Koroğlu destanında Diyarbekir ve yöresi

Ali Şamil
                                          Aktaran: Seyfettin Altaylı

 KÖROĞLU DESTANINDA (TEBRİZ NÜSHASI) DİYARBAKIR VE YÖRESİ

                           


Özet: Aslen Leh (Polonyalı) olup, önceleri İran’da Rusya Misyonerler Cemiyeti’nde tercüman olarak, sonra da Reşt ve Gilan şehirlerinde konsolos olarak görev yapan Aleksandr Hodzko, Köroğlu destanını aşıklardan derleyerek yazıya alır ve 1842 yılında İngilizceye tercüme ettirerek Londra’da yayımlatır. Bununla da destanın dünya çapında ünlenmesinin ve yayılmasının temeli atılmış olur. Ne yazık ki, devlet arasındaki siyasi durum ve demir perdeler Köroğlu destanının gerektiği şekilde araştırılmasını engeller. Destanla ilgili çalışmalar da böylelikle bölgesel düzeyde kalır.

Azerbaycan, Türkmenistan ve Türkiye’de yayımlanmış kitap ve makalelerde araştırmacılar Köroğlu’nun kendi bölgelerinde yaşadığını ispat etmeğe çalışmışlardır. Buna sebep olan amillerden bir tanesi de, destanın gerektiği gibi toplanıp yayımlanmaması idi.

Sovyetler Birliği çöktükten sonra yıllar yılı esaret hayatı sürmüş milletler kendi haklarına ve kültürlerine sahip çıkmaya başladılar. 19. yüzyılda Tebriz’de adı bilinmeyen bir katip tarafından kaleme alınan ve yıllarca Gürcistan İlimler Akademisi K. Kekelidze Elyazmalar Enstitüsü’nde korunan, araştırıcıların 1958 yılında rastladığı Köroğlu destanı 2005 yılında Bakû’de Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Folklor Enstitüsü tarafından yayımlanmıştır. 28 bölümden ibaret olan destan, şimdiye kadar yayımlananların en büyük ve dikkate değer olanıdır.

Destanın 23 kolu “Celali Köroğlu’nun adamlarından biri olan Sarhoş’un Diyarbakır, Melik Paşa’nın kızı Mehveş hanımın ardınca gitmesi ve onun esir olması, Köroğlu’nun durumu haber alarak Sarhoş’un ardınca gitmesi ve Melik Paşa ile savaşarak onu katletmesi konusunu işlemektedir.

Destanın Tebriz nüshasında Diyarbakır ve yöresi ile birlikte Köroğlu ve adamlarının şahsiyeti, inançları ve dünya görüşü ile ilgili bolca malzeme vardır. Bildirimizde bunlara dikkat ediliyor ve tarafımızdan yayına hazırlanan Köroğlu destanı Ali Kemali  arşivi ile karşılaştırılmaktadır”.

Anahtar kelimeler: Türk destancılık geleneği ve Köroğlu destanında Alevilik, Diyarbakır ve yöresi.

Giriş

Oğuzların Bayındır boyunun siyasi faaliyeti gittikçe zayıflıyordu. Güçlü devletleri çökmüş olsa da Türkmen boylarının bir çoğu bunu kabul etmese de günden güne gelişen Osmanlı devletine karşı mukavemet ediyorlardı. Bu direnişte onlara genelde Safevi devleti destek olmaktaydı. Bu başkaldırılar Osmanlı devleti tarafından ortadan kaldırılınca isyankâr Türkmenler Safevilere sığınmak istediler. Onların bu tavrı pek hoş karşılanmıyordu. Safevi sarayı komşuluk ilişkilerini korumak için onları sertçe cezalandırıyordu. Bu ayaklanmalar, cezalandırmalar, sürgünler, yalnızca tarihî kaynaklarda değil, halk edebiyatına da yansıyordu. Meydana getirilen maniler, söylenen türküler, yazılan şiirler âşıklar tarafından Köroğlu motifi etrafında haleleniyordu. Köroğlu destanının elde olan nüshalarına bakmak bizce yeterli olacaktır.

Konu son derece geniş olduğundan dolayı biz yalnızca Diyarbakır’la ilgili olanları ortaya koymaya çalışacağız.

Türk Destan Geleneği ve Köroğlu Destanı

Folklor uzmanları Türklerin destan geleneği konusunda birçok araştırmalar yapmışlar. Ozanlar, yanşaklar, âşıklar, baskılar, destan geleneğinin günümüze kadar gelip çıkmasında büyük çabalar harcamışlar. Yüzyıllarca Çin sınırlarından Akdeniz sahillerine kadar Türk destanları söylenmiş ve yenilenmiştir. Yalnızca orta çağlarda değil hatta 19 ve 20. yüzyıllarda oluşturulmuş destanlarımızda bile eski çağların motiflerine ve deyimlerine rastlanıyor. Bu da bazen araştırmacıların yanlış fikirler ortaya atmalarına sebep olmaktadır. Çağımızda oluşturulan destanların motiflerine dayanarak onların eski devirlerde meydana getirildiğini ileri sürmektedirler. Köroğlu destanıyla ilgili yapılan araştırmalardan bu konuyla ilgili birçok örnek sunulabilir. Böylesi hatalara düşmemek için folklor malzemelerinin fişlenmesine özel önem verilmelidir. Fişlenmemiş folklor malzemelerinin araştırılmasında öncelikle onların dil ve üslubu, hangi bölgeden toplandığının belirtilmesi son derece önemlidir.

Bu konulara dikkat edilmediğinden ve yazıya alınan nüshaların zamanında yayınlanmamasından dolayı Köroğlu destanı ile ilgili olarak yayımlanmış makale ve kitaplarda araştırmacılar birçok hatalar yapmaktadırlar.

Köroğlu destanı, tarihin belirli bir kesiminde oluşmuş ve bu haliyle günümüze kadar gelip çıkmamıştır. Eski devirlerin motiflerinden yararlanan ozan-yanşak-âşıklar zaman zaman destanı yenilemiş, yaşadıkları bölgeye ve tarihi şartlara uygun hâle getirmiştir. Azerbaycan’ın Kelbecer bölgesinde 20.  yüzyılda yaşamış Ali Kurbanov’un (destancı) Köroğlu ile ilgili olarak yazdığı yeni kollar folklor araştırmacıları tarafından “âşıklardan yeni toplanmış gibi” yayımlatılmıştır.

Destanın Yazıya Alınan İlk Nüshaları

Köroğlu destanı yüzyıllar boyu yalnızca Türkler arasında değil, Türklerle ilişkisi olan bütün halklar arasında sevilmiş düğün ve bayramlarda, toplantılarda ozanlar tarafından çalınıp okunmuştur. Rus oryantalist Şopen 1856 yılında Aleksandr Hodzko’nun Avrupa’da yayımlattığı Köroğlu destanını Rusçaya çevirerek Kafkas gazetesinde yayımlatmıştır. Şopen, eserin önsözünde şunları söylemiştir:

“Asya’da ve genelde Doğu ülkelerinde Köroğlu’nun şöhretinin ulaşmadığı bir köşe bulamazsınız. Hatta onun adını Baserabya ve Moldova’da da duyabilirsiniz. Acaba Köroğlu’nun savaşçı yeteneğinin dışında ve tarihin belirli bir döneminde oynadığı rolün ispatlanmasından başka onu bu kadar sevdiren ne olabilir? Belirtmeliyim ki, Köroğlu’nun Asya’daki ünü, Homeros’un Yunanistan’daki şöhreti kadar azametlidir” (sadıkov, 1986:50).

Avrasya bölgesinde Köroğlu kadar geniş bir sahaya yayılmış ikinci bir destan bulamazsınız. Köken olarak Azerbaycan Türkü olan Rus oryantalisti Mirza Kâzım Bey bunu şöyle izah etmektedir: “Halklar Köroğlu’nun zulme karşı adilane yürüttüğü mücadelede kendi arzu ve isteklerini bulduğundan onu kendi etnik özellikleriyle yoğurmaya çalışmışlardır (Hakkı, 2003:28).

Bu kadar geniş bir alana yayılan ve sevilen destanın dünya sathında yayılması ve Avrupa metotlarıyla araştırılması, incelenmesini sağlayan Polonyalı şair, tercüman ve araştırmacı Aleksandr Hodzko’nun eseridir, yoksa kendi ırkından olan birinin emeği ile değil. Rusya Misyonerler Cemiyeti tarafından tercüman olarak İran’a yollanan Aleksandr Hodzko, İran’ın Reşt ve Gilan şehirlerinde Rusya konsolosu olarak çalışırken Aşık Sadık’tan Köroğlu destanını derlemiştir. Destanın düzyazı kısmını Farsça’ya tercüme etmiş olsa da, şiirlerini aynen olduğu gibi, yani Türkçe kaydetmiştir (Köroğlu, 1997:4).

Bu olay, Aleksandr Hodzko’nun folklor toplamadaki ilk işi değildi. Araştırmacı 1830 yılında Heşterhan Nogaylarından olan Alibey Şarapov’dan Adige destanını derlemiş, yine onun yardımıyla destanın nesir kısmını Farsça’ya tercüme etmiştir (Poslovii, 1990:39).

Aleksandr Hodzko, Londra’ya gittiği zaman her iki Türk destanını 1842 yılında İngilizceye tercüme ettirerek yayımlatmıştır. Bu olay da destanın Avrupa genelinde tanınarak araştırılmasının temeli atılmıştır.

Köroğlu destanı kısa bir zamanda Fransızca, Almanca ve Rusçaya tercüme edilmiştir. Araştırmacı folklor metninin kendi kimliği ile tanınması konusuna özel önem vererek destanın Hacı Mirza İskender’in isteği ile Aşık Sadık’ın sazda çalarak söylediğini, Mirza Abdülvahap tarafından kaleme alındığını, Mirza İskender’in hizmetçileri olan Mirza Mehdi Gilani, Hazretkulu Bey ve Yakup Beylerin de bu işe şahitlik ettiklerini belirtir. Metnin yazıya alınmasını, hicri tarihiyle 1250 yılının Rebiülevvel ayının 15’i  Çarşamba günü olarak belirtir. Bu da miladî tarihle 1832 yılına denk gelmektedir (Köroğlu, 1997:6).

Araştırmacılara göre Hacı Mirza İskender, Aleksandr Hodzko’nun Doğulu tarzda yazılışıdır (Azerbaycan, 2003:156). Gerçekten de Doğu’da Aleksandr adı hep İskender olarak yazılıp söylenmektedir.

Avrupa ve Amerika’da tekrar tekrar yayımlanan bu metin Azerbaycan’da 1997 yılında yayımlanmıştır. Araştırmacılar Avrupa’da ün kazanmış Köroğlu destanını Azerbaycan’da yayına hazırlarken ona Paris nüshası adını verdiler. Elbette bu tesadüfen verilmiş bir ad değildi. Araştırmacılar destanın İngilizce, Fransızca ve Rusça yayımlanmış kitaplardan faydalansalar da Paris’te olan orijinal nüshaya önem vermiyorlardı.

UNESKO’da çalışan soydaşımız Ramiz Abutalibov’un teşebbüsü ve Paris Milli Kütüphanesi’nde çalışan Jak Karoyan’ın yardımıyla Köroğlu destanının elyazması Azerbaycan’a getirildi. Farsça olan düzyazılar Azerbaycan Türkçesi’ne tercüme edildi ve şiirler de eski yazıdan Kiril alfabesine aktarılarak Bakû’de yayımlandı (Köroğlu, 1997:3). Böylelikle henüz yayımlanan elyazması eser Paris’ten getirtildiğinden dolayı Paris nüshası olarak isimlendirildi.

Avrupa’da tekrar tekrar yayımlanan Köroğlu destanının Rusların da dikkatini çekmesi, onu 1856 yılında İngilizceden Rusçaya tercüme ederek Kafkas gazetesinde yayımlatmaları Kafkas Türklerinin de dikkatini konuya çekmiş ve kendi kültürlerine sahip çıkmalarını sağlamıştır. 1889 yılında Mirza Velizade, şimdi Gürcistan’a bağlı Kosalar köyünde Köroğlu destanının parçalarını bir ozandan derleyerek SMOMPK adlı eser içinde neşretmiştir (Velizade, 1989:121-126).

1911 yılında Bakû’de Orucov kardeşler matbaasında yayımlanan Köroğlu ise İstanbul’da basılmış kitabın ufak tashihlerle yapılmış tekrar baskısıdır (Köroğlu, 1999:V).

Çarlık Rusya’nın ortadan kalkması ve onun yıkıntıları üzerinde sözde sosyal adalete dayanan Sovyetler Birliği’nin kurulması sınıflar mücadelesi ile ilgili her şeye dikkatlerin özenle çevrilmesine neden oldu. Köroğlu destanı da bu bakımdan kendilerini komünist adlandıranların işine pek yaradı. Bununla da destanın çeşitli kollarının toplanmasına ve yayımlanmasına önem verildi. Prof. Dr. Veli Huluflu, Köroğlu destanını âşıklardan derleyerek 1927 yılında Bakû’de eski yazıyla yayımlattı. Bir yıl sonra Latin alfabesi kabul edilince bu sefer yeni alfabeyle yayımlanması söz konusu oldu. Veli Huluflu topladığı yeni şiirler ve düzyazıları da ilave ederek destanı 1929 yılında Latin alfabesiyle tekrar yayımlatır (Köroğlu, 1999:VII).

Sonraki yıllarda da Azerbaycan’da Hümmet Elizade, Muhammedhüseyn Tahmasib, Ferhad Zeynalov, Azad Nebiyev gibi bilim adamları da Köroğlu destanını yayımlatsalar da 19. yüzyılda kaleme alınarak yayımlanan ve derlenip yayımlanmayan nüshalar gözden kaçıyordu.

 

1.3 Tebriz Nüshası

 

Köroğlu destanının eski elyazmalarından biri de Tebriz nüshasıdır. 19. yüzyılda Tebriz’de adı bilinmeyen birisi tarafından yazıya alınan ve sonralar Tiflis’e getirilen destan yıllarca araştırmacıların dikkatinden kaçmıştır. Bu elyazması konusuna ilk defa Gürcü araştırmacı Lia Çalaidze dokunmuş, Köroğlu destanının Gürcü çaları (varyanta) konusunda yazdığı doktora tezinde bilgi vermiştir. Azerbaycanlı araştırmacı Dilara Aliyeva bu konuda şunları yazmıştır:

“Ben henüz 1958 yılında Azerbaycan-Gürcü edebi ilişkilerini konu alan eserimde konuya dokunmuş ve bununla ilgili olarak özel bir makale yazmıştım. Sonralar Haluk Köroğlu, Köroğlu destanının bahsettiğim elyazması hakkında geniş bilgi vermiştir (Köroğlu, 2005:3).

Gürcistan Bilimler Akademisi’nin K. Kekelidze Elyazmaları Enstitüsü’nde korunan bu nüsha hakkında araştırmacılar 50 yıldan fazla bir zamandır bilgi sahibi olsa da, eserin yayımlanması işi ancak 2005 yılında gerçekleşmiştir. Eski yazıyla yazılmış 28 boy, 384 varak ve 768 sayfadan ibaret destan nüshası şimdiye kadar yayımlananların en hacimli olanıdır. Araştırmacı Dilara Aliyeva bu nüshayı 1980’li yıllardan itibaren yayına hazırlamaya başlasa da 1990 yılında elim bir trafik kazasına kurban gitmesinden dolayı eserin yayımlanması konusu gecikmiş oldu. Dilara Hanım’ın başladığı işi Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Folklor Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalışan Elnare Tofik kızı bitirdi ve Bakû’de Latin alfabesiyle yayımlattı (Köroğlu, 2005).

Bu nüshanın Paris nüshasıyla benzer tarafları çoktur.

 

2.1. Tebriz nüshasında Diyarbakır ve Alevilik

 

İster Aleksandr Hodzko’nun Avrupa’da, Rusya’da ve Amerika’da farklı dillerde, isterse de 20. yüzyılda Azerbaycan’da yayımlanan Köroğlu destanlarında Bağdat, Erzurum, Tokat vb. yörelerin adı anılsa da Diyarbakır ve yöresinden söz açılmadığı hâlde Tebriz nüshasında bunun tersini görmekteyiz.

Tebriz nüshasının “Köroğlu’nun yirmi üçüncü meclisi Celali Köroğlu’nun adamlarından biri olan Sarhoş’un Diyarbakır’a, Melik Paşa’nın kızı Mehveş Hanım’ın ardınca gitmesi ve esir düşmesi. Köroğlu’nun olayı duyar duymaz Sarhoş’un ardınca gitmesi ve Melik Paşa ile savaşarak onu yenerek öldürmesi” şeklinde anılmaktadır.

Meclis şöyle başlar:

“Raviyan- ahbar ve nakilan-ı asar şöyle rivayet etmiş: Celali Köroğlu yedi bin yedi yüz yetmiş yiğidini toplayıp Çardaklı Çamlıbel’de oturmaktadır. Her gün yiğitleriyle birlikte atlara binip ava çıkar, geceleri ise içki meclisi kurarak sabaha kadar yiyip içip eğlenirlerdi. Ve adamlarından birkaç tane seçerek etrafa casus olarak yollar, her vilayette ilginç olay, güzel kız ve yakışıklı delikanlı görseler Köroğlu’na haber götürürlerdi. Habercilerinden biri vardı ki, adı Hoca Ali idi. O bir gün Celali Köroğlu’nun hizmetinden çıkarak Osmanlı yurduna doğru yöneldi. Ara ara Rum şehirlerine seyahat ederdi. Bir gün yolu Diyarbakır memleketine düştü. Baktı ki, burası çok güzel bir yerdir. Çok hoşlandı ve birkaç gün bu şehirde kaldı, şehrin her bir tarafını gezip gördü. Bir gün kaldığı yerden çıkıp pazara geldi. Bir de baktı ki, tellal pazarda halka padişahın kızının pazarı gezmeye geldiğini haber veriyor ve onlardan istiyor ki, her biri bir tarafa çıkıp gitsin. Pazar halkı bütün dükkânları terk ederek her birisi bir tarafa gitti. Ama Hoca Ali bir köşede saklanıp olan biteni seyretmeye başladı. Bir müddet sonra hizmetçilerin ortasında bir nazenin güzelin geldiğini gördü. Ancak öyle bir nazenin ki, dünya böylesine bir güzel görmemiş ve zaman böylesine bir güzel doğurmamış. Aklı başından uçup gitti ve kendi kendine dedi ki, Tanrı ne eşsiz bir varlık yaratmış.

O nazenin oradan geçtikten sonra birisinden sordu ki, bu nazenin kimdir ve adı nedir.

Sorduğu kimse cevap olarak dedi ki;

-Canım, o Melik Paşa’nın kızıdır ve adına Mehveş Hanım derler.

Hoca Ali onun aslının neslini öğrenip şehirden çıktı ve yüzünü döndü Çamlıbel’e doğru. Durup dinlenmeden menzilleri kat ederek gece vakti Çamlıbel’e vardı. Doğruca Celali Köroğlu’nun otağına yöneldi ve baktı ki, meclisin başında oturmuş, ancak yiğitlerinin her biri oturmuş önünde sakilerin sunduğu meyi içmekteler. Yiğitleri şaraptan mest olmuş ve her biri kendi arkadaşıyla sohbet etmektedir “ (Köroğlu, 2005:553).

Destandan bu parçayı tesadüfen seçerek vermedik. Parçadan anlaşıldığına göre Köroğlu, yiğitleriyle meclis kurarak şarap içmektedir. Destanın önceki meclislerde ise onlar namazında niyazında, oruç tutan, salavat çeviren Müslüman insanlar olarak takdim ediliyor. Örnek olarak Sarhoş’un bağışlanması için Köroğlu’nun yanına Nigar’la Ayvaz’ın da gelişi şu şekilde tasvir ediliyor: “Nigar Hanım ve Ayvaz Balı geldiler, Celali Köroğlu’nun otağına. Baktılar ki, Köroğlu namaz kılıyor. Nigar Hanım ayakta o kadar bekledi ki, Köroğlu namazı bıraktı ve Nigar Hamı’a dedi ki, gel otur”.

Namaz kılan ve oruç tutan bu Müslümanlar şarap içiyorlar ve başları da Köroğlu’dur. Paşaların, hanların kızlarını getirerek kendileriyle birlikte şarap içiren Çamlıbel’dekiler hakkında deniyor ki; “herkes kendi arkadaşıyla meşguldür”. Yani burada kadınlara kötü davranma, onları kullanma gibi bir olay yoktur. Hatta İslam dininde sarhoşluk kötü kabul edilmesine ve yasaklanmasına rağmen burada kahramanlara Sarhoş adı da veriliyor.

Yalnızca Çamlıbel’de değil, hatta Diyarbakır’da da şarap içmek normal kabul ediliyor. Erkekler gibi hanımlar da şarap içiyorlar. Köroğlu’nun emri ile Diyarbakır’lı Melik Paşa’nın kızı Mehveş Hanım’ı getirmek için giden Sarhoş şarap içip dansözlere ve şarkıcılara dalar, geri dönmeyi unutur. Destanda şöyle deniyor: “… On birinci gece ancak Mehveş Hanım’ın otağına varabildi. Kahve, nargile ve şaraptan sonra Mehveş Hanım’a döndü:

-Hanım, ben Çamlıbel’den geldiğimde Celali Köroğlu bana demişti ki, üç günden fazla Diyarbakır’da kalma, ama ne yapalım kader böyle imiş. Tam on birinci gecedir ki, ben bu diyara gelmişim. Korkarım ki, Celali Köroğlu söylediklerini dinlemediğimden dolayı hiddetlenip hem seni, hem de beni öldürsün”. (Köroğlu, 2005:562)

Mehveş Hanım’ı götürmek için gelen Sarhoş’un durumu böyle tasvir ediliyor. “Bir zaman gördü ki, Mehveş Hanım nice nice hizmetçileri ile yüzü peçesiz geliyor”. Hatta Mehveş Hanım’ın yabancı bir erkek gördüğü zaman yüzüne peçe örtmediği anlatılıyor.”Mehveş Hanım yüzü açık yürüdü, Sarhoş’un yanına gelerek dedi:” (Köroğlu, 2005:555).

Veya İslam dininde saz, musiki yasaklanmış olsa da destanda müzik normal bir olay kimi kabul ediliyor. Sarhoş, Mehveş Hanım’la karşılaştığında şöyle diyor: “Hanım, bizler Türküz, türkü çağırırız, dinle bak, ben kimim ve niçin bu şehre gelmişim.

Bu türküyü söyledi:

Yar elinden içen çetin[1] ayıla[2]

Bir bade içirdin, eyledin bitap

Bihuş[3] olup düştüm haki derunde[4]

Zulmet gecesinde sensin mah-i tab.[5]

Bunlardan da açıkça görülüyor ki, ister Çamlıbel’de, ister Diyarbakır’da yaşayanlar namaz kılmakla birlikte şarap da içerler.

Destanın dilinde kullanılan, yüz, şimdi, urdu ve diğer sözler bugünkü Türkiye Türkçesi’nde kullanılsa da Azerbaycan Türkçesi’nde arkaikleşmiştir. Bu da, 19 yüzyılda bile dillerimiz arasındaki yakınlığın bugünkünden daha çok olduğunu göstermektedir.

 

SONUÇ

 

Köroğlu destanının Paris ve Tebriz nüshaları yalnızca destan gibi yüksek estetik değere göre değil, tarihimizi, yeradlarımızı (toponim) ve tarihi şahsiyetlerin simasını yaşattığından dolayı da önemlidir. Destanda adı geçen Deli Hasan, Hasan Paşa, Cafer Paşa vb. adlara 16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın başlangıcında Osmanlı kumandanları ve devlet adamları arasında rastlamaktayız. Bunlar da destanı meydana getirenlerin Alevi ozanları olduğunu söylememize esas teşkil ediyor.

Bu nüshalarda Azerbaycan’da ve Türkmenistan’da yayımlanan nüshalardan farklı olarak Diyarbakır’ın, Van’ın, Urfa’nın, Erzurum’un, Malatya’nın, Kürdistan’ın vb. adı sık sık anılmaktadır. Destanda adı anılan Dağıstan, Türkmenistan ise bugünkü anlamda Dağıstan Cumhuriyeti ve Türkmenistan Cumhuriyeti anlamında değil, dağlık bölge ve Türkmenlerin yaşadıkları bölge anlamında kullanılmıştır.

1979 yılında İran’da meydana gelen İslam İhtilâli’nden sonra şarap içmek gibi onun propagandasını yapmak da yasaklandı. Ancak Tahran’da avukatlık yapan Ali Kemali’nin (1944-1996) 1980’li yıllara kadar ister Âşık Aliekber Kurbani’den kasete kaydettiği, isterse de elyazması şeklinde arşivinde bulunan Köroğlu destanında da şarapla ilgili bir hayli bilgiye rastlanmaktadır (Şamil, 2002:4.114).

Bu arşiv belgelerini Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Folklor Enstitüsü yayıma hazırlamıştır (Şamil, 2005:136). Burada da Diyarbakır ve yöresinin adı sık sık anılmaktadır. Bu da gösteriyor ki, destanın meydana geldiği zamanlarda bölgede Türkmenler, Teke Türkmenleri ekseriyeti meydana getiriyormuş. Onların Osmanlı Devletine karşı ayaklanmaları birçok kaynakta belirtilmektedir. Ayaklanma bastırıldıktan sonra Safevi sarayına sığınan Aleviler cezalandırılarak Tebriz ve Hemedan bölgesine sürüldüler. Sürgünde yaşayan Alevi dedeleri Köroğlu destanında geçenleri bulundukları mekana göre düzenlemişlerdir. Böylelikle Alevilerin yaşadıkları eski coğrafi alanlarda bulunan adlar Köroğlu destanında da sık sık kullanılır olmuştur.

Kaynak ve Notlar

1-Abbasov, Elçin, Azerbaycan Şifahi Halk Edebiyatına Dair Tetkikler, Seda neşriyatı, Bakı, 2003

2-Hakkı, Behruz, Köroğlu Tarihi Mitoloji Gerçeklik, Nurlan neşriyatı, Bakı 2003

3-Köroğlu, toplayan: Hümmet Elizade, Azerneşr, Bakı 1941

4-Köroğlu, tertip edeni: M. H. Tehmasib, Azerbaycan EA neşriyatı, Bakı 1956

5-Köroğlu, yayına hazırlayan Karrıyev B. A Nauka neşriyatı, Moskova 1983

6-Körolu (Paris nüshası), yayına hazırlayan ve önsöz İsrafil Abbaslı, ozan neşriyatı, Bakı 1997

7-Köroğlu, (Veli Huluflu neşri), yayına hazırlayan ve önsöz, Azad Nebiyev, Elm neşriyatı, Bakı 1999

8-Köroğlu, yayına hazırlayan, Elnare Tofik Kızı, seda neşriyatı, Bakı 2005

9-Poslovii i pokovorki narodov Karaçaevo-Çerkesii (Atasözü ve deyimler): Sostaviteli: R. A. K. Ormabaeva, M. İ. Mijaev, S. U. Çikatueva, A. İ.-M. Sikaliev. Çerkessk 1990

10-Edebiyat ve İncesenet, 17 Dekabr 1986, “Köroğlu Destanı Jorj Sandın” sayı 50. (Sadıkov M)

11-Şamil, Ali, Koroğlu Eposunun Varyantları Ali Kemali Arşivinde” Dede Korkut, Bakı 2002, sayı 4.

12-Şamil, Ali, Ali Kemali Arşivindeki Köroğlu Eposunun Varyantlarında Metinşünaslık Meseleleri, Ortak Türk Geçmişinden Ortak Türk Geleceğine III. Uluslar Arası Folklor Konferansının (13-16 Kasım 2005) materialları, Bakı 2005

13-Velizade, Mirza, Kaçak Köroğlu Hakkında Efsane, SMOMPK (Sbornik Mateiralov Dlya Opisaniya Mestnostey İ Plemen Kavkaza-Kafkas Halkları ve Onların Yaşadıkları Bölgeleri Tasvir Eden Belgeler Kitabı), 9. kitap (Tbilisi 1989)

 

Ali Shamil HUSEYİNOGLU

 Scientific worker of Folklore Institute within

Azerbaijan National Academy of Sciences Baki-Azerbaijan

 

 

DIYARBKIR AND ITS SURROUNDING IN KOROGLU EPOS (TABRIZ PART)

 

 

Alexander Hodzko, Polish in origin, who worked as an interpreter in Russian Missionary Society in Iran and later on as a consul in Resh and Gilan, wrote the Koroglu epos while ahsugs told it and in London in 1842 he published the epos after translating it into Englsh. This step caused the epos get famous and spread. But the situation and iron walls among the states prevented the proper research of the epos. Regional investigations regarding the epos used to be held. Researchers from Turkmenistan, Azerbaijan, Turkey tried to prove Koroglu’s  location in their own lands. Poor investigation of the epos led to such problems.

After the collapse of USSR the nations under its occupation started to learn their own culture and traditons. In 1958 the researchers got acquainted with the Koroglu epos which was written in Tabriz in XIX century by an anonymous scribe. In 2005 in Baku Azerbaijan National Academy of Sciences Folklore Institute published this epos which used to be kept in Geogian Science Academy, the K. Kekelidze Manuscript Institue for many years. It should be remarked this epos which is the largest in content among the ones pulished up to now, consists of 28 parts. 

The twenty third part deals with “Serkhosh’s, one of Jalali Koroglu’s men, visit to Diyarbakir after Mehvesh, Melik Pasha’s daughter and his being in captivity. Informed about the matter, Koroglu goes after Serkhosh fights with Melik pasha and executes him”.

Tabriz part of the epos contains lots of information regarding Diyarbakir and its surrounding, Koroglu and its brave men, and their iddeas on the alevi sect.

Our report draws the attentions to above-mentioned facts and is confronted with the book called “Koroglu epos in Ali Kamali’s archives” which we are going to publish.

 

 

 

 

Çap olundu: Koroğlu dastanında (Tebriz nüshası) Diyarbakır ve yöresi. Osmanlıdan Cümhureyete Diyarbekir.(Editorler Bahaddin Yeddiyıldız, Kerstin Tomenendal). 3-cü cild, 2008, Ankara, səh. 811-820

 

 



[1] Çok zor, zor.

[2] Ayılır

[3] Aklı başından gitmiş.

[4] Toprağın derinlerine

[5] Yürüyen ay, yürüyerek ışıklandıran ay.

 
Sayğac
 
Flag Counter
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol