Halit Seyit Hocayevin Hayat Hekayesi İle İlgili Keşin Cizgiler

 

HALİT SEYİT HOCAYEVİN HAYAT HEKAYESİ İLE İLGİLİ KEŞİN CİZGİLER

 

Dr. Ali ŞAMİL*

Giriş

 

Sovetler’de kişilerin özgeçmişi (hayat hikâyesi) oldukça önemli belge hesab edilirdi.

Orada mütlaka ceza evinde, yabancı memleketlerde akrabalarının olup olmadığını, soyununun hangi sosyal sınıftan olduğunu, akrabaları hakkında bilgileri yazmak zorunluluğu vardı. Köylü ve amele soyundan olanlar hükumete sadık kişiler olarak kabul edilirlerdi. Babaları ve dedeleri esnaf, ağa, bey, aydın olanlarara ise ikinci sınıf müamelesi gösterilirdi. Bu yüzdendir ki kişiler özgeçmişlerini yazarken Sovyet bürokratlarını kandırmak için bazı konuları bilerekden yanlış yazar: ya da bazı konuları hiç deşmeden susarlardı.

Kendilerini vatana ve millete adayan kişiler yapmaya çalıştıklarını bazen kendilerine en yakın kimselere, akrabalarına, hatta ailelerine bile anlatmazlardı. Bu onurlu, gurur duyulacak olayları paylaşma ihtiyacı hissetseler bile kurdukları teşkilatın yaşaması, aynı idaali paylaştıkları arkadaşlarının korunmasına hizmet eden gerekli bir tutumdur. Teşkilatın yaşaması olgusu, kendini güvenceye almak ve mücadeleyi devam ettirmek için önemlidir, ancak bu durum araştırmacılar tarafından gerçeklerin ortaya çıkarılmasında büyük zorluklar oluşturmakta.

Kendini vatanı ve milletine adayan kişilerden biri de Halit Seyit Hocayev’dir. Araştırmacılar onu bir bilim adamı olarak tanır. Hatta İngilizce alanında uzman olan muhterem kızı Behice Memmedova bile 12 yıl bir evde yaşadığı babasını böylesine sessiz, politikadan, sosyal ve siyasi konulardan uzak bir insan olarak tanırdı. 1937 yılında yağmurlu bir gecede babasını KGB ajanları göz altına aldığı zaman annesi onun Sovyet yetimhanelerine gönderilmemesiiçin gecenin karanlığında gizlice teyzesinin yanına göndermiştir.

Babası kurşuna dizilen, annesi 8 yıl ceza evine gönderilen Behice teyzesinin himayesinde büyümüş, annesi ceza evinden dondükden sonra da onlara Bakü’de yaşamaya izin verilmemiş, Azerbaycan’ın ilçelerine sürülmüşler.

Memleketin zor halini gören Halit Seyit Hacayev de özgeçmişinde bazı yanlışlıkları yazmak zorunda kalmış.

 

1.Halit Seyit Hocayev’in bilinen özgeçmişi

 

Halit Seyit Hocayev, kendisinin yazdığı son hayat hikâyesinin bitiminde 26 Nisan 1934 tarihini düşüyor. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Bilimler Akademisi Azerbaycan Şubesi’nde göreve getirildiği zaman Rusça yazdığı bu özgeçmiş Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi, Azerbaycan’da Elmi İrsin Toplanması ve Sistemleşdirilmesi Merkezinin Arşivindeki (bundan sonra qısa olarak AMEA AEİTVSMA yazacağız-A.Ş.H.) 39 numaralı dosya ve 313 numaralı listede yer almaktadır.

“Ben 1888 yılında Taşkent şehrine 25 kilometre uzaklıktaki Köşkörğon köyünde doğdum. Köydeki okulu bitirdikten sonra Taşkent’teki medresede okudum. O zamanlar

* Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Folklor Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı

 

I.     Milletlerarası Türkiye-Özbekistan Münasebetleri Sempozyumu 8-10 Kasım 2018 159

 

çevremizdekiler Rusça eğitim veren okulları “kâfirlerin okulu” olarak kabul ediyorlardı. Medresede 5-6 yıl okudum ve 1905 yılında ihtilal meydana geldi. İhtilaldan sonra oluşan ve bütün Doğuyu bürüyen harekâtın bana da etkisi oldu. Hayatıma yeniden düzen vermeliyim, diye düşünmeğe başladım, ancak çevrem çok muhafazakâr olduğundan dolayı, tahsilimi Rusça devam ettirmek neredeyse imkânsızdı. Ben de başka bir çıkış yolu aradım. Etrafımdaki mollalardan ve hacılardan Konstantinopol (İstanbul) ile ilgili tatlı ve efsanevi sohpetler duymuştum. Bu şehri görmeyi çok istiyordum. Babam bana çok cüzî miktarda maddi yardım yapabiliyordu ve yol parası bulmam imkânsızdı. Karşılaştığım bu problemin çözümü tesadüfen bulundu. Yakın köylerin birinde köylüler arasında toprakların bölüştürülmesinden kaynaklanan bir sorun meydana geldi. Köylülere, vergilerin miktarına göre toprak vermek gerekiyordu. Hükümet bu işin üstesinden gelecek bir komisyon kurmuştu. Ancak bum komisyonda uzman olanlar çok az idi.

Ben de medresede okurken Arapça kitaplardan toprağı ölçme tekniğini öğrenmiştim. Komisyon üyelerine müracaat edince hemen göreve alındım. 5-6 ay orada çalıştım ve Konstantinopol’a gitmek için gerekecek parayı kazandım.

Şimdi çözmek durumunda olduğum bir problemim daha vardı, gerekli pasaportu almak. O zamanlar genel valiliğin emriyle Türkistanlılara dış ülkelere gitmek için pasaport verilmesi yasaklanmıştı. Tanıdığım birinin tavsiyesi ile Çin konsolosluğundan takriben 4-5 rubleye bir pasaport temin ettim. Çin konsolosluğundan aldığım pasaportun üzerinde ne tarih vardı, ne de sahibinin adı doğru düzgün okunabiliyordu. Bundan yararlanarak pasaportu rahatlıkla kullanıp. Konstantinopol’a gittim. Oradan da Mısır veya Suriye’ye gitme gibi bir düşüncem vardı.

Konstantinopol’a vardığımda tesadüfen İstanbul Üniversitesi’nde iki yıllık hazırlık urslarının açılacağı ile ilgili bir ilanla karşılaştım. İlandüşüncemi tamamendeğiştirdi. Buradakalıpkurslaradevametmeyekararverdim. Kurslara 430 kişialınacaktı ve 1750 kişimüracaatetmişti. Onlararasında ben de vardım. Yapılaneleme sınavını kazandım ve üniversiteye kayıt yaptırdım. 6-7 yıl Konstantinopol’da kalarak tahsilimi bitirdim.

1918 yılında Türkistan’a dönmek gayesiyle Azerbaycan’a geldim. İrtibat yolları kapalı olduğu için Azerbaycan’da kalmaya mecbur oldum. Gence Lisesi’nde öğretmenliğe atandım ve ancak 1920 yılında Türkistan’a gidebildim. Türkistan’ın elverişsiz iklimi, 1922 yılında tekrar Azerbaycan’a dönmeme sebep oldu. O zamandan beri de burada, orta ve yüksek okullarda öğretmenlik yapıyorum. (AMEA AEİTVSMA, dosya no. 39, liste 313, 16.)” diye yazıyor.

 

2.Halit Seyit Hocayev’in Özgeçmişi İle Ters Düşen Birkaç Nokta

 

Halit Seyit, özgeçmişindenerede ve ne zaman çalıştığını gösterdiği hâlde birkaç konuda nedense susmakta. Mesela, Taşkent’den ne zaman ve kiminle gitdiği, İstanbul Üniversitesi’ni ne zaman bitirdiği, bitirdikten sonra nerede çalıştığı, Azerbaycan’a 1918 yılının hangi ayında ve gününde geldiği, Gence’de hangi lisede çalıştığı, Özbekistan’a 1920 yılının hangi ayında ve gününde gittiği, orada hangi lisede çalıştığı ve ne zaman geri döndüğü konusunda net bilgi vermiyor.

Halit Seyit’in kızı Behce hanımın hatiraları ise özgeçmişte karanlık kalanların bir kısmına açıklık getirmekte. O, babasının İstanbul ile ticari ilişkisi olan, ünlü Özbek araştırmacısı Hadi

 

I.     Milletlerarası Türkiye-Özbekistan Münasebetleri Sempozyumu 8-10 Kasım 2018 160

 

Zerif’in dayısı ile gittiğini anlatır. Hem de Halit Seyit’in babası Seyid Ali Hoc’anın arkadaşıymış (Turan Azer, 2009:5).

Halit Seyit 1906 yılında Konstantinopol’a gittiğini, orada 6-7 yıl içinde Üniversiteyi bitirdiğini yazar. O dönemde İstanbul Üniversitesi’nde 6-7 sene eğltim verecek fakülte yoktu. 1906 yılından 1918 yılına değin 6-7 sene değil 12 sene eder. Özgeçmişte iki sene hazırlık kursunda okuduğu yazılmakta. Behce hanım babasının hatırasına dayanarak Halit Seyit’in üç sene Tıp fakültesini okuduğunu, Tıp fakultesini sevmediğinden oradan uzaklaştığını, sonra Tarih-Edebyat fakültesinde okuduğunu söyler (Turan Azer, 2009:6).

Halit Seyit Hocayev’le ilgili araştırmalar yaptığımı öğrenince Taşkent’te yayınlanan “Johan adabiyatı” dergisinde makalemin yayınlanmasına yardımçı olmuş araştırmacı-şair Tahir Kahhar bana "Sadayı Turküstan" gazetesinin bir kaç sayısındaki bilgileri gönderir. Burada Halit Seyit’in bir kaç makalesi bulunur.

1914-15 yılında Ubeydullah Hocayev ile Münevver Gare Abdureşidov’un Taşkent’te yayınlattığı "Sadayı Turküstan" gazetesinin 1914 yılındaki sayılarında Halit Seyit’in “Kim otur, cuvanmerk? Getirme haramı” (6 Mayıs, sayı , “Fasad ahlak kay vakta başlandı” (11 Mayıs, sayı 9, 23 Mayıs, sayı 12), “Mende neme gerek” ( Haziran, sayı 18), “Hayırlık ümid” (15 Haziran, sayı 27) adlı makaleleri bulunmakta idi. Bahçesaray’da İsmayıl bey Gaspıralı’nın yayınlattığı “Tercüman” gezetesinin 1914 yılı 23 Şubat’da basılan 43.sayısında Halit Seyit’in “Mektub Taşkentden” makalesi basılmıştır (“Tercuman” gezetesi, 1914, 23 Şubat).

Özbek araştırmacısı Ziyo Said “Özbеk vaktli matbuоti tarihiga matеriallar” eserinde “Sadоi Turkistоn” gazеtesinden bahsedeken yazar: “Bu gazеta kendi çevresine çok kişini celb etdi. Onin daimi yazıçıları Munavvarkоri, Abdulla Avlоniy (İndamas), Tölaqan Höcamyorоv (Tavallо), Saidnоsir Mircalilоv, Hamza Hakimzоda, Halid Said, Abdulhamid Sulaymоn (Çölpоn), Mömincоn Muhammadcоnоv, Abdulla Erğоziеv, Nöşiravоn Yovuşеv, Siddigiy, Lutfulla Оlimiy, Saidahmad Vasliy, Fuzayl Cоnbеv, Muhammadcоn Mudarris, Badriddin Alam, Hоci Muin, Şukur Rahimiy ve bоşqalar idi.” (Said Ziyo, 2009:54)

Bu belgeler Halit Seyit’in 1913 yılının sonları ve 1914 yılın başlarında vatana döndüğünü, orada bir ara yaşadığını, eğitimle ilgili makaleler yazdığını sonra yeniden İstanbul’a gittiğini onaylar niteliktedir.

Halit Seyit’in 1918 yılının Mart-Nisan aylarından sonra Azerbaycan’a geldiği anlaşılır. O zaman yeni kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin ricasıyla Osmanlı Devleti’nin askerî birlikleri Gence’ye gelmiş ve Kafkas İslam Ordusu’nu kurmuştu. Bu ordunun kumandanı Nuri Paşa’nın siyasi işlerden sorumlu müşaviri, Kafkasya kökenli ve bölgeyi iyi bilen Ahmet Ağaoğlu (Ağayev) idi. Hazar ötesinde, Türkistan’da, Tataristan’da esir Türk ve Müslümanlara yardıma gidecek bu orduya Ahmet Ağaoğlu gibi müşavirler gerekli idi. Bu konuda bölgeyi iyi bilen ve Türkistan kökenli Halit Seyit Hocayev’in de görevlendirildiğini düşünmekte idim.

Böyle olmasa, Halit Seyit, İran üzerinden veya Kafkas İslam Ordusu’nun 15 Eylül 1918 tarihinde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Bakü’yü Rus-Ermeni askerî birliklerinden kurtarmasından sonra Türkistan’a dönebilirdi. 1937 yılında gözaltına alınan Halit Seyit KGB tarafından yargılandığında hâkimin; “Türk Ordusunun Azerbaycan’dan çekilmesinden sonra, sizin Türkiye’nin istihbarat birimleriyle ilişkinizin olduğu konusunda yeteri kadar bilgimiz vardır”(AMTNA, dosya 12493, Bünyadov, 1993: 167) sözlerini söylemesi de bu savı onaylar

 

I.     Milletlerarası Türkiye-Özbekistan Münasebetleri Sempozyumu 8-10 Kasım 2018 161

 

nitelikte. Cevap ise ilginçtir. Abdurreşid İbrahimov’un teşebbüsü ile Nuru Paşa’nın askeri birliğinde Gence’ye gönderdiklerini ve Osmanlı ordusunun istihbaratına rehberlik eden, geleceyin yazarı Rüşen Aşref ile bağlantısı olduğunu söyler.

Halit Seyit, Eylül 1920 tarihinden itibaren Taşkent ’te Yüksek Pedagoji okulunda öğretim üyesi, sonra müdür olarak çalıştığını yazar. Bu da Azerbaycan’ın Bolşevik Rusya tarafından 28 Nisan 1920 tarihde işgalinden ve 28 Mayıs 1920 tarihte Gence’den başlayan ve Azerbaycan’ın bir çok bölgesini kaplayan isyandan sonraya tesadüf eder. Onun Bakü’ye tekrar dönüşü ise 1922 yılının Ekim ayında gerçekleşir. Bu da Enver Paşa’nın Türkistan’da saldırıya maruz kalarak şehit edilmesinden (04. 08. 1922) sonradır. O zaman Bakü’de çalışan Muhittin Birgen şunları yazar: “Bakü’de bulunduğum sırada bir müddet Enver Paşa’nın ordusunda bulunmuş olan bir Taşkent’li ile konuştum. Bu şahıs, Enver Paşa’nın son günlerinde yanında bulunanlar arasında olduğunu ve bir yolunu bularak kaçıp kurtulduğunu söylüyor” (Birgen, 2006:773). Mühittin Birgen’in Enver Paşa’nın şehit oluşunu yazarken birkaç defa “bir Taşkentli”, “Taşkentli Türk”, “bu Taşkentli” diye saygıyla hatırladığı şahsın Halit Seyit olduğu kanaatindeyiz.

 

3.Halit Seyit Hocayev’in Enver Paşa ve Nuri Paşa kardeşleri ile ilişkisi

 

Enver ve Nuri paşaların kardeş olması, ayrıca Enver Paşa’nın, Azerbaycan’a Osmanlı askerî birliklerinin yollanmasına önem vermesine dikkat edilirse Halit Seyit’le Enver Paşa’nın birbirlerini doğrudan tanıdıkları ihtimali de ortaya çıkar. Enver Paşa, Halit Seyit’le İstanbul’dan tanışmasa bile Türkistan’a giderken kardeşi Nuri Kıllıgıl Paşa’nın inandığı, güvendiği kimselerin adresini ona vermesi doğaldı.

1926 yılda Bakü’ye I Türkoloji Kurultaya gelmiş Mehmed Fuad Köprülüzade ile görüşürken Mehmed Fuad bey’in Halit Seyit’i Ali bey Hüseyinzade’ye “eski dostlarımızdan Halid Seiyd” diye tanıtması ve Halit Seyit’in de “ Fuad beyle ilk kez tanışmıyordum” yazması ve b. nedenler onun İstanbul’da iken milletci kesimle sıkı bağlıarının olduğunu isbatlar (Turan Azer, 2009:34).

 

4.Halit Seyit’in Azerbaycan’a İkinci Gelişi

 

Halit Seyit Bakü’ye dönüş sebebini, Taşkent’in havasının sağlığına dokunduğu şeklinde gösterir. Onun Sovyet makamlarına yazdığı bilgiler elimizdedir ve böyle bir sebebi ileri sürmesi bizce normal karşılanmalıdır. Halit Seyit, kendini kurtarmak için bu şekilde yazmak zorunda idi, ancak araştırmacılar, onun Taşkent’ten Bakü’ye dönüşünün gerçek sebebini mutlaka bulmalı. Bu konu henüz yeterince araştırılamamış kalmıştır. Özbekistan’daki KGB ve özel birimlere ait arşivlerin araştırmacıların kullanımına açılmaması, bu konuda yeterli bilginin alınamaması da doğal olarak gerçeklerin ortaya çıkarılamamasına sebep olmaktadır. Tahminimize göre Halit Seyit, takipten kurtulmak için veya yeni bir Türklük merkezi oluşturmak için Bakü’ye dönmüştür. (Şamil Ali, 2003).

Bakü’nün Balahanı kasabasında, işçiler için açılan İşçi Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapması, Azerbaycan’ın en uç noktasında bulunan Kusar ilçesine giderek burada oluşturulan pedagoji kurslarında çalışması (16. 5. 1923) Halit Seyit’in Bakı’ya gelişi, Alihaydar Garayev’in (Karayev) akrabalarından Şabanovlar ile ahbaplık yapması bize karanlık konulardan. Şabanovlar onu Azerbaycan’ın en ünlü ailelerinden, yani, Rusya ordusunun generali, 1918 yılında Azerbaycan’ın Savunma Bakanı olmuş Semedağa Mehmandarov’un kız kardeşi Meryem hanımla Mir Rza han Talışınski’nin izdivacından olan Sitare hanım’la evlendirmelerinin arka

 

I. Milletlerarası Türkiye-Özbekistan Münasebetleri Sempozyumu 8-10 Kasım 2018 162

 

planında da başka planların olması gerçeği tok değil. Sitare hanım’ın kardeşleri Ağa han (Ebülfet), Abbas han, Rüstem han Üniversite bitirmiş, kız kardeşlerinin eşleri ise aydınlar idi (Turan Azer, 2009:57). Böyle bir ailenin kimsesi olmayan, kimsenin tanımadığı birisine kız vermesinin arkasında bizim bu günedeğin belirleyemediğimiz bir konu muhakkak ki mevcut.

1920. yılında Bolşevikler Azerbaycan’ı işgal ettikden sonra onlara uşaklık eden, Azerbaycan’ın GeçiciDevrimKomitesi’nin üyesi, Bakü Devrim Komitesi’nin başknı, Halk Askeri Deniz Komissarı, Halk Emekçi Komissarı, Kafkasya Kızıl Ordusu Askeri Devrim Konseyi’ninüyesi, 1923 yıldan itibaren Azerbaycan Kömünist (Bolşevikler) Partisi sekreteri, Bolşeviklerin ideoloji silahı “Komünist” gazetesinin baş yazarı ve s. görevlerde çalışmış, milletcilere divan tutan, fanatik Bolşevik gibi tanınan Alihaydar Garayev(Karayev) ile(ASE, 1979:60, III cild.) Halit Seyit’in ilişkisi sıradan bir ilişki olamazdı. Hatta Behce hanım küçükken Alihaydar Garayev’in (Karayev) evine gittiğini, onun kızı Zemfira ile oynadığını hatırlıyor(Turan Azer, 2009:68).

Halit Seyit 1924 yılının Ekim ayında yeniden Bakü’ye döner. Bütün baskılara rağmen Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı’nın emriyle Azerbaycan’a gönderilen öğrencilerin velisi olur. Onun müdir olduğu öğrenci yurdunda Özbek aydınlarının Azerbaycan’dakitemsilciliğine dönüşür. Geleceğin ünlü araştırmacısı, halkbilimci, Özbekistan Bilimler Akademisi Til ve Edebiyat Enstitu başkanı Hadı Zeripov (Hadı Zerip), Özbekistan Halk Artisti Helime Nesirova, Devlet Dram Teatrosu’nun artisti Nezire Aliyeva ve s. gençler yetişmiştir (Turan Azer, 2009:8). O, Azerbaycan Yüksek Pedagoji Enstitüsü’nde, Samet Ağamalıoğlu Toprak Bilimleri Teknik Lisesi’nde, Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nde, Azerbaycan Hidromeliorasyon Teknik Lisesi’nde faaliyetlerini yürütmüş ve öğrencilere millî bilinci aşılamak gayesiyle Türkçülük propagandası yapmıştır(Hüseyinoğlu A.Ş., 2008:113).

 

5.Halit Seyit’in Ortak Türk Dili ve Alfabesi Uğrundaki Gayretleri

 

1922 yılında Bakü’de Türk Halkları Aydınlarının Konferansı gerçekleşir. Konferansta yeni alfabe komitesi oluşturulur. Komite Bakü’de oluşturulsa da, amaç eski Sovyetler Birliği’nde yaşayan, Arap alfabesini kullanan halkların hepsinin Latin alfabesi doğrultusunda hazırlanan tek bir alfabeye geçişini sağlamaktı. Bunu gerçekleştirmek için 1924 yılı Eylül ayında Bakü’den bir tren yola çıkar. Trende yolculuk yapanlar konusunda Halit Seyit Hocayev şöyle bir bilgi vermekte: “Komisyon aşağıdaki kişilerden oluşmakta.

1. Semedağa Ağamalı oğlu, Yeni Alfabe Komitesi başkanı.

2. Mirze Celil Memmedguluzade, “Molla Nasreddin” dergisi başkanı ve komisyon üyesi.

3. Veli Huluflu, araştırmacı, komisyon üyesi.

4. Halit Seyit, İşçi Fakültesi ve Meliorasyon Lisesi yabancı dil ve edebiyat öğretmeni.

Bunlardan başka doktor, vekilharç, daktilograf da vardı. Bakü Darülfünun müderrislerinden Prof. Mizirlinski de bizimle idi. Heyet için bir vagon ayrılmıştı”. (Seyid Halid, 1929:9, Toker Mustafa -Ufuk Deniz Asçı, 2006). Bahçesaray’da Prof. Bekir Çobanzade, Maarif Komiserliği’nin Terbiye-i İçtimaiye Müdürü Odabaşı, Maarif Komiseri Hasan Sabri, Osman vb. konuşmalarını, yol boyunca Tataristan’da, Orenburg’da ve diğer şehirlerde yaptığı çalışmalarını geniş bir şekilde betimler.

Özbekistan’da hükümet adamları Moskova’ya gittiklerinden dolayı onlarla görüşme imkânı

 

I. Milletlerarası Türkiye-Özbekistan Münasebetleri Sempozyumu 8-10 Kasım 2018 163

 

bulamazlar. Taşkent’in eski semtindeki Desterhancı Medresesi’ne giderler. Şehirde ilk Usul-i Cedit (çağdaş eğitim veren okul) Mektebini açan, “1906 yılından inkılaba kadar ilerici gençlere yardım eden” Münevver Kari ile tanışırlar. Akşam Münevver Kari ile Yusuf Aliyev onların vagonuna gelir ve birlikte sohbet eder, aydınlarla öğretmenlerin görüşlerini fiiliyata dökeceklerine dair söz verirler. Sonradan Şahabeddin Efendi’nin konuğu olurlar(Seyid Halid, 1929:67) .

Halit Seyit, geri döndükten sonra gördüklerini “Yeni Alfabe Yollarında Eski Hatıra ve duyğularım” adıyla yayınlatır. Eserin başlığının hemen altında, “Bakü-Kırım-Türkistan, Bakü- Türkmenistan-Özbekistan. Birleşik yeni Türk alfabesi ile Azerbaycan lehçesinde birinci olarak bu eser tab edilir” notu düşülmüştür. Kitap 148 sayfadan ibarettir ve esere, Bakü Üniversitesi Şarkiyat Fakültesi öğretim üyesi Kazanlı Aziz Öveydullin (yazarın adı kaynaklarda Gaziz Salihoviç Gubaydullin şeklinde geçiyor) kısa ve anlamlı bir önsöz yazmıştır(Seyid Halid, 1929).

Bu, bir Türk aydınının Kırım’a, Tataristan’a ve Türkistan’a yaptığı seferi anlatan bir seyahatnamedir. Kitabın alınıp okunması 1937 yılından itibaren yasaklanmıştır. 1960’lı yıllarda

okunmasına tekrar izin verilmiştir.

 

6. Bakü’de Birinci Türkoloji Kongrede

 

Latın alfabesine geçmek için büyük çabalar gösteren Halit Seyit “Bakı’da toplanacak olan türkoloğlar kurultayı karşısında “Osmanlı, Özbek, Kazak Lehçelerinin Mukayeseli Sarfı” (Kocaoglu Timur, 1985, Kocaoglu Timur, 1986) adlı kitabını Arap alfabesiyle yayınlatır. İsim, sıfat, zamir, fiil ve edat bölümlerinden oluşan 110 sayfalık kitabın ilk sayfasında şu cümleler yer almakta: “Türkçenin çeşitli şiveleri arasından seçerek Türk uluslarının hepsinin anlayabileceği ortak bir dil oluşturabilir miyiz?” (Seyid Halid, 1926:1).

Araştırmacı Esger Guliyev bu eseri “Türkolojide Mirze Kazım beyin eserinden sonra en değerli kıyaslamalı gramer” adlandırır (Guliyev Esger, 1988: 23 Temmuz).

İlmî ve pedagojik çalışmalarının yanında sosyal yönü de güçlü olan Halit Seyit, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de 1926 yılında gerçekleşmiş I. Türkoloji Kurultayı’nın düzenlenmesinde aktif şekilde çalışmıştır. Kurultaya özel olarak davet edilen araştırmacı, kurultayın gündemindeki konularla ilgili tartışmalara katılır, 28 Şubat tarihinde yapılan dördüncü toplantıda “Altay Dillerinin Akrabalık Meselesinin Tarihî ve Çağdaş Durumu” adlı bir bildiri sunar. Toplantılar esnasında aktif çalışan ve tartışmalara katılan Halit Seyit’in bildirisini ne yazık ki, stenografcı kayıt etmemiştir. Konuyla ilgili belgede bir tek cümle, “Halit Seyit Özbek Dilinde” konuştu şeklinde yazılmıştır (Nerimanoğlu K.V. ve Ağakişiyev E. 2006:129). Stenograftaki görevliler Rus dilindeki konuşmalarıkaydettikleri halde, yalnızca Halit Seyit’in değil, genel olarak Türkçe sunulan bildirileri kayda almamıştır.

Halit Seyit’i tanıyanlar ise onun sadece toplantılarda değil hatta evinde bile Özbek lehçesinde konuşmadığını yazar (Turan Azer,2009:66). O, İsmayıl bey Gaspıralı, Hüseyin Cavid, Ali bey Hüseyinzade, Mehemmed Hadi, Abdulla Şaik, Ahmed Cavad veb. aydınlar gibi konuşurmuş. Bu türlü konuşma ise ister Türkiye’de, ister Azerbaycan’da, ister Kırım’da yaşayan aydınlar için anlaşılır idi.

 

I. Milletlerarası Türkiye-Özbekistan Münasebetleri Sempozyumu 8-10 Kasım 2018 164

 

Günümüze kadar da Halit Seyit’in bu kurultayda sunduğu bildiri bulunamasa da onun “Osmanlı, Özbek, Kazak türkçelerinin kıyaslamalı serfi” ve “Yeni alfabe yollarında eski hatire ve duyğularım” kitaplarından hangi konuda sunum yaptığı az çok anlaşılmakta.

Ali bey Hüseyinzade Birinci Türkoloji Kurultay’dan hatıra notlarında yazmakta: “Özbek Halit Seyit fasih Türkce nitkini verdi. Ona göre konuşma ferklerinin hüdudunu teyin itmek çetindir, lehcelerin coğrafiya bakımından bir-birine karışmaları, Türklerin bir-birini anlamaları için ümumi bir edebi dil zeruridir”. (Turan Azer, 2009:21).

Halit Seyit’e göre günün en önemli konulardan biri Türk uruğları arasında standart dil oluşturmaktır. Peki bu dil nasıl olmalıdır?” sorusunu cevaplayan Halit Seyit mümkün ola bilecek bütün variantları karşılaşdırarak meydana çıkarılacak standart dilin ayrı-ayrı Türk uruğlarısoyları tarafından anlaşılmayacağı taktirde böyle bir şeye girişmek faydasızr ve anlamsız olduğunu yazmakta. Çünki böyle olduğu taktirde mevcut dillerden birini okur, öğreniriz (Turan Azer, 2009:22).

Kurultaya katılanları Halit Seyit’in kendi evinde misafir etmesini akrabası Kamer Salamzade şöyle anlatmakta: “Türkoloji kurultayına Türkiye’den de temsilci heyeti gelmişti. Bu heyette Türkiyeli Köprülüzade Muhammed Fuat ile birlikte, aslen Azerbaycanlı meşhur yazar ve gazeteci Hüseyinzade Ali Bey de vardı. Yeni alfabe komitesinin üyelerinden Halid Hocayev bey Özbek idi… Halid efendi Türkiye’den gelen misafirleri evine davet etmişti… Misafirler arasında Hüseyinzade Ali Bey, Fuat Köprülüzade, Mirze Celil Memmedkuluzade, Rızakulu Necefzade, Hüseyin Cavid, Halid efendinin komşusu, Türkiye’de Üniversiteyi bitiren doctor Orhanbeyli de vardı.” (Salamzade Gemer, 1990:15).

Sitare hanım’ın kız kardeşinin eşi Rzakulu Necefzade o dönem Gürcüstan’da Yeni Türk Alfabesi Komitesi’nin başkanı olarak çalışmakta idi.

 

7. Halit Seyit’in İlmî, Pedagoji Faaliyetleri

 

Türkoloji’nin bugünkü durumuna baktığımızda Halit Seyit’in yaptığı hizmetler pek fazla büyük görünmeyebilir; ancak 1920’li yıllardaki durum göz önüne alındığında ne kadar büyük ve önemli bir iş yaptığı daha iyi anlaşılır. Ülkenin asıl ideolojisinin proleter enternasyonalizm olduğu, Türkçülükle uğraşanlara pantürkist damgası vurularak baskı yapıldığı ve zindanlara tıkıldığı bir zamanda Halit Seyit, “Türk Dillerinin Tarihî Grameri”, “Türkistan Tarihinin Kısa Özeti”, “Türk Edebiyatı Nazariyesi”, “Çağatay Edebiyatından Tetkikler”, “Karşılaştırmalı Gramer” vb. eserleri yazar. Bu çalışmalar son derece büyük önem taşımaktadır. Diğer taraftan Orhun yazıtlarını çağdaş dilimize çevirerek ona çeşitli açıklamalar getirmesi de dikkat çekicidir. (Şamil Ali, 2003).

Halit Seyit’in Abdulla Tağızade ile birlikte yazdığı “Muhtasar Üslubiyat” adlı eserin birkaç baskısı yapılmıştır. 1933 yılında Latin alfabesiyle basılmış kitap ortaokul ve liselerde cümle bilgisi (sentaks, sözdizimi) ve üslup konusunda ders vermek için hazırlanmıştır. Dört bölümden ibaret olan kitapta üslup konusu şöyle anlatılıyor: “Üslup, konuşmalarımızda ve yazılarımızda  ifadeyi çeşitli gayelerle ve noktası noktasına uygun olarak anlatan, usul ve kuralları öğreten ilimdir”. Bu kitabın editörlüğünü de ünlü Türkolog Bekir Çobanzade yapmıştı. (Hocayev Halit Seyit, 1934:5).

 

I. Milletlerarası Türkiye-Özbekistan Münasebetleri Sempozyumu 8-10 Kasım 2018 165

 

Halit Seyit’in şahsi dosyasının 16. sayfasında Prof. Bekir Çobanzade’nin bir notu göze çarpmaktadır. Çobanzade, 2. 12. 1935 tarihinde düştüğü notunda şunları dile getirmektedir: “Seyid Hocayev’in 14 ilmî eseri vardır. Bunların içinde Türk dilinin sentaksı ile ilgili sonuncu esere özellikle dikkat etmek gerekir. Hocayev bu eserde, Doğu ve Rus dilciliğinin sentaks teorisi sahasındaki düşüncelerin tamamından faydalanmış ve Türkçe’nin sentaksı ile ilgili zengin belgeler toplamıştır”.

Bekir Çobanzade, herhangi bir tez yazıp savunmadan Halit Seyit’e dilcilik alanında doktor unvanı ile doçentlik ilmî derecesinin verilmesini teklif ediyor (AMEA AEİTVSM, fond 39, siyahı 313, sah. 16).

 

8. KGB Arşivlerinde Halit Seyit’le İlgili Yazılanlar

 

Azerbaycan Devlet Tehlikesizlik (KGB) Bakanı Novruz Rızayev, Azerbaycan Komünist Partisi Merkezi Komitesi sekreterliğine 15 Mayıs 1929 tarihinde yazdığı gizli mektubunda milliyetçi öğretim üyelerini ve öğretmenleri okullardan temizlemek, yani işten atmak için bir komisyon kurulmasını ve bu komisyona gizli olarak KGB elemanlarının tayin edilmesini tavsiye ediyor. Tavsiyede şunlar yer almıştır: “Özellikle Türk edebiyatı, coğrafya ve sosyoloji  onularında ders veren öğretim üyelerine ve öğretmenlere karşı yapılan bu temizleme faaliyetinin toplu memnuniyetsizlik oluşturmaması için çeşitli zamanlarda ve ayrı ayrı okullarda hayata geçirilsin.”(Genç Azer, 1993:39).

Belgeden şu anlaşılmakta; milliyetçilik daha çok eğitim birimlerinde, aydınlar, ortaokul ve yüksek okul öğrencileri arasında yayğındır. Milliyetçiliğin yayılmasında aktif rol alanlar ise, Sovyet aleyhtarı düşünceye sahip aydınladır. (Genç Azer, 1993:39).

Halit Seyit’in faaliyeti, Sovyetler Birliği’nin istihbarat elemanlarının gözünden kaçmamıştır. 3 Haziran 1937 tarihinde gözaltına alınırken kendisiyle birlikte 35 yaşındaki eşi Sara, da tutuklanmıştır. 12 yaşındaki kızı Behice, 30 yaşındaki kardeşi Sultan ve 28 yaşındaki kız kardeşi Ruhsara baskı altına alınmıştır.

Devlet Tehlikesizlik Komitesi (KGB) elemanları evden 27 adet çeşitli kitap, Türkiye’de yayımlanan «Cumhuriyet» gazetesinin 1933 yılına ait nüshası, 1927 yılında yayımlanan beş dergi, «Alfabe» kitabı vb. belgeler de almışlardır (AMTNA, iş 12493/72).

Gözaltına alındığında sorgu hâkimi ile arasında geçen diyalog belgelerde şu şekilde yer almıştır:

Sorgu hâkimi: Antibolşevik, pantürkist teşkilata ne zaman girdiniz?

Halit Seyit: 1925 yılında tanınmış pantürkist Aziz Salihoviç Gubaydillin’in Bakü’ye gelmesinden sonra.

Sorgu hâkimi: Pantürkist teşkilattaki faaliyetleriniz hangi doğrultuda idi?

Halit Seyit: Ben öğrenciler arasında pantürkist propagandası yaparak Sovyet hâkimiyetine karşı olan milliyetçi kadrolar yetiştiriyordum”(AMTNA, dosye 12493/72, Bünyadov,1993:166).

 

I. Milletlerarası Türkiye-Özbekistan Münasebetleri Sempozyumu 8-10 Kasım 2018 166

 

Uzun yıllar Azerbaycan Millî Güvenlik Bakanlığı’nın arşivlerinde çalışarak elde ettiği belgeler doğrultusunda ondan fazla eser meydana getiren Prof. Dr. Celal Kasımov “Repressiyadan Deportasiyaya Doğru” adlı eserinde şunlara işaret etmektedir; “Sovyet döneminde baskı ve zulme maruz kalan bazı ilim adamları ve aydınlarla ilgili olarak herhangi bir şahıs hakkında makale veya inceleme yazısı yazarken sık sık “güya antisovyet propagandası yapmış”, “güya Sovyet hükümetini sevmemiş”, “güya pantürkist olmuş”, “güya milliyetçi olmuş”, “güya…” gibi ifadeler kullanır ve bununla da “suçsuz hükümlü” portresi oluşturmaya çalışıyorlar. Aslında bu suçsuz hükümlülerin büyük çoğunluğu Sovyet rejiminin kanunlarına gore suç işlemiştir. Bu suçlar, bugünkü nesle örnek oluşturabilecek, iftihar kaynağı olacak, gurur duyulacak suçlardır. Onların suçsuz olduklarını ileri sürmek tarihi tahrif etmekten başka hiçbir şeye hizmet etmez. Bu tür ifadelerin kullanılması Sovyet döneminde olumlu kabul edilse de bugün çok şaşırtıcı gelmektedir. Bizler baskı ve zulüm siyasetine maruz kalanların tamamını fark gözetmeden bağımsız Azerbaycan uğrunda mücadele eden şahıslar olarak takdim etmek istemeyiz.

…Bolşevikler tarafından “Karşı ihtilalci milliyetci teşkilat”ın üyeleri olarak suçlananlar, onların yürüttüğü siyasete karşı çıkanlardı. “Karşı ihtilalci milliyetçi teşkilat” derken Sovyet hükümeti, Müsavatçıları, İttihatçıları, Turancıları, kısaca millî kurtuluş yolunda yürütülen mücadeleye katılanları göz önünde bulunduruyordu. Arşiv materyalleri, adlarını bugün de “güya…” ibaresiyle kullandığımız teşkilatların gerçek mevcudiyetlerini ortaya koymaktadır. Aynı zamanda muhacerette yaşayan Azerbaycanlı fikir ve siyaset adamları da Bolşeviklere karşı yürüttükleri gizli teşkilatların çalışmalarını inkâr etmiyorlar.” (Gasımov, Celal, 1998:71-72) KGB’nin sorgu hâkiminin Halit Seyit’in yüzüne karşı söylediği: “Azerbaycan’dan Türk Ordusunun çekilmesinden sonra sizin Türkiye istihbarat birimleri ile ilişkinizin olduğu konusunda yeteri kadar bilgimiz vardır”.(Bünyadov, 1993:167)sözleri de, onun neden 1918 yılında Özbekistan’a gitmeyip Azerbaycan'da kaldığına ve özgeçmişinde bu yıllar hakkında neden net bilgi vermediği konusuna da ışık tutuyor.

 

Sonuç

 

Halit Seyit Hocayev ile ilgili olarak edinebildiğimiz belgeler, 49 yıl ömür sürmüş, ömrünün 30 yılını Türk halklarının istiklali ideali uğruna adayan bu büyük insanın, gençliğinde askerî birlikler ve örgütlerde yer aldığını gösterir. O, 1922 yılından sonra Türk halklarının birliği için ortak dil, ortak kültür ve ortak alfabe oluşturma yolunda büyük çaba göstermiştir. 1925 yılından itibaren ise Birleşik Türk-Tatar Devleti kurmak gayesiyle bir teşkilat oluşturmuştur. Bu teşkilata Rusya’da esaret altında olan Türklerin aydınları, bilim adamları, devlet kademesinde yüksek makamları işgal edenler, ordu mensupları vb. alınmıştır. Onların istekleri o zamanlar gerçekleşme imkânı bulamadı ve Sovyet ceza makinesi bu kıymetli şahsiyetleri 1937 yılında sudan bahanelerle ve uyduruk mahkemelerin sahte kararlarıyla, birçoğunu da yargısız infazla şehit etti. Anca onların istek ve ülküleri yaşayarak geç de olsa hayata geçti. Aslında bir ideolojinin gerçekleşmesi için 50 veya 100 yıl pek o kadar da fazla uzun bir zaman dilimi değildir.

 

Kaynaklar

 

I.     Milletlerarası Türkiye-Özbekistan Münasebetleri Sempozyumu 8-10 Kasım 2018 167

 

1. Azerbaycan Milli Bilimler Akedimisi Azerbaycanda Elmi İrsin Toplanması ve Sistemleşdirilmesi Merkezi Arşivi (AMEA AEİTVSMA), fon 39, liste 313, Hocayev Halit Seyit’in dosyası.

2. Azerbaycan Millî Tehlikesizlik Nazirliği’nin (İstihbarat Bakanlığı) Arşivi (AMTNA),

Hocayev Halit Seyit’in dosyası 12493/72

3. Azerbaycan Sovyet Anskilopedisi (ASE). (1979) III cilt, Bakü.

4. Birgen Muhittin. (2006). İttihat ve Terakki’de On Sene (İttihat ve Terakki’nin sonu). Hazırlayan ve Notlayan Zeki Arıkan, ikinci cilt, Kitapyayınevi, İstanbul.

5. Bünyadov Ziya.(1993), Kırmızı Terör. "Azerbaycan Dövlet Neşriyatı». Bakı. (Kitaba alınan makalelerin ekseriyeti Z. Bünyadov tarafından 1988 yılından başlayarak "Elm" gazetesinin çeşitli sayılarında ve başka gazetelerde yayımlatılmıştır.

6. Genç Azer. (1993). (İstintak Materialları Üzre) Senetleri çapa hazırlayan (Belgeleri yayıma hazırlayan): B. C. Refiyev. "Azerneşr", Bakı.

7. Gasımov Celal. (1998). Repressiyadan deportasiyaya doğru, “Mütercim”

neşriyyatı, Bakü.

8. Guliyev Asker. (1988), İki Halkın Oğlu. "Elm" gazetesi, 23 iyul (Temmuz), sayı, 29 (127).

9. Hocayev, Halid Said (2006); Yeni Elifba Yollarında Eski Duygu ve Hatıralarım, (Haz. Mustafa TOKER-Ufuk Deniz Asçı), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

10. Hodjayev H.S.(1936) Divani luğati tyurk (Mahmuda Kaşkarskoqo), Trudı Azerbaydjanskoqo Filiala. Linqvistiçeskaya serya. XXXI, Baku

11. Hüseyinoglu, Ali Şamil. (2002). Türk Edebiyatı Araştırmacısı Emin Abid. “Türk Dünyası” (Dil ve Edebiyat dergisi)(Ankara), Güz, sayı 14.

12. Hüseyinoglu Ali Şamil. (2008) Katağon Kurboni. “Jahon Adabiyoti” dergisi (Taşkent ), sayı, 1(128) Ocak.

13. Kocaoglu Timur. (1985), “Türkolojide Eserler II: Türkistanlı Dilci Halid Said’in Türk Lehçelerinin Karsılastırmalı Grameri”, Türk Kültürü, 266: 28-38.

14. Kocaoglu Timur. (1986), “Azeri Bilgini Halid Said’in Türk Lehçelerinin Karşılaştırmalı Grameri”, Tarih incelemeleri Dergisi, 2: 349-359.

15. Nerimanoğlu Kamil Veli, Atakişiyev Aliheyder. (2006). 1926-cı il I Bakı Türkoloji kurultayı (Stenokram materialları, biblografiya ve foto-senetler. Rusça’dan tercüme, ön söz ve şerhlerin müellifi: Prof. Kamil Veli Narimanoğlu, elmi işçi Alihaydar Ağakişiyev), “Çinar-Çap” neşriyatı, Bakı.

16. Sadayı Turküstan gazetesi, 1914, 6, 11, 23 Mayıs, 15 Haziran.

 

I.                   Milletlerarası Türkiye-Özbekistan Münasebetleri Sempozyumu 8-10 Kasım 2018 168

 

17. Salamzade Gemer. (1990). “Küçük Pencereden Görünen Dünya”, Azerbaycan Devlet Neşriyatı, Bakı.

18. Seyid Halid. (1914). Mektub Taşkentden, “Tercuman” gezetesi, 23 Şubat, sayı 43.

19. Seyid Halid. (1923). Dördlük, “Maarif ve medeniyyet” dergisi, sayı 3

20. Seyid Halid. (1926). Osmanlı, Özbek, Kazak Dillerinin Mukayeseli Sarfi. Azerbaycan Tetkik ve Tetebbö Cemiyetinin Neşriyatı, Bakı.

21. Seyid Halid. (1929). Yeni Alfabe Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım, “Yeni alfabe Komitesi” neşriyyatı, Bakı.

22. Said Ziyo. (2009). Özbеk vaqtli matbuоti tarixiqa matеriallar, Taşkent.

23. Şamil Ali. (2003). Halit Seyit. «Filologiya Araşdırmalar» Toplusu, sayı 19.

24. Tağızade A., Hocayev H.S. (1934). Muhtasar Üslubıyat, «Azerneşr», Bakı.

25. Tercuman gezetesi, 1914, 23 Şubat.

26. Toker, Mustafa (1996), "Halid Said Hocayev ve Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım Adlı Eseri", Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, 2: 409–418.

27. Turan Azer.(2009). Haild Seyid Hocayev, Bakü.

28. Ziyo Said. (2009).Özbеk vaktli matbuоti tarihiga matеriallar, Toşkent.

 

 

Çap olundu: Dr. Ali ŞAMİL / Halit Seyit Hocayevin Hayat Hekayesi İle İlgili Keşin Cizgiler, I. Milletlerarasi Türkiye-Özbekistan münasebetleri sempozyumu (8-10 Kasim 2018), Özet/bildiriler kitabı, 1st International Symposium on Turkey and Uzbekistan relations (8th -10th November 2018) Proceedings, səh. 158-168.https://sempozyum.kastamonu.edu.tr/images/dokumanlar/sempozyumlar/1-ozbekistan-munasebetleri/ozbekistan_turkiye_sempozyumu_bildiri_kitabi.pdf

 
Sayğac
 
Flag Counter
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol