Kamu çalışanlara müsahibə

 

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Azerbaycan ile Nahçivan arasındaki ulaşım nasıl sağlanıyor, bağlantı nasıl kuruluyor?

Şamilof: — Nahçivanda petrol yok, gaz gelmiyor, fiyatlar pahalı, kıtlık var. Çok ağır ve çetin bir durum… Ulaşım ise şu an uçakla sağlanıyor.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Yani Azerbaycan’dan bir çok şey size uçakla mı geliyor? 

Şamilof: — uçakla geliyor, yalnız bir de çok az bir kısmı İran üzerinden geliyor. İran da öyle maharetli bir oyun oynuyor ki, biz de buna dehşetli deriz. Mesela, bizim Füzuli ilçemiz var. O ilçede Aslandüzü deyilen bir köprü var. Oradan gidip Culfadan çıksak Azerbaycan ile aramızdaki mesaye 120 km. Oluyor. İran bu 120 km’lik yoldan gidip gelmemize izin vermiyor. Bize İranın ortasından dolanarak, dağların arasından geçerek 600 km yol katedip gidip gelmemize izin veriyor. Bir de çok yasaklar koyuyor. Şunu yapabilirsiniz, şunu yapamazsınız. Şu olur, bu olmaz gibi bir çok yasaklar var. Öteki taraftan İran ikili oynuyor. Bir taraftan Haydar Aliyevi destekliyor, bir taraftan Ermenileri. Bir taraftan bize dost görünüyor, diğer taraftan Ermenistana yardım ediyor.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — İranın böyle bir siyaset izlemesinin temelinde yatan gerçek ne ola bilir sizce?

Şamilof: — Benim anladığım, fikrim budur ki, İran onun kuzeyinde güclü bir millet, devlet istemiyor. Azerbaycan devletinin güclü olmasını istemiyor, çünkü İranda birçok Azeri Türkü var. Düşünün birkere Azerbaycanda 7 milyon Azeri Trükü var, İranda ise 25 milyon Azeri var. Eğer kuzeyinde güclü bir Azerbaycan olursa, Azerbaycanın diğer Azerilerle birleşeceğinden korkuyor. İrandaki azerilerin Azerbaycana katılmayı isteyeceyi ve bu uğurda mücedeleye kalkacaklarından korkuyor. O zaman oradaki insanlar diyecekler ki, biz de insanız. Bizim de bir fikrimiz, milliyetimiz var. Türkiye ile İran arasındaki temasları benden iyi bilirsiniz. Türkiyenin hudutları birse de, eğer Türkiye Azerbaycanla, Orta Asiya ile münasebetleri çok iyi olursa, tarafların bir-birile alakası çok iyi olursa, İran Türkiyenin uzağında olur ve ona karşı politika izlemeye başlar.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — İrandaki Azeri kardeşlerinizle hiç görüşe biliyormusunuz? Hiç irtibatınız oluyor mu? 

Şamilof: — Ocak 1990’da, daha doğrusu 31 Aralık 1989’da Halk Cephesi sınırdaki telleri zor kullanarak söktü. Biraz kanunsuz gidip geldikten sonra şimdi izin alarak gidip gelebiliyoruz.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Peki onlar azatlık konusunda, bağımsızlık konusunda ne düşünüyor?

Şamilof: — Onlardaki rejim bizim bundan 7-10 yıl önceki gibi. Kominist rejimi nasılsa o da odur. Kardeş kardeşi ihbar ediyor. Ata oğuldan korkuyor, oğlu atadan guya… Ben İranı gezip, gördüm, arada o kadar fark görmedim, iki rejim arasında çok yakınlıklar var.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — İrandaki Azeriler kendilerini Azeri kabul ediyorlar mı? 

Şamilof: — Evet, onlar kendilerini Türk biliyorlar.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Yani kimliklerinde Türk yazıyor mu?

Şamilof: — Hayır, Devlet ona kesinlikle izin vermiyor. Hatta dillerinin bir tane dahi olsa, bir mektebi yoktur. Geçenlerde Türk dili ile ilgili bir okul kuruldu. Hiçbir yerde milliyet kavramı yoktur. Din kavramı, İran vatandaşı kavramı vardı.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Peki bu durumdan oradakiler rahatsız mı? Rahatsızlık duyan varmı yoksa, bunu normal bir hayat olarak kabul ediyorlar mı?

Şamilof: — Oradaki ihtilalden sonra onlar da çok kırgın. Çünkü bir çok kişiyi haklı haksız öldürmüşler. Gözlerini çok korkutmuşlar. Kalanları da ülkeden gider diye düşünmüşler. Onlara  göre dışarıda 3 milyondan fazla Azeri Türkü var. Bunların bir çoğu da uzmandırlar.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Ebülfez Elçibeyin Cumhurbaşkanı olmasından sonra Ermenistan tarafından toprakların tamamı alındı mı, yoksa daha bir kısmı Ermenilerin elinde mi, bize son gelişmeleri anlatır mısınız?

Şamilof: — Tamamı alınmadı. Biz iktidara geldiğimizde Hankenti ve Şuşa şehri Ermenilerin elindeydi. Birçok köyler onun elindeydi. Şimdi onları tamamı alınmamıştır. Halen savaş devam ediyor.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — 1 Eylülden itibaren ateşkes ilan edildi? Bu ateşkes başarıya ulaşacak mı?

Şamilof: — O ateşkese şahsen ben inanmıyorum. Çünkü; Ermeniler şöyle bir siyaset takip ediyor, gözleri toprağa doymuyor, topraklarını genişletmek için komşularının taprağına tecavüz ediyorlar bu yüzden ateşkese de uymuyorlar. Benim çok sevindiğim ve hayret ettiğim bir nokta var, o da bu kadar kısa bir sürede milli bir ordu kurulması ve talimlerin yapılarak bu ordunun bu kadar kısa bir sürede başarıya ulaşıp, galip gelmesidir. Bu adeta olmayacak birşeydir. Yıl 1991’di, Nahçivana gelen kimdi, şimdi pek hatırlımıyorum. Orada bizim Cepheçiler kızgın mitingler yapıyordu. Bu kişi onlara bakarak ağlamaya başladı. Haber saldık ki, sen inye ağlıyorsun. Dedik ki, Nahçivan bana Samsunu hatırlatıyor.  Mustafa Kemal Samsuna Türkiyeyi kurtarmaya geldiği gibi… Bu Nahçivanlı uşaklarda da, genclerde de aynısını görüyorum. Her ne kadar silahları yoksa da, harbe hiç gitmemiş olsa da vatanı için canını vermekte tereddüt etmiyor. Mücadeleye ilk başladığımız yıllarda elimizde sadece tüfek vardı. Şimdi artık elimizde tank da var, uçak da… Ancak bu silaşlar çete müharebelerinde kullanılamaz. Buna düzenli ordu lazım. Nizami ordu da bir haftaya, 1-2 ayda kurulmaz. Hele adamları alıp, yerleştirmek sonra onları talimlere sokmaya zaman yetişmiyor.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Bu başarının altında ne var? Bu kadar kısa bir sürede ordu kurup, müharebeye hazırlayıp başarıya ulaşmanın sizce en önemli sebebi nedir? 

Şamilof: Vatan sevgisi, millet sevgisi…

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Önceden, yani Halk Cephesi iktidara gelmeden önce bu vatan sevgisi az mıydı? 

Şamilof: Yok, önce de vardı, kesinlikle…Ancak Ayaz Muttalibov gibi kominist olan adamlar  ve  taraftarları milli ordunun kurulmasını istemiyorlardı. Onlar Moskova ne diyorsa onun çaldığı havaya giriyorlardı. Düşünün ki, Ayaz Muttalibov Mayıs ayında iktidara geldiğinde ilk demeci şuydu: Beni ordu kurmaya zorluyorsunuz. Milli ordu bize lazım değil. Rus ordusu bizi koruyacak. Yani kısacası onlar hiyanet yolunu tutmuşlardı. Biliyorlardı  ki, vatan sevgisi, millet sevgisi olan milliyetçi olanlar gidip döğüşüyor. Onları bilerek Rusların önünde ölüme gönderiyorlardı. Ruslarla birleşip onları kirarlardı ki, milletin esas o milliyetçi kisimları aradan çıksın, geride kalanlar köle gibi herşeye başüstüne desin. Halk akıllı davranarak önce ayağa kalktı. Muttalibov’u iktidardan uzaklaştırdı. Biz bu son savaşlarda çok şehitler verdik. Bunun çoğunluğu da milliyetçilerdendi. Şimdi biz bazen düşünüyoruz: geride kimler kalıyor diye baktığımızda, milli histen uzak, ticarte, yalnız şahsi menfaatlerini düşünenler katyor. Biz bunlarla ne yapacağız, bunlar bizim başımıza ne işler açacaq. Biz vatan uğrunda ölelim ki bu adamlar rahat yaşasın.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Türkiye’den neler bekliyorsunuz. Ali bey?

Şamilof: — Ben Türkiye’deki kamuoyunundan birçok noktada memnun degilim. Şöyle ki, bir kismi işadamı kisvesi altında İbrahim Aydın gibi dolandırcılar Azerbaycan’a geliyorlar, gönderiliyorlar. Bunların ne surette olursa olsun önünün alınmasını istiyorum.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Bu konuda neler düşünüyorsnuz, ne gibi tedbirler alınabilir?

Şamilof: — Türkiye Cumhuriyetinde bu konuda bir bakanlık  kurulmalı  ve bize gelenlere teminat mektubu verebilir. Buna göre biz bu kişinin iş yapıp yapmayacağına karar verebilelim.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Taminat mektubu vermesi o adamın dürüst olması üçün yeterli midir? Yani Türkiye Cumhuriyeti’nden alınan böyle bir belge alan o kişinin dürüst olması için yeterlimidir?

Şamilof: — O ayrı mesele… Bu da bir umittir.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Yani faydalı olur diyorsunuz. Peki başka ne bekliyorsunuz?

Şamilof: — Sonra ben arzulardım ki, Türkiye’nin milletvekilleri ve Azerbaycan’ın milletvekilleri biraraya gelip bu Kars Anlaşmasını incelesinler. Çünkü 1921 Kars Anlaşması Ermeniler ve Ruslar tarafindan tek taraflı olarak ihlal edilmiştir. 1920 yılında Bolşevikler Halil Paşa’nın önde olması sebebiyle Azerbaycan’a geldiğinde Rus ordusunun önünde birçok Türk subayı vardı. Guya bu ordu Azerbaycan’ı geçib Anadolu’da Mustafa Kemal’e yardım edecek. Bunun içinde sok gizli bir siyaset vardı. Biz bu siyasette kaybettik. 11 K’Ordu (Qızıl ordu) Anadolu’ya, Mustafa Kemal’e yardım etmedi, geldi Azerbaycan’ı işgal etti. Daha sonra Mart 1921’de beş devletin iştirakiyde Moskova Antlaşması yapıldı. Orada Nahçıvan meselesi görüşüldü ve karara varıldı. Nahçıvan’ın sınırları çizildi. O devirde sınır belirlemesi çok iyi yapılmıştı. Her yerde Azeri Türkleri çoğunlukta olarak yaşayorlardı. Sonra 16 Ekim 1921 yılında Kars’ta yeniden toplanıldı ve 5 Cumhuriyetin imzasıyla Kars Antlaşması  imzalandı. Biz bu defa nedense siyasette kayybettik. Nahçıvan’ın ve Azerbaycan topraklarının bir kısmı Ermeni ve Gürcülere verildi.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: — Bu anlaşmayla, yeni Kars Anlaşması sonucu elinizde bulunan topraklar Ermenilere’mi verildi?

Şamilof: — Kars Antlaşmasından sonra Rusiya Azerbaycan ve Türkiye arasında başka antlaşma olmadı. 16 Ekim 1921’de imzalanan Kars Antlaşması halen gecerlidir. Bu antlaşma ile kaybettiğimiz yerler, siyasetteki kaybımızdı. O büyük bir yanlışlıktı. Onlar kalsın, onları saymiyoruz. Bizim Kars Antlaşmasından sonra ikinci bir ciddi anlaşmamız olmadı. Bu nedenle Kars Antlaşması geçirliliğini halen sürdürmektedir. Bu antlaşmayı imzalayan her devlet bu anlaşmaya uymalıdır. Bu antlaşmayı Türkiye, Rusiya, Azerbaycan, Gürcüstan ve Ermenistan imzalamışlardır. Bu devletler bu Anlaşmayı imzalamış ki, biz buna uyacağız. Ekim 1921’den sonra 1929 yılında Stalin, Nahçıvan’ın 9 köyünü Türkiye’nin haberi olmadan Ermenistan’a verdi. Nahçıvan’ın 9 köyünün anlaşmaya aykırı olarak Ermenistan’a verilmesi Nahçıvan’ın durumunu bir hayli zorlaştırdı. 1990 yılında ise Sederek ilçesi yakınındakı Kerki zorla Ermeniler’e verildi. Kerki köyünün bizim için çok büyük stratejik önemi vardı. O köyün yakınlarından Karabağ’a giden yol keçiyordu. O köy bizim elimizde olsaydı, o yolu kontrol edebilirdik ve Ermeniler Karabağ’a harp etmeden giremezdiler. Onun üçün o koyu aldılar. Kerki köyu güzel bir köydu.  1992 savaşlarında ise bizim baştakı siyasetçilerin hataları, fazla iyimser, safça davranmaları neticesinde başka bir cihetten stratejik önemi olan Günnüt adlı köyumuz tamamen elden gitti. Köy tamamıyla boşaltıldı. Orada birtane bile aile yaşamıyor. Havuş köyümüz ise dağın arasında kaldı. Ne biz oraya inebiliyoruz ne de Ermeniler…

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: Bu köyler Mayıs ayında elinizden çıktı degil’mi?

Şamilof: Evet, bu Mayıs ayında. Bu da şöyle oldu: Haydar Aliyev’in kararıyla milislerimiz ve ordularımız tepeler üzerindeki stratejik noktalardan geri çekildi. Haydar Aliyev görüşmeler yoluyla herşeyi halledebileceğini  zannediyordu. Fakat yapamadı. O stratejik noktalar elimizden gitti ve Ermeniler güclendiler. 1 Mayıs’ta hucum ettiler. Sonra 18 Mayıs’ta aniden ikinci bir hucum oldu. Milli ordumuzun 20’ye yakın askerini şehit ettiler. Ondan sonra Mil tepesini tuttular. Sederek’e yakın 14-15 bin kişi yaşayan bir köyün cemaatı çıkıp çadırlarda yaşamak zorunda kaldı.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: Biraz önce bahsettiğiniz 9 köyün Ermenilere verilmesinden Türkiye’nin haberi olmamış olabilir mi?

Şamilof: Onu Türkiye’nin Devlet başkanları bilir… Ben bunu kesin olarak bilmiyorum. Türkiye’nin milletvekilleri var. T.B.M.M. ve bu mesele görüşülmeli ki, biz bu anlaşmayı imzalayan bir tarafız. Ben bunu imzalamışsam bu anlaşmadan doğan zorumluluklarımı yerine getirmek zorundayam. Türkiye bu meseleyle  ilgilenmezse bu mesele nasıl hallolur. Bu köyler bizim elimizde olsaydı, bugün Nahçıvan ile Azerbaycan arasında direkt bağlantı olacaktı.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: Yanı şimdi Nahçıvan ile Azerbaycan arasında geçit yoktur diyorsunuz. Peki o zaman var mıydı?

Şamilof: Nahçıvan ile Azerbaycan arasındakı mesafe 42 kmg’dir. Bizim Karçıvan köyümüz 1929’da Ermenilere verildi. O zaman o köyde Azeriler yaşıyordu. Ermeniler azerileri zorlayarak köyden gönderdiler ve yerlerine Ermenileri yerleştirdiler. O köyler bizim elimizde olsaydı Ermenilere sadece 11-13 km kadar bir ova kalırdı. Orada da Ermeniler tutunamazdı. Çünki o bölgeve zorlu dağlar ve yollar vardır. Yolları karlı ve buzlu dağ yoludur. Yani o yerleşim birimleri de bizim kontrolumuz dahilinde olurdu. Yani onlar bizim demiryolumuzu kesemezlerdi. Türkiye’den Asya’ya giden yollar güneşli ve huzurlu olurdu. Biz de rahat ederdik.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: Bu durumda Türkiye’nin uluslarası hukuka göre devletlerden bu antlaşmaya uyulmasını  isteme hakkı doğuyor, siz ne dersiniz?

Şamilof: Bu Türkiye’nin yerine yetirmesi  gereken kanuni bir hakkdır.

K a m u   ç a l ı ş a n l a r ı: Son olarak dergimiz aracılığı ile Türkiye kamuoyuna bir mesajınız olacak mı?

Şamilof: — Bizim milletvekillerinin, Türkiye’nin milletvekillerinin kulağı bizi işitecek midir diye merak ediyorum. Lütfen Türk devlet adamları bizi duysun ve görsün. Ne zamana kadar bu konuya ilgisiz kalıp, kulaklarına pamuk tıkayacaklar? Ayrıca Türk kamuoyuna şunu söylemek istiyorum ki, Türkiye, Orta Asya Cumhuriyetlerinden yüzlerce çocuğu getirip, burada okutuyor. Sağolsun. Bu çocuklar gelecekte ne olacağı şimdiden belli degildir. Şunu belirtmek istiyoruz, Orta Asya’dakı Türk Cumhuriyetlerindeki devlet başkanları, milliyetçiler bir araya toplandığımızda Rus dilini konuşuyoruz. Biz milliyetçiler Türk dilini kullanıp, anlaşabiliyoruz. Ancak devlet adamları anlaşmak için Rusça’yı kullanıyorlar. Biz diyoruz ki, mesela Türkiye’nin buna imkanı var. Ben buraya gelip bir ay iki ay kalsam Türk dilini çok iyi konuşabilirim. Bu nedenle milli hareketin önderleri Türkiye’ye gelip 2-3 ay kurs görseler kendi aralarında toplandıklarında anlaşmak için Türk dilini, yani Anadolu Türkcesi’ni kullanabilirler. Bu konunun Türkiye Dövletinin ilgilileri tarafindan ele alınarak bu ihtiyacın giderilmesini bekliyoruz.

 

Röportaj: Ali TATAR

 

“Kamu çalışanları” dergisi,

15 Ekim (oktyabr), 1992, sayı 22, s.35-40.

 

 

 

Sayğac
 
Flag Counter
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol