişim. Eşim de araştırıcıdır. Bakı Ali Partiye Mektebinde hocadır. Babam gözaltına alındıktan sonra halen daha neler olduğunu doğru dürüst bilmiyoruz. 1937 yılının 12 Ekiminde kurşuna dizildiğini işitmişim. Bilmiyorum ne kadar doğrudur.
SSRİ Ali Mahkemesi Harbi Kollegiyasının 16 Mayıs 1957 yıl kararıyla babama beraat verildi. Bu nasıl beraattır? Babam hapsedildikten 30 yıla yakın zaman geçiyor, ben halen daha evimize dönemiyorum, oradan alınan el yazmalarından, kitaplardan haber alamıyorum. Bu nasıl beraattır, babamın adı halen daha ebedileşmemiş?
Behice hanım konuştukça fikrimden "kan yaddaşı" deyimi geçiyor. Babasının vatanından bin kilometrelerle uzakta doğan ve teyzesinin himayesinde büyüyen, Azerbaycan’da üniversiteyi bitiren ve burada çalışan insan öyle konuşuyor ki sanki Köşkörğon’dan üç beş gündür ayrılmış. (Şamil, 2003:38)
2.6. Halid Seid Hakkında Yazılanlar
Ölümünden 20 yıl sonra Halid Seid’e beraat verildi, kızına babasının yanlışlıkla kurşuna dizildiği hakkında belge verildi. Eserleri ise ne Azerbaycan’da, ne de Özbekistan’da yayınlandı. Kendine beraat verilse de eserlerinin yayımlanmamasının nedeni, mensup olduğu ideolojinin beraat etmemesi idi.
Halid Seid’in kurşuna dizilmesinden 70 yıl, beraat almasından 50 yıl, Azerbaycan ve Özbekistan’ın bağımsızlığından on yedi yıl geçse de bağımsızlığımızın ideolojik temelini oluşturan eserleri henüz yayımlanmamış ve bu yolda kendini adayanların hizmetlerini gerektiği şekilde anamamışız.
Ölümünden 35 yıl sonra “Sovetskaya Turkologiya" dergisi “Dîvân” dan söz açarken Halid Seid’in de adını anmıştır.
1985 yılda Arif Rehimov filoloji bilimler namzedi alimlik derecesi almak için takdim ettiği dissertasiyada (doktora tezi) şunu yazar: «30’lu yılların ikinci yarısında SSRİ EA Azerbaycan Kolu Dilcilik Bölümünün buyruğuyla M.Kaşğarlı «Dîvân»ını Azerbaycan diline tercüme etmek için Hocayev’in başkanlığında Prof. P.K. Juze, E. Elesgerzade, F. İsmihanov ve E. Demirçizade’den ibaret tercüme grubu oluşturuldu» (Rehimov, 1985:12).
Sovyetler Birliğinde Gorbaçov döneminden sonra Halid Seid Hocayevle ilgili Esger Guliyev’in, Adalet Tahirzade’nin, Ziya Bünyadov’un, Adil Babayev’in, Ali Şamil’in araştırmaları yayınlandı.
Filoloji bilimler namzedi Esger Guliyev yazdı: "Bu eserler (H.S.Hocayev’in "Sentaks" ve "Üslubıyat nazariyesi" eseri kastedilir-A.Ş.H.) Halid Seid’in ışık yüzü görmeyen yegane araştırması değil. Onun 12 forma hacminde "Türk Dillerinin Tarihi Grameri" adlı eseri de vardır. Sovyetler Birliyi İlimler Akademisi Azerbaycan Kolunun siparişi ile yazdığı umumtürk tarihi gramerine hasır olunmuş şu eser Mahmud Kaşkarlı’nın “Divan’ının kaynakları esasında yazılmıştır. Halid Seid göz altına alınanda şu eser de yok olmuştur"
Araştırıcı, M. Kaşgarlı "Dîvân"ı ile ilgili fikrini şöyle genelleştirir: "Bir bilgiye göre "Dîvân"ın tam tercümesi (!) 1939 yılda tamamlanmış ve aynı yılda S. Malov ve A. Kononov tarafından düzenlenmiş, basına verilmiş… Lakin 60’lı yıllarda tercüme üzerinde yeniden tamamlamalar (E.Demirçizade, E.Ceferov, C.Efendiyev) yapılmıştır. ( "Sovetskaya Turkoloqiya" jurnalı, 1973, sayı 1, s.4).
O vaktdan da “Divan”ın tercümesi nufuzlu(itibarlı) “komisyon”lar tarafından incelenmiş, “düzeltmeler etmekle” tercümecilerin listesine yeni-yeni soyadlar ilave oluna-oluna devam edip… Diyesen Halıd Seidin adı hale listede var”(Guliyev, 1988:23 Temmuz).
E.Guliyev’in H.Seid’e hakkındaki "İki halkın oğlu" makalesini Osman Goşgar, Özbekçeye çevirerek "Gülistan" dergisinde yayınlamıştır. (Ceferov,1988: 17 ralık).
H.S. Hocayev hakkında Türkiye’de Besim Atalay “Dîvânü Lügati’t-Türk” Tercümesinin birinci cildinde (1985) bilgi verir. Timur Kocaoğlu “Türkistanlı Dilci Halid Seid’in Türk Lehçelerinin Karşılaştırmalı Grameri” makalesini “Türk Kültürü” dergisinde (1985), “Azeri Bilgini Halid Seid’in Türk Lehçelerinin Karşılaştırmalı Grameri” makalesini ise “Tarih İncelemeleri” dergisinde (1986) yayınlatır. Bunlardan Sovyetler Birliğinin demir perdeleri söküldükten sonra haberim oldu.
1996 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk Dili Bilim Dalında “Halid Seid’in “Osmanlı, Özbek, Kazak Dillerinin Mukayeseli Sarfı” adlı eseri ve bugünkü Türkiye, Özbek, Kazak dillerinin karşılaştırmalı grameri konusunda yüksek lisans tezini yazan Mustafa Toker (Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çıpan’ın danışmanlığında) Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisinin 2. sayısında "Halid Said Hocayev ve Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım Adlı Eseri" makalesini de yayınlatır. On yıl sonra ise Mustafa Toker, Ufuk Deniz Aşçı ile birlikte Hocayev Halid Seid’in “Yeni Elifba Yollarında Eski Duygu ve Hatıralarım” kitabını Ankara’da Türk Dil Kurumu Yayınlarında bastırır. S.Ü, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Araştırma Görevlisi Fatih Erbay, bu yayın hakkında Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007 sayında geniş bilgi veriyor.
Özbekistan’da ise Halid Seid Hocayev hakkında 4 makale yayınlanmıştır ki, onlardan ikisi, Esger Guliyev’in makalesi (“Gülüstan” dergisinin 1988 yıl 11. sayı) ve benim (“Jahan edebyotı” dergisinin 2008 yıl 1. sayı) Azerbaycan'da yayınlanan makalelerimizin çevrisidir. Abdusolik Kulboev’in “Kommunizm uchun” gazetesinin 1989 yılının 22 Nisan sayında yayınlanmış “Kuskurgonlik olim” ve Anvar Jabborov’un “Kommunizm uchun” gazetesinin 1990 yılı 5 Temmuz sayısında yayınlanan “Xolid Said Xyjaev” makaleleri araştırıcıyı tanıtmak bakımından dikkati çekse de Esger Guliyev’in yazdıklarından başka bir şey yoktur.
Sonuç
Halid Seid Hocayev ile ilgili edinebildiğimiz belgeler ispatlıyor ki, ömrünü Türk halklarının istiklali yolunda adayan bu büyük kişi, gençliğinde askeri birlikler ve örgütlerde yer almıştır. O, 1922 yılından sonra Türk halklarının birliği için ortak dil, ortak kültür ve ortak alfabe yaratma yolunda çaba göstermiştir.
1925 yılından ise Birleşik Türk-Tatar Devleti kurmak için teşkilat yaratmış. Bu teşkilata Rusya’da esaret altında kalan Türklerin aydınları, bilim adamları, hükümette yüksek makam tutanlar, ordu mensupları vb. dahil edilmişler. Onların istekleri gerçekleşmedi. 1937 yılında Sovyet ceza makinesi onları mahvetti. Ama istek ve maksatları yaşayarak geç de olsa hayata geçti. Aslında tarih ve bir ideolojinin gerçekleşmesi için 50 veya 100 yıl, o kadar da uzun bir zaman değildir.
Kaynaklar:
1. Atalay Besim (1943). “Divanü Lugati-it Türk” tercümesi, I cilt. sah. XXXI
2. Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Riyaset Heyetinin Arşivi (AMEA RHA), fond 39, siyahı 313, Hocayev Halid Seidin dosyası.
3. Azerbaycan Milli Tehlikesizlik Nazirliyinin(Bakanlığının) Arşivi (AMTNA), Hocayev Halit Seidin dosyası 12493
4. Babayev Adil.(2003) Elimizin ve ilmimizin soykırımı, I kitap, Bakı Üniversitesi neşriyatı, Bakı.
5. Birgen Muhittin.(2006). İttihat ve terekkide on sene (İttihat və tərəqqinin sonu) Hazırlayan və notlayan Zeki Arikan, ikinci cild, Kitapyayınevi, İstanbul.
6. Bünyadov Ziya.(1993), Kırmızı Terör. "Azerbaycan Döllet Neşriyatı». Bakı. (Kitaba dahil edilen makalelerin ekseriyetini Z.Bünyadov 1988 yıldan başlayarak "Elm" gazetesinin muhtelif saylarında ve başka gazetelerde çap ittirip.
7. Ceferov E.(1988) Halid Seid ana yurdunda. "Elm" gazetesi, 17 dekabr, sayı, 48 (174).
8. Genç Azer. (1993). (istintak materialları üzere) Senetleri çapa hazırlayan: B.C.Refiyev. "Azerneşr", Bakı.
9. Gasımov Celal.(1997). Aks inkılapla mübareze teşkilatı ve siyasi repressiya, Bakı Üniversitesi Neşriyatı, Bakı.
10. Guliyev E. (1988), İki halkın oğlu. "Elm" gazetesi, 23 iyul, sayı, 29 (127).
11. Guliyev Elesger.(1991).Halid Seid, “Ana sözü” gazetesi, Bakı.
12. Hocayev H.(1926). Osmanlı, Özbek, Kazak dillerinin mukayeseli sarfi. Azerbaycan Tedkik ve Tetebbu Cemiyetinin Neşriyatı, Bakı.
13. Hocayev Halid Seid. (1929).Yeni Alfabe Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım, Bakı.
14. Hocayev, Halid Said (2006); Yeni Elifba Yollarında Eski Duygu ve Hatıralarım, (Haz. Mustafa TOKER-Ufuk Deniz Asçı), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
15. Hocayev Halid, Tağızade Abdulla (1934). Muhtasar üslubıyat, «Azerneşr», Bakı.
16. Hodjayev H.S.(1936) Divani luğati tyurk (Mahmuda Kaşkarskoqo), Trudı Azerbaydjanskoqo Filiala. Linqvistiçeskaya serya. XXXI, Baku
17. Hüseyinoglu Ali Şamil. (2002). Türk edebiyatı araştırmacısı Emin Abid. “Türk dünyası” (Dil ve Edebiyat dergisi)(Ankara), Güz, sayı 14.
18. Hüseyinoglu Ali Şamil Katağon kurboni. “Jahon Adabiyoti” jurnali (Taşkent), 2008, sayı, 1(128) Janvar.
19. Kocaoglu Timur (1985), “Türkolojide Eserler II: Türkistanlı Dilci Halid Said’in Türk Lehçelerinin Karsılastırmalı Grameri”, Türk Kültürü, 266: 28-38.
20. Kocaoglu Timur (1986), “Azeri Bilgini Halid Said’in Türk Lehçelerinin Karsılastırmalı Grameri”, Tarih incelemeleri Dergisi, 2: 349-359.
21. Keykurun (Şeyhzamanlı) Nağı. (1997), Nağı Şeyhzamanlının hatıraları.(Tertip edeni ve neşre hazırlayanları filologiya Bilimleri namzedi Celal Gasımov ve Azerbaycan EA Milli Münasebetler İnstitunun elmi işçisi Mirze Enserli (Lembeli)), “Gartal” neşriyatı, Bakı.
22. Nerimanoğlu Kamil Veli, Atakişiyev Eliheyder. 1926-cı il I Bakı Türkoloji kurultayı (Stenokram materialları, biblografiya ve foto-senetler. Rusça’dan tercüme, ön söz ve şerhlerin müellifi: Prof. Kamil Veli Narimanoğlu, elmi işçi Alihaydar Ağakişiyev)(2006), “Çinar-Çap” neşriyatı, Bakı.
23. Rehimov Arif. (1985). Mahmud Kaşkarinin “Divani lüğeti it Türk” eseri ve Azerbaycan dilciliğinin leksikası, (Filologiya Bilimleri namizadi alimlik derecesi almak için takdim edilmiş dissertasiya), Azerbaycan EA Esaslı Kütüphanesi, Bakı.
24. Salamzade Gemer. (1990). “Küçük pencereden görünen dünya”, Azerbaycan Devlet Neşriyatı, Bakı.
25. Şamil Ali. (2003), Halid Seid. «Filologiya araştırmalar» toplusu, sayı 19.
26. Тагирзаде А.(1988) Наследие. Халиd Саид Ходжаев. Советская Тюркология. Сайы 3, ст.76-97
27. Toker, Mustafa (1996), "Halid Said Hocayev ve Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım Adlı Eseri", Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, 2: 409–418.
Çap olundu: 1.Türk halklarinin istiklal savaşçisi Halid Seid’in iki yönü. Вестник тюркского мира (Türk dünyasi belleteni, Herald of turkic world) Министерство образования и науки Российской Федерации, Дагестанский государственный педагогический университет, Международная гуманитарно-техническая академия, Международный научно-практический журнал (Махачкала), 2010-cu il, sayı 1(2), səh.96-109
2.Türk halklarının istiklal savaşçısı Halid Seidin iki yönü. (2009) Проблемы лингвистики в роли культурной среды: ис¬тория и современность. (Материалы Международной научно-практической конференции, посвященной 15-летию кафед¬ры башкирского языка и 75-летию со дня рождения доктора филологических наук, профессора Р.Х.Халиковой. Федераль¬ное Агентство по Образованию Государственное Образова¬тельное учреждение Высшего Профессонального Образова¬ния Башкирский Государственный Педагогический Универ¬ситет им.М.Акмуллы), Уфа, Издаельство БГПУ, cəh.84-100.
|